Osmanlıda ıslahat politikaları 17. yy'dan itibaren başlamıştır. 17. yy ıslahatlarını bundan sonraki dönemlerden ayıran en önemli özellik kurumlarında var olan bozulmaların ıslahına yönelik çalışmaların kısa vadeli olması ve kaynağını dışardan almamasıdır. Asıl gayesi etkisi azalan devlet otoritesinin, merkezi otoritenin tekrar sağlanmasıdır. 18. yy Islahatlarında ise bozulan kurumlara medeniyetimizin dışından çözüm aradık. Bu iki yüzyıldaki Islahatları ayıran en önemli özellik budur. 

         Her iki dönemde de yenilik çalışmalarının en önemli ortak sebebi ekonomide ve orduda yaşanan olumsuzluklardır. 17. yy 'dan itibaren önüne geçilemeyen iltimas usulü sebebiyle devlet kadrolarının büyük bir kısmının ehil kişilerden ziyade devlet adamlarının yakınlarından teşekkül ettirilmesi kurumlarda bozulmanın nedenlerinden biridir.  Bu durumun toprak sisteminde de etkili olması Osmanlı ekonomisini bir dar boğaza sokmuştur.

           Toprak sistemindeki bozulmalar, bu sisteme doğrudan bağlı olan eyalet ordularına sirayet ettiği aşikardır. Yeniçeri ocağının askerliğin dışında siyasi konularda etkin olması ve teşkilat yapısındaki bozulmalar Osmanlı ordusunun ne denli kötü durumda olduğunu bize göstermektedir. 

             Gerileme deyince derinlemesine incelenmesi icap eden 18.yy ‘dır. Çünkü bu dönem hem duraklamanın çözülememiş olan sorunlarını taşır hem de çöküş devrinin alametlerini beraberinde getirir. Üzerinde hususiyetle durulmasının sebebi budur. 18. yy Osmanlı için yepyeni bir dönemdir. Algısal yenilik, pratikteki yeniliği doğurmuştur. 

                 Gerileme sürecinin hem iç hem de dış nedenlerden oluştuğu gerçeğini gözden kaçırmadan, bütüncül bir bakışa sahip olmalıdır. İç nedenlerini zikrettiğimiz sürecin dış nedenleri savaşlar, dünya ekonomisini etkileyen makroekonomik hadiselerdir. Bu yeni dönemi bu olaylar çerçevesinde ele almak gerekiyor. 

                 “Yeni dönemde Osmanlı Devleti’nin siyasal yapısı sürekli olarak evrim geçirmek suretiyle gerileme değil de, dönüşüm şeklinde yeni bir biçim kazandı. Merkezi yönetimin yeni bir şekil aldığı bu süreçte, devlete bağlı unsurların itaati emirlerden ziyade müzakereler yoluyla sağlanıyordu. Ekonominin de değişimler geçirdiği bu dönemde, mal dolaşımı artarken, kişisel tüketim seviyeleri yükseldi ve dünya ekonomisi Osmanlı tebaasının günlük yaşamında daha etkili hale geldi. Bu çerçevede daha önceki dönemlerde kapitülasyonlar aracılığıyla ticaretini canlı tutan Osmanlı Devleti’nde yeni yüzyılda yaşadığı kayıpların yanı sıra coğrafi keşifler ile ticaretin yön değiştirmesi ticaretini de olumsuz yönde etkilemeye başladı. Bu durum XVIII. yüzyılda Osmanlı dış ticaretinde çok önemli değişikliklerin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin dış ticareti büyük ölçüde Batı’ya yönelirken eski ticaret merkezleri önemini kaybetmeye başladı. Osmanlı Devleti’nde gelişen yeni durum karşısında Osmanlı idarecileri, sadece eski kurumları yenileme ve bozulanları ayıklama değil, aynı zamanda Batı’daki benzerlerini örnek alan yeni kurum ve uygulamaların hayata geçmesini sağlayacak reformlar yapmak zorunda kaldı” (Uğur KURTARAN, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devleti'nde Yaşanan Değişimler - www.beyaztarih.com)

           Bahsi geçen nedenlerle de sabittir ki Osmanlı devletinin gerilemesinde hem iç hem de dış siyaset etkili olmuştur. Osmanlının elinde bulunan ticaret yollarının ve merkezlerinin önemini kaybetmesi ve Avrupa’da gelişen sömürgecilikle birlikte ekonomik büyümeyi göz ardı edilemez. Tüm bu olanlara bakıldığında 18.yy’da Osmanlının gerilemesinin nedenlerini sadece Osmanlının iç siyaseti ile sınırlandırmak mümkün değildir. Bilhassa değinmek gerekir ki devletlerin menfaatlerinden meydana gelmiş, dış politikalarının istikameti Osmanlıyı ortak düşman haline getirmiştir. Birçok kez Osmanlı birden fazla devletle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Buna Rusya’nın sıcak denizlere inme politikasını ve Avusturya’nın balkanlarda genişleme siyasetini örnek olarak verebiliriz. Özel sebepler içinde birçoğunun bahane olduğu bilinmektedir. Bu bahaneleri bir tarafa bırakırsak asıl sebebin devletlerin yakın ve uzak hedeflerinin Osmanlı toprakları üzerinde yoğunlaştığıdır. 

               Bir bahane ile Rusya’nın Prut antlaşmasını bozması ve Avusturya ile Osmanlıya savaş ilan etmesi her iki devletinde Osmanlı üzerine hesaplar yaptığı ortaya çıkmıştır. Savaşın neticesi ilk olarak Osmanlı lehine gibi gözükmektedir. Belgrad Avusturya’dan alınmıştır; Rusya’nın Kırımı ilhakı önlendi. Fakat savaş sonunda barış görüşmelerindeki arabuluculuğu sebebiyle Osmanlı Devleti, Fransa’ya verdiği kapitülasyonları kalıcı hale getirdi. Her ne kadar savaştan üstün bir şekilde çıkmış olsak da bu kapitülasyon maddesi ileri tarihlerde bizi devletler muvazenesinde kötü bir duruma düşürecektir. I. Mahmut döneminde süresiz hale getirilen 1740 kapitülasyonları Osmanlının Ekonomik açıdan denge kurmasını imkânsız hale getirmiştir.

             1768 Osmanlı-Rus harbinde Osmanlının yenilgi ile ayrılması ardından çeşmede donanmamızın yakılması bu yüzyılın en hazin olaylarından biridir. Osmanlının Ordu ve donanmasının güçsüzlüğünü gösteren en önemli kanıtlardan biridir. 1774 yılında Küçük Kaynarca antlaşması ile bu savaş aleyhimize neticelendirildi. 

                Bu antlaşma ile Kırım’ı kaybettik. Rusya himayemiz altındaki Ortodoksları öne sürerek iç işlerimize müdahale hakkına sahip oldu. Yine Rusya, Osmanlı toprakları içerisinde vergi vermeden ticaret yapabilme hakkı (Kapütülasyonlar) elde etmiştir. Bu tarih itibariyle Fransa ve İngiltere ile birlikte Rusya’ya da kapitülasyon hakkı verilmiş oldu. 

           İbn-i Haldun, devletlerin yükselmesi, duraklaması ve gerilemesini 'Organizmacı Devlet Kuramı' ile açıklıyor. Osmanlıya doğal sınırlarına ulaştı ve yükselişini tamamladı. Gerilemeye sadece bu sebep çerçevesinde bakmak tarihi okumaya çok büyük sınırlamalar getirir. Bu sebeple Özellikle Osmanlı için bu kurama göre bir gerileme ve yıkılış belirlemek çok tartışılır. Biz bu tartışmaların ötesinde bugünü doğru okuyabilmek için sosyal teorileri hesaptan çıkarmadan, okumaları derinleştirmeye devam edelim…