NE YAPMAK İSTİYORLAR?

ORASI MAVİ VATAN

Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY), uluslararası deniz hukukunu hiçe sayarak Türkiye’nin kıta sahanlığına yönelik yaptığı hamleler donanmamız tarafından geri püskürtülüyor. 

GKRY’nin, desteğini aldığı gizli açık ortaklarıyla birlikte, uluslar arası deniz hukukunu hiçe sayarak, Türkiye’nin kıta sahanlığında sismik araştırma ve sondaj çalışmaları yapmaya yeltenmelerinin nedeni, Türkiye’yi Ortadoğu denklemi dışına savurmak, Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki el değmemiş hidrokarbon servetinden pay almasını engellemektir. 

Türkiye’nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşma East-Med boru hattının önüne set çektiği için, Doğu Akdeniz’in derinliklerinden çıkaracakları doğalgazı ancak Anadolu coğrafyası üzerinden Avrupa’ya pompalamak zorunda kalan çağdaş haramiler, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki hidrokarbon servetinden pay almasını engellemeye ve yalnızca doğalgaz boru hattı kirasına razı etmeye çalışıyorlar. 

Yunanistan, geçen ay Malta bandıralı Nautical Geo adlı sondaj gemisiyle Türk kıta sahanlığını delme girişiminde bulunmuş, fakat Oruç Reis fırkateyni karşısına dikilince bu girişiminden vazgeçmişti.

Şimdi de Rum yönetimi, bir NAVTEX yayınlayarak, Yunanistan ve İsrail’le ortak kiraladıkları Malta bandıralı Nautical Geo gemisinin, Kıbrıs adasının batısında Türk deniz yetki alanı içinde, 3-15 Ekim tarihleri arasında araştırma yapacağını duyurmuştu. 

Kıbrıs Rum Yönetimi’nin NAVTEX ilanına Türkiye anında sert tepki vermiş, Dışişleri Bakanlığı, “Sahada ve masada gerekli adımları atılacaktır, Türkiye kendi ve KKTC’nin haklarını korumakta kararlıdır” açıklaması yapmıştı. Türkiye bir adım daha atarak,  Türk kıta sahanlığını ihlal etmeyi planlayan Rumların NAVTEX’ini karşı NAVTEX yayınlayarak ‘geçersiz’ ilan etmişti. 

Nautical GEO, 3 Ekim günü, araştırma yapacağı bölgeye gidecek yerde, Limasol limanı çevresinde dolaşmayı tercih etmişti. Daha sonra Kıbrıs’ın batısında, Türk kıta sahanlığı içinde kalan araştırma bölgesine yönelen Nautical GEO’yu Türk savaş gemileri karşılamıştı. 

Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen, GKRY ve ortakları adına Kıbrıs’ın batısındaki Türk kıta sahanlığı alanında, Türkiye’nin izni almaya gerek duymadan sismik araştırmalar yapmak üzere dalış yapan Malta bandıralı Nautical GEO gemisi, Akdeniz Kalkanı Harekatı dolayısıyla bölgede keşif ve gözetleme çalışmaları yapan bir Türk savaş gemisiyle karşı karşıya gelmişti. 

Türk savaş gemisi, Nautical GEO ile telsiz bağlantısı kurarak, “Türkiye ile hiçbir şekilde koordine etmeden ve izin almadan Türk kıta sahanlığı içine giriyorsunuz. Olumsuz bir gelişme olmaması için derhal bölgeden ayrılın” uyarısında bulundu. Malta bandıralı gemi, bu uyarıya rağmen rotasını değiştirmeyerek Türk kıta sahanlığına girince de, Türk savaş gemisi sert ve geminin çalışmalarını engelleyici manevralar yapmaya başladı. Sonuçta Nautical GEO Türk kıta sahanlığından ayrılmak zorunda kaldı. 

Deniz Kuvvetleri adına yapılan açıklamada, “İzinsiz olarak Türk kıta sahanlığına girilemeyeceğini Yunanistan, Rum Kesimi ve işbirliği yaptıkları ülkeler artık anlamalı. Bu konuda taviz vermemiz söz konusu değil” denildi. 

Rumların Doğu Akdeniz’deki tahrik planları, yaşanan bu son NAVTEX kriziyle sınırlı değil. Rum yönetimi, KKTC’nin tüm itirazlarına rağmen, kasım ayında, Ada’nın güneyinde, Amerikan Exxon Mobil şirketine kiraladıkları parselde, yeni bir sondaj çalışması yapmaya hazırlanıyor. O bölge Türkiye’nin sahanlığı içinde eğil, ama KKTC’nin hakkı olan bir bölge. Kasım ayında da, bu defa, ABD’yi arkasına alan GKRY ile, KKTC’nin MEB alanlarındaki hakları konusunda mücadele edeceğiz. 

KKTC RUMLARI UYARDI

KKTC Cumhurbaşkanlığı, Rumların Türkiye’nin yetki alanlarını hedef alan bu tür denemelerin bölge barış ve istikrarını tehdit ettiğine dikkat çekerek, AB yönetiminin Rumları uluslar arası hukuk çerçevesinde yetki alanlarını belirlenmesi için masaya oturmaya ikna etmesi gerektiğini belirtti. 

KKTC Cumhurbaşkanlığı’nın yaptığı yazılı açıklamada, “Rum yönetimine çağrıda bulunuyoruz. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’ta iki tarafın eşit şekilde yer alacağı bölgesel enerji konferansına olumlu yanıt verin. Ada çevresindeki kaynaklarda Kıbrıs Türkleri’nin de hakları var. Türkiye ve KKTC, haklarının ihlal edileceği herhangi bir girişime asla izin vermeyecektir” deniliyor.

NE YAPMAK İSTİYORLAR?

Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Yunanistan ve İsrail ile elele vererek ilan ettikleri NAVTEX ilan etmesinin amacı nedir? Bu telaşın arka planındaki asıl neden nedir? 

Bu sorunun yanıtını bulmak için, sondaj çalışmaları için kiralanan Malta bandıralı Nautical Geo gemisine, görev alanına ilişkin verilen koordinatlara bakmak gerekir. Verilen koordinatlar, Avrupa ülkelerini doğalgaz konusunda Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtarmak amacıyla, Doğu Akdeniz derinliklerinden çıkarılacak doğalgazı Avrupa’ya taşıyacak olan East-Med adı verilen boru hattının güzergahıyla örtüşüyor. East-Med, Doğu Akdeniz derinliklerinden çıkarılacak doğalgazı, denizaltına döşenecek boru hattıyla önce Girit ve Yunanistan’a, oradan da Avrupa coğrafyasına taşımayı planlıyor. 

East-Med hem zaman alacak hem de çok pahalı bir boru hattı. Daha önceleri, Doğu Akdeniz derinliklerindeki muazzam hidrokarbon yatakları ilk keşfedildiğinde, Türkiye ve KKTC hesapta olmadığı için, Kıbrıs çevresinden çıkarılacak petrol ve doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya pompalanması planlanıyordu. Çünkü Türkiye, güney sınırları boyunca uzanacak bir terör devletiyle kuşatılıp Doğu Akdeniz denklemi dışına savulmuş olacağından, Kıbrıs çevresindeki servette hak iddia edemeyecekti. 

Çağdaş haramiler, Doğu Akdeniz derinliklerinden yağmaladıkları petrol ve doğalgazı Türkiye üzerinden pompalayarak para kazanırken, Türkiye, yağmacıların lütfettikleri üç-beş kuruşluk boru hattı kirasıyla yetinecekti. 

Özetle, GKRY’nin, desteğini aldığı gizli açık ortaklarıyla birlikte, uluslar arası deniz hukukunu hiçe sayarak, Türkiye’nin kıta sahanlığında sismik araştırma ve sondaj çalışmaları yapmaya yeltenmelerinin nedeni, Türkiye’yi Ortadoğu denklemi dışına savurmak, Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki el değmemiş hidrokarbon servetinden pay almasını engellemektir. 

Türkiye’nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşma East-Med boru hattının önüne set çektiği için, Doğu Akdeniz’in derinliklerinden çıkaracakları doğalgazı ancak Anadolu coğrafyası üzerinden Avrupa’ya pompalamak zorunda kalan çağdaş haramiler, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki hidrokarbon servetinden pay almasını engellemeye ve yalnızca doğalgaz boru hattı kirasına razı etmeye çalışıyorlar. 

TÜRKİYE “ORASI MAVİ VATAN” DEYİNCE…

Çağdaş haramilerin bu hesapları tutmadı. Türkiye, peşpeşe gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasonlarıyla ABD’nin hayata geçirmek istediği terör kuşağının önünü kesti ve “Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de ben de varım” dedi. 

Önce Türk Denizcilik ve Global Staratejiler Başkanı, Müstafi Tümamiral Dr. Cihat Yaycı’nın uluslar arası deniz hukukuna göre sınırlarını çizdiği “Mavi Vatan” gündeme geldi. Ardından, yine Dr. Yaycı’nın çizdiği haritalara dayanılarak, Türkiye ile Libya arasında deniz yetki alanlarına ilişkin bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmayla oluşturulan harita, deniz altından Avrupa’ya uzanacak  East-Med boru hattının önüne aşılmaz bir set çekiyordu. 

Türkiye Fatih, Oruç Reis ve Kanuni adlı araştırma ve sondaj gemileriyle Doğu Akdeniz’de bayrak gösteriyor, “Hakkımı ve KKTC’nin hakkını sonuna kadar savunmaya kararlıyım” diyordu. 

Rumlar ve Yunanistan uluslar arası deniz hukukuyla uyuşmayan Sevil haritasını öne sürerek Türkiye’yi ve KKTC’yi Kıbrıs’ın çevresinde keşfedilen hidrokarbon servetinde hak iddia etmesini önlemeye çalışıyorlar. 

E. TÜMGENERAL CİHAT YAYCI’NIN UYARILARI

Müstafi Tümamiral Dr. Cihat Yaycı, “Türkiye düne kadar, Doğu Akdeniz’de muhtemel Mühhasır Ekonomik Bölge (MEB) olarak gördüğü deniz yetki alanlarını ve ilgili kıyıdaş devletleri düşey hatlar kullanarak belirleme prensibini benimsemiştir. Dolayısıyla kıyıdaş devletler olarak sadece Suriye, KKTC ve Mısır’ın muhatap alınması durumunda kalınmıştır” diyor. 

Dr. Yaycı, yer küre haritasına hiçbir eğim yokmuş gibi iki boyutlu bakılmasından kaynaklanan bu genel kabulün ciddi bir eksiklik olduğunu belirtiyor ve uyarıda buluyor: 

“Bu eksik teknik yaklaşım nedeni ile deniz yetki alanlarımız minimalist bir yaklaşımla orya konulmuştur. Halbuki Türkiye’nin deniz hukukunun ilgili hüküm ve prensipleri ile uluslar arası mahkeme ve hakem kararları ışığında Mısır ve KKTC’nin yanısıra, İsrail, Libya, Lübnan ve Suriye ile, ilgili kıyıdaş olmaları nedeniyle deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair anlaşmalar imzalaması mümkündür ve gereklidir. (…) Türkiye’nin İsrail ve Mısır ile yapabileceği u sınılandırma anlaşmalarına istinaden, Kıbrıs Adası güneyinde GKRY’nin ilan ettiği 1,4,5,6,7,8 10, 11 ve 12’nci parsellerinde MEB haklarına sahip olması söz konusudur.”

“Esasen GKRY; Yunanistan, Mısır, Lübnan ve İsrail deniz yetki alanlarını sınırlamada bu yöntemi kullanmaktadır. Bu yaklaşımı benimseyen GKRY, MEB ilan ederken ve sınırlandırma anlaşmaları imzalarken, Türkiye’nin aksine düşey hatlar yerine diyagonal hatlar kullanmıştır. Böylece GKRY, izlediği bu yaklaşımla hem hak ettiğinden çok daha büyük deniz yetki alanlarında hak iddia etmiş hem de bu iddialarını imzaladığı anlaşmalarla fiilen hayata geçirmiştir” diyen Yaycı, “GKRY’nin yaptığı bu hamlelerle, Türkiye’nin İsrail ve Lübnan ve hatta Mısır ile anlaşma yapma imkanını ortadan kaldırmayı hedeflediğini” savunuyor.  

Dr. Yaycı, “Mavi Vatan’da hak ve menfaatlerimize halel gelmemesi maksadıyla, devletimizin deniz yetki alanlarının belirlenmesinde milli menfaatlerimize uygu olan diyagonal hatları kullanılması gerekmektedir.

GKRY ve Yunanistan ikilisinin cüretkar stratejileri dikkate alındığında, mevcut konjonktürde; ‘Yunanistan-Mısır ve Yunanistan-GKRY arasında deniz yetki alanlarının paylaşımına dair anlaşmaların imzalanması’ ulusal hak ve menfaatlerimize zarar verebilecek en kötü senaryodur” demektedir. 

Dr. Yaycı, “GKRY ve Yunanistan ikilisinin savunduğu ve AB tarafından desteklenen tezlerin gerçekleşmesi durumunda; yaklaşık 189.000 kilometrekarelik deniz yetki alanımız 41.000 kilometrekare ile sınırlandırılacak, bir başka deyişle, egemenlik haklarımızın bulunduğu 148 bin kilometrekarelik alan kaybedilecektir” uyarısında bulunmuştu. 

DR. YAYCI:”YAPACAKLARIMIZ BİTMEDİ”

Dr. Yaycı’nın, “Anadolu ile Afrika kıyıları arasındaki ortay hatta dayanacak şekilde Türkiye-Libya MEB sınırını belirlenerek bir anlaşmanın ivedelikle imzalanması” önerisinin gereği yapılmış, fakat, “Karadeniz örneğinde olduğu gibi, Doğu Akdeniz’de Türk MEB’inin vakitlice ilan edilmesi ve KKTC’nin de bu politikaya uygun olarak MEB ilanında bulunması” önerisi henüz tam olarak hayata geçirilememiştir. 

Türkiye’nin ilan ettiği 26 Eylül-8Ekim tarihlerini kapsayan Bilim-2 NAVTEX’ini de eleştiren Dr. Yaycı, Türkiye’nin İsrail, Filistin ve Mısır ile Libya ile yaptığı anlaşmamalar gibi anlaşmalar yapmasının GKRY’nin girişimlerini geçersiz kılacağını savunuyor: 

“Türkiye eğer, İsrail ile, Filistin ile GKRY’nin 2010 bu teklifi götürmüş olsaydı ve İsrail’e ‘Benimle anlaşma imzalarsan, GKRY ile yaptığın anlaşmadan 1.5 büyüklüğünde daha fazla bir alan kazansın’ demiş olsaydı, İsrail kiminle anlaşma imzalardı? İsrail bizimle anlaşma imzalasaydı, bugün Doğu Akdeniz’de sorun yaşanır mıydı?” 

Her konuyu “bir bilene” sormak ve gereğini yapmak gerekmez mi?