Rusya İdlip’te yanlış yapıyor, yanlış yapmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu sonuca nereden varıyoruz? Son 4 yıldan beri yaptıklarından. Türkiye, Suriye iç savaşında kardeş kanı dökülmemesi için başlangıçtan itibaren samimi bir çalışma içinde bulunuyor. 2017 tarihinde yapılan Astana görüşmelerde Suriye içinde 4 gerginliği azaltma bölgesinde çatışmaların durdurulmasına karar verilmişti. Verilen sözlerde durulmadı, Rusya havadan, Suriye ve İranlı milisler karadan vurdu, Esat yanlısı güçler Dera, Halep, Hama-Humus bölgesini işgal etti. İş bununla da kalmadı, İdlip’in doğu ve güney yarısı rejimin terörist unsurlarının eline geçti.

Bütün bu olanlardan sonra şunu söyleyebiliriz: Rusya’nın sözlerine güvenilemez, vaatlerine itimat edilemez. Astana’da Soçi’de defalarca mutabakata varılan konular, sözler buz üzerine yazılmış yazı gibi buhar oldu gitti. 

Türkiye teröre karşı mücadeleyi kendi sınırları içinde kalarak sürdüremeyeceğini son 5 yıldan beri yapılan operasyonlarda öğrenmiş bulunuyor. Türkiye sınırları içindeki terör unsurlarının sayısının 10 binlere vardığı dönemler yaşanmıştır. Terör unsurları Nurhak Dağlarından Karadeniz sahil şehirlerine kadar uzanan geniş bir bölgede baskınlar yapıp, doğal gaz boru hatlarına, yol kavşaklarına vurabiliyor, araçları durdurup kimlik sorabiliyorken artık bunları yapamaz hale gelmiştir. Geçenlerde Sn. İçişleri Bakanı Soylu açıkladı; “sınırlarımız içindeki terörist sayısı 231’e kadar düşürülmüştür, bu sayı sıfıra indirilecektir.” Bu neticeye nasıl ulaşılmıştır? Sınır hatları boyunca duvar inşası, teröre karşı kararlı mücadele ve en önemlisi terörü sınırlarımız dışında karşılamaya yönelik doktrin değişikliğidir. 

Terörü kaynağından vurmak, terör unsurlarını sınır dışından karşılamak, bunu başarmak için sınır ötesinde alan genişletmek terörle mücadelenin ana hedefi olmalıdır. Türkiye, Irak ve Suriye arazilerinden asla çıkmamalıdır. Bu alanları terk ettiği andan itibaren terör unsurları yeniden sınırlarımız içine sızacak, halkta, teröre karşı mücadelede bıkkınlık oluşacak, terör unsurları gemi azıya alacak, ülkenin asayiş ve güvenliğine büyük zararlar verecek, Türkiye’nin toprak bütünlüğü tehdit altına girecektir. Bu nedenle Türkiye ne İdlip’ten, ne de Kandil’den çekilemez. Çıkamaz.

Bu noktada iç kamuoyunu yanlış bir çözüm algısına sürükleyen Perinçek modeline itibar edilmemelidir. Bu modelin aslı “aslanı kediye boğdurmaktır.” Esat yönetimi ile görüşmenin hiç bir manası yoktur, faydası da yoktur. Esat’a emir veren Putin ile zaten görüşülüyor. Maalesef bu yanlış algı bölgede görev yapan askerler üzerinde de menfi tesir yaparak bazı istifalara sebep olmuştur. Bu istifalar Türk dış politikasına zarar verir, şuurlu hiçbir komutan böyle yapamaz, yapmamalı… Bizce olağanüstü hal bölgesinde, cephe hatlarında görev yapan subayların istifası milli moral üzerinde çok menfi tesirler meydana getirir, askerleri savaşmaktan soğutur, ülke menfaatlerine büyük zararlar verir, bu nedenle, böyle durumlar için TART CEZASI yeniden Askeri Ceza Kanunlarında yer almalıdır.

Esas konumuza yeniden dönersek: Türkiye’nin İdlip’i bırakması demek, Afrin, Carablus ve Barış Pınarı Bölgesini tamamen terk etmeye hazırlık yapması demektir. Suriye’nin hiçbir yerinde tutunamaması demektir. Kendisine bel bağlamış Türkiye’ye güvenen mahalli unsurların ABD’nin tıpkı Afganistan’da yaptığı gibi yüzüstü bırakılması demektir. Türkiye’nin en az 5 milyonluk bir göç dalgasına maruz kalması demektir. 

Rusya Esat rejimini tamamen kontrol altına almak için Türkiye’yi bu bölgelerden çıkmaya zorlayacaktır. Bu şu demektir: Rusya egemenliğinde bir Suriye ve İsrail’e bir şey karşılığı (menfaat karşılığı) satılmaya hazır bir Suriye’dir. Bu şu demektir: İsrail güney sınırlarımıza yerleşerek komşu olacaktır. Bu durum Türkiye’nin parçalanmasını hızlandıracaktır. Böyle bir gidişata izin verilemez. 

ABD’nin Suriye’yi terk etmeye hazırlandığı şu günlerde Türkiye daha ileri giderek Fırat’ın doğusundaki araziyi kontrol altına alması, Haseke ve Deyrizor dahil Doğu Suriye’nin Özgür Suriye unsurlarının kontrolüne geçmesini sağlaması lazımdır.

Ruslar, İdlip’te rahat durmadıkları gibi Türkiye’nin kontrolündeki Afrin’i de bombalıyorlar. Bu durum kabul edilemez. Türkiye’nin kontrolündeki bölgelere saldırmak düşmanca bir tutumdur. Bunu Ruslara açıkça söylemek lazımdır. Türkiye’nin bundan sonra mutabakata uyulmaması hallerine sert karşılık vereceği hatırlatılmalıdır.

Rus istihbaratı Türkiye’nin Rusya ile çatışmayı göze alabileceğini hesap ederse Türkiye’nin izni olmadan Suriye’de barınamayacaklarını anlar, sınırları aşmamaya çalışır. Böylece Rusya daha temkinli hareket eder. 

Bu noktada Soçi görüşmeleri öncesi tekliflerimiz şudur: Korkunun ecele faydası yoktur. Moğolları Ayn Calut Muharebesinde durdurup yendiğimiz gibi, Ruslarında bir tokata ihtiyaçları vardır. Bu tokat kademe kademe atılmalıdır. Bölgedeki Suriye ve İran kara unsurlarını kesin bir mağlubiyete uğratacak kuvvet üstünlüğü oluşturmak, İdlip’i kuşatan kara unsurlarını yok etmek gereklidir. 

Öncelikle bölgedeki dost ve müttefik unsurlar dahil hava savunma ihtiyacını gidermek, hava sahasını kapatmaktan başlayarak Rus unsurların Türk güvenlik bölgelerinden uçuşlarını yasaklamak, uçanları düşürmek, Rus hava üslerine sızma birlikleri ile hücum ederek uçakları yerde vurmak dahil bir çok yöntemle Rus hava gücünü, terörist unsurlara eğitim veren Wagner güçlerini tesirsiz hale getirmek gerekiyor. Bunları yapabilmek için Rusya ile bir çatışmayı göze alacak kadar kararlı olduğumuz gösterilmelidir. Geri adım atılmamalıdır. Aksi taktirde Boğazlardan Türkiye’ye karşı hasmane kullanılacak silahları geçirmeyeceğimizi, arama yapacağımızı, gerekirse kapatacağımızı bildirmemiz gereklidir. Türkiye’nin kararlı tutumu Rusları gevşetecektir. ABD gibi o da Suriye’den defolup gidecektir.

Meseleyi bir de en kötü yönü ile değerlendirelim: Ruslar Suriye’ye hakim olduktan sonra Esat’ı İsrail’e teslim ettiklerinde Türkiye daha büyük çatışmanın ve yıkımın eşiğine gelecektir. Zaten Putin Efendi’nin Netenyahu’nun karşısında alçak koltukta oturup elpençe divan durduğunu unutmadık. Daha geçtiğimiz günlerde; “Radikal İslamcı unsurları İsrail hudutlarından uzak tutuyoruz” dediğini, İsrail’in hizmetkârı olduğunu unutmayacağız.

Soçi görüşmelerinde alttan alamayacağımız, tarafları antlaşmalara uymaya zorlayacağımız, taviz vermeyeceğimiz, Tel Rıfat ve Menbiç dahil Fırat’ın batısındaki bölgelerin Türkiye’ye bırakılması gerektiği tavizsiz şekilde ifade edilmelidir.  Türkiye'nin Esat rejimini meşru yönetim kabul etmediğini, Suriye'yi ÖSO'nun temsil ettiğini vurgulamak gereklidir.

Yeter artık.