Bizim nesiller çok şanslı... Gerçek sanatçılarla aynı zamanda diliminde yaşamanın mazhariyetine nail olduk. Çocukluk yıllarımda, Muammer Karaca ve İstanbul Ses Operetinin, Muzaffer Hepgüler, Celal/Ali Sururi, Toto Karaca, Vedat Karaokçu, İlhan Dener gibi dev sanatçıların temsillerine yetiştik. 

Muammer Karaca’nın “Etnan Bey Duymasın (Adnan Menderes)” isimli oyunu hala anılarımdadır. O zamanın siyasi iktidarını hicveden, eleştiren, izleyenleri kahkahalara boğan bir oyundu. Başvekil Menderes ve kabine üyeleri de izlemiş, kendilerini tenkit eden, Karaca’yı kulise kadar giderek tebrik etmişlerdir. İstanbul Operetinin birbirinden güzel temsillerinde, gülmekten yerlere yatardık. Biz o yıllarda, babam henüz İzmir’e tayin olmadığından, İstanbul’da, Kızıltoprak’taki Büyükbabam Mülkiyeli, Mehmet Ziyaeddin Paşa’dan kalan evimizde yaşıyorduk. Klasik müzik ve tiyatro temsillerinden sonra, vakit geç olduğundan, Kadıköy’e geçemez, Tepebaşı’ndaki Büyük Londra Oteli’nde kalırdık. Bugün hala faaliyette olan bu tarihi oteli çok severdim. 

Daha sonraki yıllarda Altan Erbulak Tiyatrosunu izledik, “Yüzsüz Zühtü” temsili, bizleri gülmekten harap etmişti. Bu meyanda, sanata ve sanatçılara büyük önem veren ve “Vekil, Mebus, Cumhurbaşkanı her şey olabilirsiniz, ancak gerçek sanatçı olamazsınız” diyen, Büyük Önder Atatürk’ün kurdurduğu Devlet Tiyatrosu’nun, Devlet Opera ve Balesi’nin eserlerini ve o yıllarda zirveye ulaşan İstanbul Şehir Tiyatroları’nın temsillerini hiç kaçırmazdık. Vasfi Rıza Zobu’ya, Bedia Muvahhit’e, pek ulaşamadıksa da Cüneyt Gökçer, Cüneyt Türel, Bozkurt Kuruç, Ayten Gökçer, Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Şükran Güngör, Tijen Par gibi gerçek sanatçıları izleyebildik. Bu arada, o yıllarda, özel tiyatrolar da yavaş yavaş arzı endam etmeye başlamıştı. İstanbul’da Kenterler, Gencer Tiyatrosu, Ankara’da Efsane; Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) ve Asaf Çiyiltepe, Ayberk Çölok, Ankara Meydan Sahnesi unutulmaz eserler sunmuşlardır. 

Daha sonraki yıllarda, Metin Akpınar, Zeki Alasya’nın, Devekuşu Kabare Tiyatrosu, Türk Tiyatrosunun klasikleri arasındaki yerini almıştır. Zamanın iktidarlarını, Demirel’i, Özal’ı, Ecevit’i, Erbakan’ı taklitlerle, hicveden oyunlarına çok gülerdik. Yukarıda saydığım, Devlet Büyükleri Devekuşu Tiyatrosunun müdavimleri olup, kendilerine dönük taklit ve hicivleri izler, alkışlarlardı. Şimdi olduğu gibi, falancaya hakaret edildi, doğru kodese anlayışı yoktu. Hoşgörü, uzlaşma kültürü vardı. Yakın zamanda aramızdan ayrılan Levent Kırca da, politik hicive büyük katkı yapmıştır. Şimdilerde Müjdat Gezen, Ali Poyrazoğlu, Haldun Dormen, Genco Erkol, olumsuz koşullara karşın, tiyatrolarını sürdürmeye çalışıyorlar. Devletten, halktan gereken ilgili göremiyorlar. 

Türk Müziğinde, Zeki Müren yeri hala doldurulmayan gerçek bir sanatçıydı. Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses, Müzeyyen Senar, Perihan Altındağ, ailelerimizden metihlerini hep duyduğumuz sanatçılardı. Daha sonraki yıllarda, Emel Sayın’ı, Muazzez Abacı’yı, Zekai Tunca’yı, Ziya Taşkent’i gerçek sanatçılar olarak izledik. 

Mülkiye yıllarında Ankara muazzam bir sanat ve kültür başkenti idi. O yıllarda tiyatrolar iki defa Matine ve Suare sergilerlerdi. Bizler en güzel elbiselerimizi giyer, mutlaka kravatlarımızı takar, kız arkadaşlarımız da özenle giyinir, süslenir, konser, tiyatro, bale, opera izlemeye koşardık. Sanata, sanatçıya saygı vardı, şimdilerde özensiz, kılıksız insanlar seyirci oldular. 

Gazetelerde, medyada, TV’lerde bir takım insanlar çıkmış, kendilerini sanatçıyım diye lanse ediyorlar. Ses yok, oyunculuk yeteneği hiç yok, bomboş birileri, yaptıkları müzik aynı tempoda, “Dan, Dan, Dan” neymiş, müzikmiş... Şarkı söylüyormuş... Bunları sanatçı olarak kabul etmek, yukarıda hatırlayabildiğim, gerçek sanatçılara hakarettir. 

Devlet Opera ve Balemiz, Devlet Tiyatromuz, Klasik Batı Müziği Orkestralarında yer alan sanatçılarımız, kendilerini dünyaya kabul ettirmiş, gerçek sanatçılarımızdır. Türkiye’de, özellikle son 17 yılda, kültür, sanat, bale, klasik müzik, tiyatrolar büyük tahribata maruz kaldı. Devlet Konservatuvarlarının sayısı azaltıldı, Tarihi Ankara Devlet Konservatuvarı (Cebeci’deki) belediye oldu. Gerçek sanatçıların, özlük hakları, kadroları kısıtlandı, mesleklerini icra edecekleri mekanları ellerinden alındı. İtilip, kakıldılar. Çağ dışı alternatifler yaratılmaya çalışılıyor. Diyorlar ki, “Biz dünyanın en gelişmiş ilk 20 ekonomisi (Daha önce 16 idik, şimdi 20’ye geriledik) arasındayız.” Peki, BM ve OECD’nin İnsani Gelişme Kriterleri, Sosyal Endikatörlere göre 96 sırada olmamıza ne diyeceksin...   

İsmet Paşa hayatı ülke meseleleri arasında, mutlaka vakit yaratır, her Cuma akşamı Ankara Konser Salonu’ndaki, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserlerini izlerdi. Şimdiki Devlet Büyüklerimiz böyle bir şey yapıyorlar mı? Haklılar, bu iş bir kültür, yetişme hadisesidir. Olmayınca, olmuyor... 

Büyük Atatürk, “Sanatsız kalan bir toplumun, hayat damarları kurumuş demektir” demişti... Sanatın, kültürün, gerçek sanatçıların giderek  yok olduğu bir toplum durumuna giriyoruz, çok yazık...