GENELKURMAY, DİYANET VE SİYASET

Abone Ol
 Belki bazılarınca pek hoşa gitmemiş olan bu uygulama, şahsen benim  çok isabetli bulduğum bir uygulamadır.  Her ikisi de; insanımızın kutsal değerleri ile alakalı olan bu iki kuruluşun, tek kanun maddesi ile kurulması, Türk Milleti'nin dinine ve ordusuna verdiği değer denkliğini göstermektedir.  Zaten sosyologların çok iyi bildikleri gibi, "vatan, devlet, ordu" gibi kavram ve kurumlara kutsallık atfeden anlayışların temelinde, genel anlamda din vardır. Özel anlamda İslamiyet'e baktığımızda ise bu temelin daha da güçlü olduğunu görürüz.  İslamiyet, tekâmülünün nihaî derecesini Hz. Muhammed'le bulduğu gibi, o büyük peygamberle askerin de manevi değeri iyice pekişmişti. Peygamberimizin askeri öven bir çok hadisi vardır ki, halkımızın idrakine "asker ocağı, peygamber ocağıdır" anlayışını yerleştirmiştir.  3 Mart 1924 tarihli kuruluş kanunu, aynı zamanda bu iki teşkilatın siyasetle ilgilenmemesi prensibini de emretmiştir.  Şimdi bu siyaset dışı olmak anlayışını biraz açalım. Zira bana öyle geliyor ki, burada bazı çevrelerin kasti bir saptırması ya da bir cehaleti var. Hadi Diyanet Teşkilatının sadece inanan insanlarımıza dini vecibeleri konusunda yol gösterdiğini göz önünde bulundurarak tam nötr durumda kalabileceğini anlayalım.  Fakat Silahlı Kuvvetler'in görev ve yetkileri düşünüldüğünde "siyaset" alanıyla iç içe geçen yönler olduğunu görürüz. Bu itibarla ilgili kanunla emredilen ve tabiidir ki bizimde yerinde bulduğumuz, siyaset dışı olmanın taşıması gerektiği anlamı netleştirmemiz gerekmektedir.  Dar anlamıyla siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütmedir. Burada bir yönetim anlamı vardır. Bu anlamda elbette ki ordu, devlet yönetimini üstlenemez.  Fakat siyasetin bir de "Siyaset Bilimi" açısından geniş anlamı vardı ki, o alana baktığımızda askeri görevlerin önemli ölçüde siyasetle içli-dışlı olduğunu görürüz. Ülkemizde zaman zaman yaşanan sivil ve asker sürtüşmelerine, esasında müşterek davranılması gereken bu alanın sivil yöneticilerce, "demokrasi" adına kabullenilmemesi sebep olmaktadır.   Siyasi kadrolardan birinin iktidarda iken askeri dışlamaya, muhalefette iken ise "göreve çağırma" bahanesiyle yanına almaya çalışması, bir çelişki olarak demokrasimizin ayıplarındandır.  O halde "siyaset yasağı"nın kapsamının, hem demokrasiye hem de dünya ve ülke gerçeklerine tam uyacak şekilde sınırlarının tespit edilmesi gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz kritik dönemlerde bu çok daha acil ele alınması gereken bir konu olmaktadır.  Siyaset bilimi açısından ele alındığında, siyasetin anlamının daha geniş olduğu görülmektedir. Burada siyasetin kapsamı içerisine vatandaşlık, dilekçe verme, vergi ödeme, kamu hizmetine girme, vatan hizmeti gibi konular da girmektedir. Bütün bu konular Anayasamızda da "Siyasi Haklar ve Ödevler" başlığıyla yer almaktadır.  Vatan hizmeti yapma yeri ise "Silahlı Kuvvetler veya kamu kesiminde" diye özellikle belirtilmiştir.  Siyaset kavramına bu geniş açıdan bakıldığında, askerin öyle fazlaca dışlanamayacağı açıkça görülecektir. Ayrıca "iç ve dış güvenlik" anlayışı da hem askeri hem de siyasi anlamda önemlidir.  Görüldüğü gibi geniş anlamıyla ele alındığında siyasette asker-sivil ayrışması mümkün değildir. O halde Anayasal bir kuruluş olan Milli Güvenlik Kurulu'nun olup olmaması da öyle fazlaca tartışılacak bir husus değildir. Hatta MGK'nın gündemine giren konularda, sadece "Bakanlar Kuruluna görüş bildirme" ile yetinilmeyip, doğrudan karar almasının daha faydalı olacağı bile savunulabilir.  Ayrıca Kıbrıs, AB veya başka türlü dış politika konuları ile suni etnik farklılıklar icat edilerek ortalığı karıştıran iç politika sorunları, aynı zamanda birer "güvenlik" sorunlarıdır. Bu sorunlar ülkemizin bugün gündeminde olduğu gibi yakın gelecektede giderek artan kuvvette gündemde olacak görünmektedir.  Her seçimde değişebilecek siyasi iktidarların, muhtemel değişken talepleriyle devletin kalıcı üniter varlığının arasında bir denge olması gerekmektedir.  Çoğu jeopolitik ve strateji uzmanı olan askerlerin, sivil siyasilerle birlikte çalışmalar yapmalarında sayısız faydalar vardır. Bunda kimsenin "demokrasi" adına evhama kapılmasına gerek yoktur.  Unutulmamalıdır ki, demokrasiyi savunanlar da yine askerlerdik. Kimsenin; siyasetin dar anlamına saplanarak, geniş anlamını tamamen görmemek gibi bir cehaletine tahammül edemeyiz.