Gerçekten hapis sıkıntısını her yönüyle çeker böylesi.

Bir bakıma sanal ve yapay bir zindan hükmünde olan dünyayı; o kimse gerçek, tabii ve doğal bir zindana dönüştürmektedir. Hem de kendi elleriyle.

Kendi düşüncesiyle, kendi zihnî ve zihinsel kurgusuyla. Kendine güvenen kafa yapısıyla.

Hakikat güneşi karşısında, ateş böceğinin ışığı mesabesinde olan akıl fenerinin kısır ve kısa göstermesine kapılmasıyla.

Onunla yetinmiş olmasıyla. Kendini gerçek zindanda bilir. Bulur. Bizzat kendisi, kendisine böyle bir zemin ve yer hazırlamış olur.

Çünkü iman insanı; yarattığı zaman, sanatla yaratan celâl sahibi bir “Sâni-i Zülcelal”e nispet ediyor. Bağlıyor. Yani insan başı boş değil. Sahipsiz değil. Tesadüfün oyuncağı değil.

Kısaca insan rastgele ortaya çıkmış bir yaratık değil. İnsan, kendi kendisini -hâşâ- yaratmış da değil.

Yok, yoku nasıl ortaya koyar? Olmayan, olacağı nasıl meydana getirir?

Demek ki insan, yapılmıştır. Öyleyse yapanı var.

İnsan, mahlûktur. Öyleyse Hâlıkı var.

İnsan, masnû yâni sanatla yaratılmıştır. Öyleyse Sânii yani sanatla yaratanı var.

Hem bu Yaratan celâl sahibi. Kudretli, her şeye gücü yeten biri.

Çünkü insan, kâinattan süzülmüş bir hülâsa. Büyük kâinattan elenmiş küçük bir kâinat.

Bütün kâinat; elinde olmayan zât; insan denen yaratığı elbette ortaya koyamaz.

Demek ki kâinatı yaratan; insanı da yaratmıştır. İnsanı yaratan, kâinatı da yaratandır. Demek ki insan Allahın kuludur. Biri yaratan, diğeri yaratılan.

Demek kulun Allaha nisbeti yâni bağı ve bağlanışı var.

İşte kendisini Allahın yarattığı bir kul olarak görene iman ve inanç sahibi diyoruz.

Kendisini Allahın kulu olarak görmeyeni, O’na inanmayanı ise kâfir olarak kabul ediyor, inançsız diye niteliyoruz.

Demek ki: “İman bir intisaptır.” Yâni iman, bir bağlanıştır. Allahın yarattığı bir kul olduğunu anlayıştır. Başı boş olmadığını biliştir. Sahipsiz bulunmadığını kavrayıştır.

Özetle “İman (ve inanç) bir intisap (bir bağlanış)tır.”

Tabii ki bu bağlanışın, bağlanana sorumluluklar yükleyeceği, her türlü izahtan varestedir.

Açıklamaya muhtaç değildir.

Sonuç olarak deriz ki:

Murad, olmaksa gerçek insan,

Etmeli Allaha tam iman.

Ancak gerçek insan,

Eder Rabbe iman.