Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’in davetlisi olarak gittiği Moskova’da, MAKS-2019 Havacılık Fuarı’nın açılışına katıldı ve Rusya Devlet Başkanı ile Suriye, özellikle de İdlib konusunu görüştü. 

Uluslararası hukuka göre Esad’ın davetlisi konumunda olan Putin  “Suriye’nin toprak bütünlüğü”nü bizden farklı bir şekilde değerlendiriyor ve kendisinden başka güçleri “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olmaya” davet ederek ne yapmaları gerektiği konusunda “ateşli mesajlar” veriyor.  

Moskova’da, Erdoğan ile Putin’in MAKS-19 Havacılık Fuarı’ndan sıcak mesajlar vermelerine rağmen, iki ülke arasında patlak veren İdlib merkezli sorun çözümlenmiş olmadı; belirsiz bir geleceğe ötelendi. Putin ile Türkiye’nin “Suriye’nin toprak bütünlüğü” konularına bakış açıları çok farklı olduğundan, “Putin’in İdlib’te bildiğini okumak politikası ile Türkiye’nin güvenlik beklendiklerini karşılama kararlılığı” arasında nasıl bir denge kurulacaktır?  

Bölgemiz ve dünyamız yeniden şekillenirken, çok sancılı bir süreçten geçmekteyiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’in davetlisi olarak gittiği Moskova’da, MAKS-2019 Havacılık Fuarı’nın açılışına katıldı ve Rusya Devlet Başkanı ile Suriye, özellikle de İdlib konusunu görüştü. 

İki komşu ülkenin pekçok alanda önemli ortak çalışmaları var. Giderek büyüyen ekonomi ve ticari ilişkileri var. Hava savunma sistemimizi Rusya’dan aldığımız S-400 füze sistemi ile takviye ediyoruz. 

Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapımını Rusya’ya ihale ettik. 

Rusya ekonomisinin can damarı olan ve Karadeniz derinliklerinden ülkemize uzanan Türk Akım,  topraklarımızdan geçerek Avrupa ülkelerine ulaşıyor. 

Rusya’dan her yıl milyonlarca turist geliyor. 

23 milyar dolar olan ticaret hacmimizi 100 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz. 

MAKS-2019 Uluslararası Havacılık Fuarı’ndaki buluşmasından medyaya yansıyan en heyecanlı sahne, iki liderin Rusya’nın son model SU-57 savaş uçağı önündeki konuşmalarıydı. Putin Erdoğan’a, “En mükemmel uçağımızı canlı gören ilk devlet başkanı sizsiniz” dedi ve SU-57 alabileceğimizi söyledi. 

Putin, bütün dünyanın ilgiyle izlediği bir buluşmada, Rus silah sanayii ürünlerinin tanıtımı konusunda yakaladığı büyük fırsatı değerlendirmiş oluyordu. S-400’lerden sonra SU-57’ler.. Bir NATO ülkesi olan Türkiye, yerli ve milli üretime de ağırlık vererek, NATO standartları dışında bir savunma sistemi oluşturuyor. 

Bölgemizde ve dünyada çok dikkatle izlememiz gereken çok önemli gelişmeler yaşanıyor. 

ERDOĞAN-PUTİN GÖRÜŞMESİNİN ŞİFRELERİ

Bunlar sevindirici gelişmeler. Gelelim Erdoğan-Putin görüşmesinde verilen mesajlara.. 

Türkiye, ülkemizi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak bir terör kuşağını asla kabul edemeyeceğini bir kez daha vurguladı. ABD ile yürütülen görüşmelerin bu temelde yürütüleceğini belirtti. 

Putin ise, Astana Süreci ve Soçi Mutabakatına vurgu yaparak, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyulması gereğini vurguladı: “İdlib’den Suriye hükümet güçlerinin elindeki topraklar ateşe tutulmaya devam ediyor ve Rus askeri üsleri de tehdit ediliyor, buralara saldırılar düzenleniyor. Bölgenin bir barınak, bir yuva olmaması kanaatindeyiz. Teröristlerin ortadan kaldırılması ve oradaki durumun normalleştirilmesi, neler yapılabileceği konusunda anlaşmalar sağladık. Önemli olan Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı duymak ve bu ilkelere bağlı kalmaktır.”

Alandaki gerçekleri gözönüne aldığımızda, Suriye’nin bağımsızlığından, toprak bütünlüğünden söz etmenin, bir takım hedefleri kamufle etme çabası dışında bir anlamı olabilir mi? 

Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana yazdığımız yazılarımızda, güneydeki komşumuzun artık Suriye değil, ABD ile Rusya olduğunu belirtiyoruz. Her iki komşumuzun da, Türkiye’nin, düne kadar Osmanlı’nın bir vilayeti olan Suriye’de herhangi bir şekilde bayrak göstermesini istemediklerini ve hesabımızı bu gerçeklere göre yapmamız gerektiğini belirtiyoruz. 

O nedenle, Putin’in, “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı” davetini bir başka çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Uluslararası hukuka göre Esad’ın davetlisi konumunda olan Putin “Suriye’nin toprak bütünlüğünü” bizden farklı bir şekilde değerlendiriyor ve kendisinden başka güçleri “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olmaya” davet ederek ne yapmaları gerektiği konusunda “ateşli mesajlar” veriyor.  

19 Ağustos günü M-5 otoyolu üzerinden Morik’teki 9 numaralı askeri gözlem noktasına, Soçi mutabakatı çerçevesinde, Moskova’nın bilgisi dahilinde takviye götüren askeri konvoyumuza ateş açılması, konvoyun önündeki rehber araçta bulunan üç sivilin hayatı kaybetmesi Suriye’nin geleceği konusunda ciddi kaygılar duymamıza neden olmuştur. 

Sedat Ergin, 24 Ağustos Cumartesi günkü yazısında, “Türk konvoyuna ateş açan uçağın kokpitinde kim vardı?” sorgulaması yaparken, İblib sorunun, daha doğrusu bütünüyle Suriye sorununun en net çekilmiş röntgenini önümüze koymuş oldu: “Bu saldırıda konvoyun önünde gitmekte olan sivil araca tam isabetle nokta atışı yaparak bütün konvoyun durmasına yol açan savaş uçağının kokpitinde kim vardı? Suriyeli bir pilot mu, yoksa bir Rus pilot mu?”

Bin dereden su getirmeye, bir çuval söz etmeye gerek yok; Suriye sorununun öz ü, özeti bu sorunun yanıtında. 

TÜRKİYE NEDEN İSTENMİYOR?

Milli Savunma Bakanlığı’nın konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamaya göre, Morik’teki 9 nolu askeri gözlem noktasına takviye götüren konvoy, sabah 05.30’da, anlaşma gereği Moskova bilgilendirildikten sonra yola çıkmış. Yani, gizli saklı bir operasyon değil, Astana Süreci ve Soçi Mutabakatı’na aykırı bir durum da yok. 

Rusya’nın Han Şeyhun saldırısı büyük bir rahatsızlığın ifadesidir. O nedenle, Rusya’nın bu saldırıyla verdiği mesaj, çok ciddiye alınması gereken bir mesajdır. 

Peki, Moskova’nın bu değerlendirmeleri ile İdlib’teki gerçekleri nasıl yanyana koyacağız? 

Nerede kaldı Astana Süreci; nerede kaldı Soçi Mutabakatı? 

Nerede kaldı Putin’in, sık sık uymamız gerektiğini belirttiği Adana Mutabakatı?

YENİ SURİYE ANAYASASI VE PUTİN’İN ESAD KOZU

Yakın bir gelecekte Cenevre’de oluşturulacak zirvede Suriye’nin geleceğini şekillendirecek anayasa taslağı masaya gelecek. Uluslararası hukuka göre “işgalci” konumunda olan ABD’nin Suriye’deki varlığına sessiz kalan Putin, Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz ederek, Esad’ı öne çıkarmayı ve Cenevre’deki masada daha etkin ve belirleyici olmayı hedefliyor. Benzer bir senaryo, ABD tarafından Irak’ta uygulanmıştı. Washington kulislerinde hazırlanan bir anayasa taslağı, silahların gölgesinde halkın özgür iradesi ile oylanmış ve Irak parçalanmıştı.

Fırat’ın batısından gelen haberlere göre, Han Şeyhun’un rejim güçlerine geçmesinden sonra Yüzbinlerce sivilin kuzeye, Türkiye sınırına kaçmaya devam ediyor. Esad rejimi havadan attığı bildirilerde, İdlib’deki sivillerin bölgeden çıkması için “kuzeye doğru bir güvenli koridor” oluşturulacağını duyurmuş. Resmi rakamlara göre 3.5 milyon Suriyeli sığınmacıyı barındıran Türkiye açısından hiç de arzulanmayan bir gelişme bu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Moskova buluşması öncesinde, son gelişmelere ilişkin Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde, “İdlib’teki ateşkes ihlallerinin ve saldırıların büyük bir insani krize yol açtığını, bu saldırıların Suriye’deki çözüm çabalarına zarar verdiğini ve Türkiye’nin milli güvenliği bakımından çok ciddi bir tehdide dönüştüğünü” belirtmişti. 

SU YÜZÜNE VURAN GERÇEKLER Mİ?

ABD ile olan ilişkilerimizde “Suriye” başlıklı çok ciddi sıkıntıların yaşandığı, hava savunmamızın büyük ölçüde Rus yapımı S-400’lerle takviye edildiği bir dönemde, Astana Süreci ve Soçi Mutabakatı çerçevesinde kurulmuş olan İdlib’teki bir askeri gözlem karakolumuza takviye götüren konvoyumuza düzenlenen hava saldırısı bir sürpriz değil, Suriye’ye ilişkin bastırılmış gerçeklerin su yüzüne vurması olarak değerlendirilebilir. 

Bu durumu, günümüzde yaşanan gri savaşların bir acı gerçeği olarak ifade etmek isteriz. 

Konvoyumuza rehberlik yapan araçta hayatlarını kaybeden, ÖSO’ya bağlı Feylak el Şam Tümen Komutanı Hüseyin Kasım ve iki arkadaşını rahmetle anarken, bu saldırıyı, 2015’te Rus uçağının düşürülmesiyle ilişkilendiren ve “Putin’in Rus halkına verdiği üstü kapalı bir mesaj” olduğuna ilişkin değerlendirmeler açısından uygun bir mevsim olmadığını belirtmek isteriz. 

Bileşik kaplara dönüşen Ortadoğu’daki, Doğu Akdeniz’deki ve küresel çaptaki gelişmelerin olumsuz etkileri, İdlib’ten sınırlarımıza yönelen yeni bir göç dalgası oluşmasına neden olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu durumu, “Türkiye’nin milli güvenliği bakımından çok ciddi bir tehdit” olarak değerlendirmişti.

YENİ NESİL GRİ SAVAŞLAR VE “ATEŞLİ MESAJLAR”

19 Ağustos günü M-5 otoyolu üzerinden Morik’teki 9 numaralı askeri gözlem noktasına takviye götüren askeri konvoyumuzun Han Şeyhun yakınlarında düzenlenen bir hava saldırısıyla önünün kesilmesi, Han Şeyhun’un Esad güçlerinin kontrolüne geçmesi, Morik’teki 9 numaralı askeri gözlem noktasının kuşatma altında kalması, İdlib’teki 4 milyonun sınırımıza doğru sürülmesi Türkiye’nin çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. 

Türkiye’nin Fırat’ın doğusundan ülkesine yönelik terör tehditlerini sonlandırabilmek ve bir “Güvenli Bölge” oluşturabilmek için ABD ile çalışmalar yürüttüğü bir süreçte, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığına yönelik bu saldılar, elbette ki bir rahatsızlığın ifadesidir. Önemli olan, bu rahatsızlığa ilişkin verilen mesajın doğru okunmasıdır.

Bu aşamada, ABD birlikte Suriye’de önemli kazanımlar elde eden Rusya’nın hangi konuda rahatsızlık duyduğunu görebilmemiz gerekir. Rusya’nın, ABD’nin Suriye’nin kuzey bölgelerinde uygulamak istediği “Kamışlı Modeli”nden rahatsızlık duyduğu da biliniyor. 

ABD ile Rusya Suriye pastasını paylaşmış olabilirler, ama aralarındaki rekabet henüz noktalanmış değildir; ABD, AB ülkelerini Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtarıp kendi yörüngesine çekme hedefinden vazgeçmiş değildir. Doğu Akdeniz’in derinliklerin çıkarılacak doğalgazı Girit-Yunanistan üzerinden Avrupa’ya pompalayarak AB ülkelerini enerji konusunda kendisine bağımlı kılma hazırlığı var, fakat bu hattın hayata geçirilmesi hem zor hem de çok masraflıdır. 

Eğer, Fırat’ın doğusunda bir güvenli bölge oluşturma konusunda ABD heyetiyle yapılan görüşmelerde, “Türkakım’a paralel bir hat” isteği masaya getirilmişse, Han Şeyhun saldırısını Rusya’nın bu konudaki tepkisi olarak değerlendirmek gerekir. 

Peki, Astana Süreci, Soçi Mutabakatı, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları, S-400’ler, Derinkuyu nükleer santrali, Türkakım gibi pekçok hayati konuda yaşanmış işbirlikleriyle Han Şeyhun’da askeri konvoyumuza yapılan saldırıyı nasıl yanyana koyup değerlendireceğiz?

Yeni nesil gri savaşlar bildiğimiz savaşlardan çok farklı, bir konuda derin bir işbirliği sergileyen ülkelerin perde arkasında kıyasıya bir vekalet savaşı yaşadıklarını da biliyoruz. Gri savaşların neden ve sonuçlarını okumak da zor. 

Moskova’da, Erdoğan ile Putin’in MAKS-19 Havacılık Fuarı’ndan verdiği sıcak mesajlarla, iki ülke arasında patlak veren İdlib merkezli sorun çözümlenmiş olmadı; belirsiz bir geleceğe ötelendi. Putin ile Türkiye’nin “Suriye’nin toprak bütünlüğüne” bakış açıları çok farklı olduğundan, “Putin’in İdlib’te bildiğini okumak politikası ile Türkiye’nin güvenlik beklendiklerini karşılama kararlılığı” arasında nasıl bir denge kurulacaktır?  

Bölgemiz ve dünyamız yeniden şekillenirken, çok sancılı bir süreçten geçmekteyiz.