Moskova Uzlaşması, İdlib’e yönelik beklentilerimizi bütünüyle karşılamasa da, ateşkesin sağlanması, Türkiye’ye yönelik yeni bir göç dalgasının önlenmesi, Rusya ile silahlı bir çatışmaya girme riskimizi ortadan kaldırması ve Astana Süreci ortaklarından biri olarak Suriye’nin geleceği konusunda söz sahibi olma kararlılığımızı ortaya koyması açısından önemlidir.

İki komşu ülke liderinin, 6 saatlik bir görüşme marotonu sonrasında konvansiyonel bir çatışma eşiğine gelmiş bir gerginliği “ateşkes”e bağlamaları,   bölgesel barış açısından da, küresel barış açısından da sevindiricidir.

Moskova Uzlaşması’nın özeti şudur: Küresel konjonktür gereği Türkiye, Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana yaşadığı deneyimlerinden ders çıkararak yoluna devam etmek durumdadır. 

 Moskova Uzlaşması’nın Türkiye’ye ne kazandırdığını ya da ne kaybettirdiğini tartışmadan önce ortaya çıkan İdlib’e özgü tabloyu üretebileceği sorunları değerlendirmek gerekir. 

6 saat süren görüşme maratonu sonrasında açıklanan uzlaşı metninin başlığı: “Ateşkes”. 

ABD ile Çin arasındaki biyolojik savaşın giderek yaygınlaştığı bir dönemde Moskova’da gerçekleştirilen Erdoğan-Putin görüşmesinden bir uzlaşı, bir ateşkes kararının çıkması, beklentilerimizi bütünüyle karşılamasa da, iki komşu ülke arasındaki gerginliğe nefes aldırması açısından önemli bir gelişmedir. İki komşu ülke liderinin 6 saatlik bir görüşme marotonu sonrasında konvansiyonel bir çatışma eşiğine gelmiş bir gerginliği “ateşkes”e bağlamaları bölgesel barış açısından da, küresel barış açısından da sevindiricidir. 

Uzlaşı metninde, “Astana Süreci bağlamında Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne saygılı olma” vurgulanıyordu, ama Rusya’nın, İran’ın ve ABD’nin Suriye’deki kazanımlarından ne ölçüde vazgeçebileceklerini zaman gösterecektir. 

Moskova Uzlaşması’nın bizim açımızdan bir diğer önemli vurgulaması, “”Terörizmin tüm tezahürleriyle mücadele ile, BM Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan tüm grupların ortadan kaldırılması” başlığıdır. 

Başta Halep olmak üzere, yangın yıkılmış hayalet kentlere dönüşmüş Suriye manzaraları düşünüldüğünde, “sivillerin hedef alınmasının hiçbir şekilde mazur görülmeyeceği” vurgulaması önemlidir. Bu madde bağlamında, “İnsani krizin daha da kötüleşmesinin önlenmesi, sivillerin korunması, göç edenlerin ger dönüşlerinin kolaylaştırılması”nın vurgulanması Türkiye’nin mülteci sorununa çözüm kapısını aralaması açısından değerlidir. 

MASADA GÜÇLÜ OLABİLMEK İÇİN…

Moskova Uzlaşısı da göstermiştir ki, masada güçlü olabilmek için öncelikle askeri açıdan güçlü, alanda başarılı olmak gerekiyor. Putin’in bütün kasılmasına rağmen, dünya savaş tarihinde SİHA savaşını başarıyla uygulayan ilk devlet olarak başımız dik gittik Moskova’ya. İstediğimiz sonucu tam olarak aldığımız söylenemez, ama tamamen yerli üretim olan SİHA’larla kazandığımız başarılar elimizi güçlendirmişti. 5 Mart gecesi bütün dünya Moskova’da yapılan görüşmeye odaklanmıştı. Görüşmeden çıkacak sonuç, ekonomiden siyasete hatta koronavirüs salgınına uzanan geniş bir yelpazede küresel gelişmeleri etkileyecekti. 

Uzlaşma maddelerinin alanda uygulaması başladığında, anlaşmanın kimlerin beklentilerini ne yönde, ne ölçüde karşıladığı net olarak anlaşılacaktır. Görüşme öncesi yapılan konuşmada Putin’in başsağlığı dilemesi, Astana Süreci’nin devam ettiğini vurgulaması ve 6 saatlik görüşmeden ateşkes kararının çıkması, dünyanın rahat bir nefes almasına neden olmuştur. 

Moskova Uzlaşması’nın bir diğer özeti de şudur: Küresel konjonktür gereği Türkiye, Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana yaşadığı deneyimlerinden ders çıkararak yoluna devam etmek durumdadır. 

Moskova Uzlaşması İdlib’e yönelik beklentilerimizi bütünüyle karşılamasa da, ateşkesin sağlanması, Türkiye’ye yönelik yeni bir göç dalgasının önlenmesi, Rusya ile silahlı bir çatışmaya girme riskimizi ortadan kaldırması ve Astana Süreci ortaklarından biri olarak Suriye’nin geleceği konusunda söz sahibi olma kararlılığımızı ortaya koyması açısından önemlidir. 

Moskova görüşmelerinden bir uzlaşı çıkmaması durumunda, enerjimizi ağırlıklı olarak İdlib konusuna yoğunlaştırmak durumunda kalacaktık. Bu durumda, ekonomi, Doğu Akdeniz, Libya ve koronavirüs salgını gibi konulara yoğunlaşmamız zorlaşacaktı. 

Moskova Uzlaşması’yla özelde İdlib, genelde Suriye sorununa bir çözüm bulunduğu elbette söylenemez. Çünkü, Suriye’nin geleceği konusunda Astana Süreci ortaklarının da, ABD’nin de beklentileri devam etmektedir. Bu nedenle, bölgesel ve küresel gelişmeler bağlamında Suriye konusunun üretebileceği sorunlar konusunda çok dikkatli ve hazırlıklı olmak durumundayız. Bize soğukkanlı düşünme fırsatı sağlaması açısından da Moskova Uzlaşması önemlidir. 

ATEŞKES KALICI OLABİLECEK Mİ?

Üç maddelik özetini değerlendirenlerin, ateşkesin kalıcı olacağı konusunda kuşku ve kaygıları var. 

Biz Moskova Uzlaşması öncesinde Esad rejiminden ne yapmasını istiyorduk?

Kuşatma altında tuttuğu gözlem noktalarından uzaklaşmasını, Soçi Uzlaması sınırlarına çekilmesini istiyorduk. Moskova buluşması sonrasında açıklanan üç maddelik sonuç bildirgesinde statükonun korunması çıktığından, mevcut durumu değerlendirmemiz gerekiyor. 

17 Eylül 2018 Soçi Uzlaşması 5 Mart Moskova Uzlaşması’yla sona eriyor. İdlib’in güney bölümündeki gözlem noktalarımız rejim güçlerinin kontrolündeki bölgelerde kaldığından, İdlib’e yeni bir statüko belirlenmesi kaçınılmaz hale geliyor. 

Moskova Uzlaşması, Serakip’ten Lazkiye’ye uzanan 55 kilometrelik  M-4  otoyolunun güney ve kuzeyinde 6’şar kilometrelik bir tampon bölge oluşturmasını ve bu koridorda Türk ve Rus askerlerinin devriye gezmesini öngörüyor. M-4 otayolunun iki tarafında oluşturulacak Güvenlik Koridoru’nun güney tarafında kalan bölgelerdeki HTŞ militanları ne olacaktır? Esad güçlerinin ya da Rusya’nın bu bölgeye yapacağı baskı Türkiye’ye yönelik göç olasılığını artırmayacak mıdır? 

Moskova Uzlaşması’na göre, Suriye’nin can damarı olan Serakip-Halep otoyolunun güvenliğini Türk ve Rus askerleri sağlayacaklar. Rejim güçleri bu koridorun kuzeyine çıkamayacak, sivilleri bombalayamayacak. 

Moskova Uzlaşması’nın Türkiye’yi ençok yoracak maddesi, Soçi Uzlaşması’nda olduğu gibi, HTŞ sorunudur. Putin, her fırsatta Türkiye’yi, Soçi Uzlaşması’nda HTŞ’ye ilişkin verdiği sözü yerine getirememekle suçluyordu. Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) İdlib ve kuzeyinde hala etkili olduğuna göre, belli bir sürede HTŞ sorunu çözülemediği takdirde, Putin ateşkes sürecinin de sona erdiğini savunmayacak mıdır? 

SURİYE SORUNU BM GÖZETİMİNDE Mİ ÇÖZÜLECEK?

Moskova Uzlaşması’nda, “Suriye sorununun askeri çözümünün olmayacağının ve Suriyelilerin öncülüğünde ve evsahipliğinde, BM’nin kolaylaştırıcılığında, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararıyla uyumlu bir siyasi süreçte sona erdirileceğinin” belirtilmesi de çok dikkat çekici bir vurgulamadır.  

Laboratuvar ürünü ölümcül koronavirüs salgını, Doğu Akdeniz, Libya sorunları konularında da, insanlığa nefes aldıracak bir uzlaşı ortamının bulunmasını diliyoruz.