Deprem gerçeği ile yaşamak zorundayız. Konut stoklarını yenilemekle depremin olası yıkıcı etkilerine karşı korunmuş olmuyoruz. Deprem yalnızca yerbilimcilerinin konusu değil. Etkileme alanı çok çeşitli olduğundan, deprem, çok bilinmeyenli bir denklem gibidir. Jeologlar, jeofizik mühendisleri, şehircilik uzmanlarının birlikte çalışmasını gerektiren bir konudur. 

“Deprem değil, bine öldürür” gerçeğini, sapasağlam binalar arasında moloz yığınına dönüşen Mavi Göl ve Dilek apartmanlarının görüntüleri eşliğinde bir kez daha yaşamış olduk. 

Yüzyıllar boyunca Elazığ ve çevresinde deprem üreten bu Doğu Anadolu Fay Hattı’nı biz ancak 1971 yılında keşfettik ve kayda geçtik. Çok geç kalmış bir çalışma değil mi?

İlgililerin, deprem konusunda yapılmakta olan çalışmaları ciddiyetle sürdüreceklerine inanıyoruz.

Önce bir sitem.. Deprem gibi bir felaketi bile satılmış ruhlarının amaçlarına alet etmek isteyenler, milletin elele, gönül gönüle vererek inşa ettiği arşa kadar uzanan duvara çarptı; tuzla buz oldu. 

Batı kaynaklı fitne tezgahtarları bu milletin ruh yapısını, mayasının formülünü bilemedikleri için, etnik ve mezhepsel temelde bazı tuzaklar kurmayı denemekten geri durmadılar. Ne yazık ki, bunlara alet olmaya, destek vermeye yeltenen gazeteci kılıklı, parti başkanı ünvanlı vicdansızlar da çıktı. Fakat bu fitne odaklarının bütün çabaları ve çırpınmaları, bizlerin millet olarak daha çok birbirimize kenetlenmemize vesile oldu. 

Tarihin, bizi kardeş olmaya mecbur eden bir genetik mirası vardı. Yüzyıllar boyunca yaşadığımız toplumsal ve doğal felaketler, terör saldırıları, darbe girişimleri bize, kendi yaramızı kendimiz sarmamız gerektiğini öğretmiş, bu şaşmaz şifreyi genlerimize kazımıştı. Ev halkından başlayarak, giderek genişleyen halkalar şeklinde vatan çapında yaşanan dayanışmanın, millet olmanın amentüsü olduğu, 7’den 70’e hepimizin bilinçaltına silinmez harflerle nakşedilmişti. 

Çoğu gönüllü elemanlardan oluşan arama ve kurtarma ekiplerinin 6.8’lk depremin etkisiyle moloz yığınına dönüşen Mavi Göl ve Dilek apartmanlarının çevresindeki hummalı çalışmalarının İHA görüntüleri, gururla, yürekten alkışlarla izlediğimiz bir arı ovanı disiplinini yansıtıyordu. Arama kurtarma konularında, dünya çapında övgüyle anılan uzmanlaşmış ekiplerimiz oluşmuştu. 

Depremin ilk saatlerinden itibaren hızla Elazığ’a ulaşan arama kurtarma ekiplerimiz çalışmalarını başarıyla tamamladılar. Sayımlar tamamlandı; enkaz altında hiçbir canımızın olmadığı anlaşıldı. Arama kurtarma çalışmalarında görev alan ve çoğu gönüllülerden oluşan ekiplerimizin her üyesini ayakta alkışlamak gerekir. 

“AZİZE, AZİZE!” SESLENİŞİ BU MİLLETİN SESİYDİ

Gönüllü hemşire Emine Kuşdemir’in enkaz altında sıkışıp kalmış vatandaşımıza, “Azize, Azize!” seslenişi hamurumuzdaki mayayı canlandıran bir şifreydi; bir anda coştuk, taştık ve bu toprakları vatan bellemiş bir millet oluverdik. O ses yalnızca Emine Kuşdemir’in değil, “Dayan Azize, tonlarca molozun altında yalnız değilsin” diye haykıran milyonların seslenişiydi. 

Kurtarma ekipleri bir kuyumcu titizliği ile açtıkları koridordan uzanıp Azize’yi çekip çıkardıklarında milletçe bayram ettik, ekran başlarında. Kendi canımız kurtulmuş gibi sevindik, birbirimize sarıldık. Her evde, her kahvede, her işyerinde görülesi mutluluk tabloları yaşandı.. 

Kardeşlik ruhunun kaynayıp coştuğu bu millet kazanında fitnenin, fesadın yaşama şansı elbette olamazdı. 

Millet olma bilinciyle biranda tek yürek, tek bilek olmamız, satılmış ruhların düşlerini yıkıp attı, ama fitne fesat kazanları kaynatmayı denemekten de geri durmadılar.  

Bir deprem felaketini bile satılmış ruhlarının amaçlarına alet etmeye kalkan zavallılara yazıklar olsun, lanet olsun!

ŞİMDİ ÇALIŞMA ZAMANI

Arama kurtarma çalışmaları tamamlandı, şimdi yaraları sarma gündemimize dönme zamanı geldi. 

Elazığ merkezli olarak, Osmanlı döneminde 1513, 1544, 1754, 1779, 1789, 1874, 1875, 1893 ve 1905'te bölgede büyük ve kayda geçmiş depremler yaşanmış. 1893’te Malatya’da meydana gelen depremin artçı sarsıntılarının bir yıl boyunca sürdüğü kayıtlıdır. 

İnönü döneminde, 27 Aralık 1939’da, Elazığ merkezli, çevredeki 11 kentimizi etkileyen ve oldukça can yakıcı bir deprem felaketi yaşamıştık. Fakat yüzyıllar boyunca Elazığ ve çevresinde deprem üreten bu Doğu Anadolu Fay Hattı’nı biz ancak 1971 yılında keşfettik ve kayda geçtik. Çok geç kalmış bir çalışma değil mi? Bu vesile ile, bu fay hattını keşfeden ve olası etkilerini ortaya koyan Dr. Ali Esen Arpat ve Dr. Fuat Şaroğlu’na teşekkür ediyoruz. 

Prof. Dr. Naci Görür, Doğu Anadolu Fay Hattı’nın aşırı oranda enerji biriktirdiğini, deprem öncesinde bir kez daha hatırlatmıştı. Görür Hoca, “Deprem ihmale gelmez” diyor; dinlememiz gerekiyor. 

Bizi yalnızca Doğu Anadolu Fay Hattı tehdit etmiyor, ülkemiz bütünüyle deprem üreten fay hatları üzerinde. Doğudan batıya ülkemizi saran bütün fay hatları aktif durumda. 

Deprem gerçeği ile yaşamak zorundayız. Konut stoklarını yenilemekle depremin olası yıkıcı etkilerine karşı korunmuş olmuyoruz. Deprem yalnızca yerbilimcilerinin konusu değil. Etkileme alanı çok çeşitli olduğundan, deprem, çok bilinmeyenli bir denklem gibidir. Jeologlar, jeofizik mühendisleri, şehircilik uzmanlarının birlikte çalışmasını gerektiren bir konudur. İlgilerin deprem konusunda yapılmakta olan çalışmaları ciddiyetle sürdüreceklerine inanıyoruz

“Deprem değil, bine öldürür” gerçeğini, sapasağlam binalar arasında moloz yığınına dönüşen Mavi Göl ve Dilek apartmanlarının görüntüleri eşliğinde bir kez daha yaşamış olduk. 

Bizim gibi deprem gerçeği ile birlikte yaşamakta olan Japonya’nın okullarında deprem 50 yılldır zorunlu ders olarak okutuluyor; bizim de müfredat programlarımıza eklememiz gerekmiyor mu?

GURUR VERİCİ BİR DAYANIŞMA ÖRNEĞİ SERGİLEDİK

İlk duyulduğu andan itibaren, depreme müdahale konusunda, devlet- millet işbirliğinin en güzel örneklerinden birini sergilemiş olduk. Cumhurbaşkanlığı, İçişleri, Sağlık, Çevre ve Şehircilik Bakanları ve diğer Bakanlıklar, AFAD, UMKE, JAK, Kızılay, Diyanet, THY ve Vakıflar/ STK'lar övünülecek bir işbirliği ve etkin bir hizmet gerçekleştirdiler. 

Allah milletimizi böyle felaketler yaşamaktan korusun.