Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi’de, Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı “başbaşa” görüşme, üretebileceği sonuçlar açısından önemliydi. Çünkü bu görüşme, Türkiye ve Rusya’nın jeostratejik konumu ve küresel gelişmeleri etkileme potansiyeli dikkate alındığında, yalnızca Türkiye-Rusya ilişkileri açısından değil, küresel gelişmelerin yönünü belirleme açısından da büyük önem taşıyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, buluşma öncesinde yaptığı açıklamada, “Heyetler arası görüşme yok, Sayın Putinile ikili görüşme yapacağız. Bu sadece İdlib’i içeren bir görüşme olmayacak. Aynı zamanda Türkiye-Rusya ilişkilerini ve Suriye’deki durumu masaya yatıracağız” demesi, zirveyi daha gizemli bir hale getirmişti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Karadeniz’in karşı kıyısındaki Soçi’de gerçekleştirdikleri zirvede neler konuştuklarını bilemiyoruz. İki liderin, 7 ay aradan sonra yeniden biraraya gelerek başbaşa yaptıkları görüşmenin, ABD ile Türkiye arasında soğuk rüzgarların estiği, Suriye’de ve dünyanın çeşitli bölgelerinde çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir süreçte yapılmış olması, Erdoğan ile Putin’in Soçi buluşmasını “zor zirve” olarak tanımlamamıza neden oluyor.

Putin ile Erdoğan’ın bundan önceki son yüz yüze görüşmesi 5 Mart 2020’de Rusya’nın başkenti Moskova’da gerçekleşmişti. 7 aylık bir araya rağmen,  Putin ile Erdoğan’ın ilişkileri bu dönemde tamamen kesilmedi. Pek çok defa telefonda görüşen liderler, mart ayında da Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin üçüncü ünitesinin temel atma törenine video-konferans yöntemiyle katılmışlardı.

İdlib’de hükümet güçleri ile Türkiye’nin kontrolündeki gruplar arasında şiddetli çatışmaların yaşandığı bir dönemde gerçekleşen ve beş saat süren 5 Mart 2020 görüşmesi sonucunda İdlib’de çatışmasızlık ilan edilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 29 Eylül Soçi buluşması öncesinde yaptığı açıklamada, “Heyetler arası görüşme yok, Sayın Putinile ikili görüşme yapacağız. Bu sadece İdlib’i içeren bir görüşme olmayacak. Aynı zamanda Türkiye-Rusya ilişkilerini ve Suriye’deki durumu masaya yatıracağız” demesi, zirveyi daha gizemli bir hale getirmişti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Karadeniz’in karşı kıyısındaki Soçi’de gerçekleştirdikleri zirvede neler konuştuklarını bilemiyoruz. İki liderin, 7 ay aradan sonra yeniden biraraya gelerek başbaşa yaptıkları görüşmenin, ABD ile Türkiye arasında soğuk rüzgarların estiği, Suriye’de ve dünyanın çeşitli bölgelerinde çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir süreçte yapılmış olması, Erdoğan ile Putin’in Soçi buluşmasını “zor zirve” olarak tanımlamamıza neden oluyor.

Kulislerden sızan bilgiye göre, iki liderin görüşmesinde 1 numaralı gündem maddesi İdlib ve M-4 Karayolu’nun kontrolü olacak, ama Afganistan ve Libya’daki gelişmelerin yanı sıra, Dağlık Karabağ’ın statüsü, Nahcivan Koridoru, ekonomik ilişkiler ve enerji hatları gibi konular da gündeme gelecek. Türkiye ile Rusya arasındaki ekonomik ilişkiler ile enerji üretimi ve enerji dağıtım hatları konularında işbirliğinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar da konuşulacaktır. 

Soçi zirvesi öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İki NATO ülkesi olarak, şu andaki gidiş pek hayra alamet değil” derken,  MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, “Biden yönetimi terör örgütlerini Türkiye’nim önüne geçirmiş, kanlı ve kahredici bir ittifak cephesi oluşturmuştur” demişti. Yani, Türkiye-ABD ilişkilerinin yol ayrımında olduğu bir süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi’de, Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı “başbaşa” görüşme, üretebileceği sonuçlar açısından önemliydi. Çünkü bu görüşme, Türkiye ve Rusya’nın jeostratejik konumu ve küresel gelişmeleri etkileme potansiyeli dikkate alındığında, yalnızca Türkiye-Rusya ilişkileri açısından değil, küresel gelişmelerin yönünü belirleme açısından da büyük önem taşıyordu. 

İngiltere’nin, ‘ABD yörüngesinde hareket ediyor’ görüntüsü vermesi, ABD ve Avustralya ile birlikte AUKUS Anlaşması küresel dengelerin sarsılmasına neden olmuştu. AUKUS’un küresel çapta bir deprem etkisi oluşturacağı bilindiği için, anlaşma son dakikaya kadar gizli tutulmuştu. Pasifik’te küresel dengeleri etkileyen bu gelişmelerin yaşandığı bir süreçte Soçi’de gerçekleşen Erdoğan-Putin buluşması, olası sonuçları açısından merakla izlenen bir görüşme olmuştu. 

SOÇİ GÖRÜŞMESİNİN SONUÇLARI

Soçi’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı arasında başbaşa bir görüşme yapılacağı açıklanmıştı. Bu açıdan Soçi buluşması, “iki lider arasında yapılmış bir ön görüşme” olarak değerlendiriliyordu. Fakat, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ABD Başkanı Biden’a çok ciddi sitemler içeren açıklamalarının hemen sonrasında gerçekleşen buluşma, bütün dünya medyasının odaklandığı bir görüşme olmuştu. 

Moskova şahinleri de, küresel medyanın bu ilgisinden en üst düzeyde yararlanabilmek için çok ciddi hazırlık yaptıkları anlaşılıyor. Erdoğan ile Putin’in karşılıklı oturdukları ilk anda Putin’in, Erdoğan’ın önündeki haritayı işaret ederek kaldırılmasını istediği görüntünün, görüşmenin devam ettiği zaman diliminde bütün dünyaya servis edilmiş olması, Rus istihbaratının bu görüşmeye ne kadar özenle hazırlandığının bir göstergesiydi. 

Moskova şahinleri, Putin’in mütebessim görüntüsünün arka planında varlıklarını hissettirmeye çalışıyorlardı. Özetle Moskova, “davetli devlet” olarak bulunduğu Suriye’de elde ettiği kazanımlar konusunda, en küçük bir pazarlığa razı olmayacakları mesajını veriyorlardı. Mesajı, yalnızca bize verilmiş bir mesaj olarak okumak doğru değildir; muhatapları mesajların adreslerini biliyorlar. 1991’de dağılan Sovyetler Birliği’nin mirasçısı olarak Rusya, “Yıkılmadım, ayaktayım” mesajı veriyor. 

RUSYA’NIN DA ELİ SANILDIĞI KADAR GÜÇLÜ DEĞİL

Soçi buluşması öncesinde, Biden’ın New York’ta Erdoğan ile görüşmemiş olmasından dolayı, “Türkiye Soçi’ye eli zayıflamış olarak gidiyor” şeklinde değerlendirmeler yapılmıştı. Halbuki Rusya’nın eli de sanıldığı kadar güçlü değildi; Rusya-ABD ilişkilerinde de bir bahar havası yaşanmıyordu. Rusya, ABD’nin petrol fiyatlarını baskılaması sonucunda büyük ölçüde gelir kaybına uğramış, ekonomik ve siyasi açıdan önemli sorunlar yaşarken, Suriye ve Libya’da, doğalgaz tedarikçisi olarak Avrupa’da da ABD ile çıkar çatışmaları yaşamaktaydı. 

2015’te Suriye’deki çatışmalara ‘Esad’ın davetlisi’ olarak fiilen katılan Rusya, Akdeniz kıyısında iki önemli askeri üs elde etmişti. Esad ile Tartus ve Himeymim limanları konusunda “sonsuza kadar” kaydıyla imzaladıkları anlaşmayla Çarlık Rusyası’nın sıcak denizlere inme düşlerini hayata geçirmiş olan Moskova şahinlerinin, bu kazanımlarını asla pazarlık konusu yapmak istemedikleri anlaşılıyor. 

Petrol fiyatlarının düşmesi, doğalgaz konusunda “Avrupa’nın tek tedarikçisi” konumunu giderek kaybetmekte olması nedeniyle Rusya’nın, Suriye’ye ilişkin hedefleri Tartus ve Himeymim üsleriyle sınırlı değil. Esad ile “sonsuza kadar” kaydıyla imzaladıkları anlaşmanın yürürlükte kalabilmesi için Suriye’de “davetli devlet” olarak kalma sürelerini mümkün olduğu kadar uzatmak istiyor. 

Rusya Suriye’de, yalnızca Tartus ve Himeymim üsleri için değil, Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki hidrokarbon serveti konusunda Suriye üzerinden söz sahibi olmayı hedefliyor. Rusya Suriye’nin yeniden imarında da rol almak istiyor. 

Rusya, Sibirya’nın soğuk ikliminde, başta domates olmak üzere, yetiştiremediği tarımsal ürünleri Suriye’nin verimli ovalarında yetiştirerek, bazı gıda ürünlerinde dışa bağımlı olmaktan kurtulmanın hesaplarını yapıyor. 

ASTANA SÜRECİ ORTAĞI OLARAK ORTAK HEDEFLERİMİZ VAR, AMA…

Rusya, Astana süreci ortağı olarak, ABD’nin Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanacak ve Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatacak bir terör devletinin önünü kesme konusunda Türkiye ile birlikte hareket etmekten vazgeçmiş değil. Fakat, bu konuda İran ve Türkiye’den daha etkili bir belirleyci olabilmek adına, Esad’ın, “Rusya ve İran dışında diğer devletler işgalcidir ve ülkemizi terketmeleri gerekir” söylemine destek veriyor. 

İDLİB SORUNU

Yanıtı ençok merak edilen sorulardan biri de, Türkiye ile Rusya arasında yaşanmakta olan ve 17 Eylül 2018’de varılan Soçi mutabakatı çerçevesinde bir çözüme kavuşturulamayan İdlib sorununun Türkiye-Rusya ilişkilerini ne yönde, nasıl etkileyecek?” sorusudur. Moskova, “17 Eylül 2018 Soçi mutabakatının gereğini yapmalısınız” diyor. Bu konuda bombalı mesajlar vermekte devam ediyor. İdlib konusu güneyimizde, sınırlarımızın hemen yanı başında pimi çekilmiş bir bomba olarak duruyor. 

İdlib, çözümü hayli zor bir sorun, çok bilinmeyenli bir denklem olarak, Türkiye-Rusya ilişkilerinin ana gündem maddesi olma özelliğini koruyor. 

ZİRVE ÖNCESİNDE RUSYA’DA YAŞANANLAR

Soçi zirvesi öncesinde Rusya’da yaşananlar bizim medyamıza pek yansımadığı için ayrıntılarını bilemiyoruz, ama kuzey komşumuzda derinden derine çalkantılar yaşanmakta olduğu konuşuluyor. 7 Eylül’de Rusya Acil Durumlar Bakanı Yergeniy Ziniçev’in, Kuzey Kutup Bölgesi’nde yapılan bir tatbikatta, filmci dostu Aleksandr Melnik’i kurtarmak isterken hayatını kaybetmesi Putin’i çok üzmüştü. Putin’in veliahtı olarak tanınan Ziniçev’in ölümü bir kaza olarak duyurulmuştu, ama Moskova kulislerine yakın kaynaklar olayın suikast olduğunu fısıldıyorlardı. 

Ziniçev’in ardından pekçok kişinin peşpeşe koronaya yakalanması “Moskova’da neler oluyor?” sorgulamasına neden olmuştu. Putin ile Moskova şahinleri arasında bazı görüş ayrılıkları olduğu söylemleri de bu dönemde gündeme gelmişti. 

Dikkat etmişsinizdir, Soçi’deki görüşme sonrasında, Erdoğan ile Putin’in arasındaki balkon sohbetinin konusu korona ve aşılardı. Putin, bazı arkadaşlarının koronaya yakalandığını itiraf ediyordu. Putin, Moskova’dan hazırlıksız uzaklaşan liderlerin geriye dönemediklerini bildiği için, önceleri dirense de, olup biteni anlama açısından, “bir süre Sibirya’da tatil yapma” önerisini kabul etmişti.  

Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un etkisinde olduğu söylenenen Moskova şahinleri Suriye’de, Libya’da, Kafkasya’da elde ettikleri kazanımları kaybetmemek istiyorlar. Daha gerçekçi adımlar atmak isteyen Putin ile Moskova şahinleri arasında bir süredir görüş ayrılıkları yaşandığına ilişkin iddialar yakında netleşecektir.