Ege adalarına asker ve silah yığan Yunanistan’ın, anlaşmalarla çelişen bu  hukuksuzlukları savunabilmesi mümkün değildir. O nedenle komşu telaştadır ve masadan kaçabilmek için fırsat kollamaktadır. 

Nitekim 5 Ekim’de askeri heyetler arasında yapılması planlanan görüşmeden de “teknik gerekçeler” bahanesiyle kaçmıştır. Askerlerin görüşmeleri elbette krizin çözülmesini sağlayamaz, ama siyasilerin masaya oturmalarını sağlayacak ortamı hazırlar. NATO Genel Sekreteri Stoltenbeg’in önce Ankara’yı sonra da Atina’yı ziyaretini bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Son söz olarak, Girit’e yerleşen ABD’nin desteğini yanına alan Yunanistan’ın da, Kıbrıs’ın tamamını temsilen AB üyesi yapılan Rum Yönetimi’nin de Türkiye’ye haklarını teslim etmek üzere masaya oturmalarını beklemek, bu aşamadan sonra mümkün olmayacaktır. Yunanistan da, Kıbrıs Rumları da zamana oynamaktadırlar. 3 Kasım seçimlerinde Bidenopulos başkan seçilirse işimiz daha da zorlaşacaktır.

Ermenistan’ın Gence saldırısı, hukuksuzdur, vahşicedir ve Azerbaycan’ın haklı davasını saptırmaya yönelik bir tahriktir. Şiddetle kınıyoruz. Bir başka yazımızda değerlendireceğiz.

BM Genel Kurul toplantısına bu yıl video aracılığı ile katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akdeniz’de giderek yükselen tansiyonu düşürebilmek, kördüğüme dönüşen, küresel barış tehdit eden sonuçlar üreten sorunlara bir çözüm bulmak amacıyla uluslararası bir konferans önermişti. 

Adı konmamış bir küresel savaş yaşamakta olduğumuz bir süreçte, aklın ve vicdanın değil, silahların konuştuğu bir dönemde yapılacak barış konferanslarının, biriken sorunları çözme şansı giderek azalmaktadır.

Koronavirüsün neden olduğu ölümcül salgın dikkate alındığında, bütün dünya ülkelerin savaş iklimi yaşadığı bir ortamda, insanlığın barışa, huzura her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Fakat, Doğu Akdeniz’de toplanarak kördüğüm oluşturan bölgesel ve küresel sorunların arka planında öylesine karmaşık bir “yeni dünya düzeni” hikayesi var ki, yarınlarımız konusunda umutlu olmak için oldukça iyimser olmak gerekiyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu toplantısında, Türkiye’yi Akdeniz denkleminden dışlamaya yönelik nafile çabaları kınayarak yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin yok sayılması ne ne akıl ne vicdanla, ne de uluslararası hukukla izah edilemez… Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkeler arasında diyalog ve işbirliğini tesis etmeye yönelik çağrımızı burada tekrarlamak istiyorum” demişti.

 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı çağrıya verecekleri tepkiyle, özellikle Yunanistan’ın ve AB’li dostlarımızın samimiyetlerini bir kez daha test etmiş olacağız. Çünkü Erdoğan, konuşmasının sonunda, “Bu amaçla, tüm bölge ülkelerini hak ve çıkarlarının göz önünde bulundurulduğu ve içinde Kıbrıs Türklerinin de yer aldığı bölgesel bir konferans düzenlenmesini teklif ediyoruz” diyordu. 

Benzer bir öneriyi, Eylül ayı başlarında AB Konseyi Başkanı George Michel de yapmış, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da, “Kıyıdaş ülkeler arasında adil ve paylaşımcı bir enerji konferansına ya da sürecine olumlu baktığımızı” açıklamıştı.   

TOPLANTI YİNE ERTELENDİ

Yunanistan Ege’deki adalar konusunda masaya oturacağına söz vermesine rağmen,  planlanan toplantının hemen öncesinde, Türkiye’ye haber vermeden, Mısır ile deniz yetki alanlarına ilişkin bir anlaşma imzalayarak yan çizmişti. Şimdilerde Almanya’nın araya girmesiyle Yunanistan, Ege ve Akdeniz’deki sorunları konuşmak üzere masaya oturmaya razı oldu. Fakat, elinde sağlam bir kozu olmayan Yunanistan’ın yine masadan kaçması sürpriz olmayacaktı. 

Nitekim öyle oldu; Türkiye ve Yunanistan askeri heyetleri arasında dün yapılması planlanan toplantı ileri bir tarihe ertelendi. Erteleme nedeninin “teknik gerekçeler” olduğu, görüşmelerin yakın bir tarihte yapılacağının belirtilmesine rağmen, kafalarda bir dizi soru oluşmasına neden oldu. 

Ertelemenin nedeni gerçekten teknik nedenler miydi, yoksa Yunanistan’ın oluşmasını beklediği birşeyler mi vardı? Çünkü, elinde haklılığını belgeleyecek sağlam bir argüman bulunmayan Yunanistan, BM’nin Türkiye ile Libya arasında imzalanan deniz yetki sınırlarına ilişkin anlaşmayı onaylamasından sonra iyice köşeye sıkışmıştı. Yunanistan, masadan kaçarak Mısır’la imzaladığı deniz yetki sınırlarına ilişkin anlaşmayla Türkiye’nin önünü kestiğini sanıyordu, ama BM’nin Türkiye-Libya anlaşmasını onaylaması Yunanistan’ın büyük bir düş kırıklığı yaşamasına neden olmuştu.   

YUNANİSTAN AB’DEN DESTEK GÖRMEYİNCE…

Doğu Akdeniz’de, deniz yetki alanlarına ilişkin belirsizlikler nedeniyle savaşın eşiğine gelen iki komşu ülkenin, aralarındaki sorunlara diyalog yoluyla çözüm bulmak amacıyla masaya oturacak olmaları, bölge barışı adına elbette sevindirici bir gelişme. “Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları sınırları ile Türk ve Yunan gerginliği” gündemiyle 24-25 Eylül’de yapılması kararlaştırılan AB Zirvesi, AB Konseyi Başkanı Geoge Michel’ın COVİD-19 kuşkusuyla karantinaya çekilmesi nedeniyle 1-2 Ekim’e ertelenmişti. Zirve sonrasında da Türk ve Yunan heyetleri, Ege ve Akdeniz’e ilişkin sorunlarına diyalog yoluyla çözüm bulmak üzere biraraya geleceklerdi. Beklenen sonuç alınamadı. 

Bugüne kadar çeşitli ülkelerin destek ve yönlendirmeleriyle Türkiye’ye efelenen Yunanistan, Almanya’nın öncülük ettiği diyalog kararından pek de memnun olmamışa benziyordu. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonrasında yayınlanan açıklama Atina’da ciddi bir panik yaşanmasına neden olmuştu. Atina Türkiye ile masaya oturma kararından pişman olmuş görünüyor. AB’li dostlarının kendisini yalnız bıraktıklarını düşünüyor. 

Yunanistan’ın yeni Cumhurbaşkanı, göreve başladığında, hiç başka işi yokmuş gibi, yüksek topukları üzerinde sekerek Eşek Adası’nı ziyaret etmiş, Lozan Anlaşması’na aykırı olarak silahlandırdığı adada askerlerle birlikte zafer pozları vermişti. 

Ankara’nın açıkladığı MGK bildirisinde, 1-2 Ekim’de yapılacak AB Zirvesi sonrasında başlaması beklenen istikşafi görüşmeler öncesinde yapılan Milli Güvenlik Kurulu’nun sonuç bildirgesindeki, “Ege’deki gayriaskeri statüdeki adaların silahlandırılması başta olmak üzere, uluslararası hukuka ve anlaşmalara aykırı hareket eden ülkeler aklı selime davet edilmiştir” cümlesi, komşunun neşesini kaçırmıştı.

Bu açıklamayla Türkiye’nin verdiği mesaj netti; Türkiye öncelikle adaların silahsızlandırılması konusunu masaya getirecekti. Bu konuda Lozan Anlaşması’nın maddeleri netti; Ege’de, adları belirtilmeyen adalar asla silahlandırılmayacaktı! 

Yunanistan bu olasılığı görebiliyor ve Sevilla Raporu’na sarılmayı düşünüyordu. Fakat güvendiği dağlara kar yağdı. Herkesten önce ABD, Sevilla Raporu konusunda Türkiye’yi haklı bulduğunu açıklaması komşuda soğuk duş etkisi yaptı. ABD, Türkiye’yi sevdiğinden değil, Sevilla Kararı’nın kabul edilmesi küresel çapta pekçok sorunun yaşanmasına neden olacağı için, “Türkiye haklı” demişti.  

STOLTENBERG’İN ZİYARETİNİ NASIL OKUMALI?

Türkiye masada neler isteyecek?

Türkiye, AB Zirvesi sonrasında Yunanistan ile oturacağı masada, öncelikle, Ege’deki adaların Lozan Anlaşması’na göre derhal silahsızlandırılmalarını isteyecektir. 

Bitmedi.. 

Lozan Anlaşması’nda adları açıkça belirtilmeyen adaların statülerinin yeniden belirlenmesini, Ege adalarına ilişkin maddelerin netleştirilmelerini isteyebilecektir.

Bitmedi.

Türkiye, ABD’nin büyük bir deniz üssü kurduğu Girit adasına ilişkin anlaşmaların pekçoğunun geçerliliğini yitirdiğini gündeme getirebilecektir. Yunan bu olasılığın önünü kesebilmek için, Girit’te Suda limanında, ABD’ye büyük bir deniz üssü kurmasına izin verdi. “ABD’nin yüzen askeri üssü” olarak anılan USS HERSHEL WOODY WILLIAMS adlı yurtdışı sefer gemisi de, bundan böyle, sürekli olarak Suda’da olacak.  

Ege adalarına asker ve silah yığan Yunanistan’ın, anlaşmalarla çelişen bu  hukuksuzlukları savunabilmesi mümkün değildir. O nedenle komşu telaştadır ve masadan kaçabilmek için fırsat kollamaktadır. Nitekim 5 Ekim’de askeri heyetler arasında yapılması planlanan görüşmeden de “teknik gerekçeler” bahanesiyle kaçmıştır. Askerlerin görüşmeleri elbette krizin çözülmesini sağlayamaz, ama siyasilerin masaya oturmalarını sağlayacak ortamı hazırlar. NATO Genel Sekreteri Stoltenbeg’in önce Ankara’yı sonra da Atina’yı ziyaretini bu çerçevede değerlendirmek gerekir. 

YUNANİSTAN’IN BEKLEDİĞİ NEDİR?

Yunanistan, Ege’deki adalara asker yığarak kendi ayağına kurşun sıkmış oldu. Sevilla Raporu’na sarılmayı umut ediyordu, ama ilk karşı çıkan ABD oldu. ABD Sevilla konusunda Yunanistan’a destek vermedi, ama Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Girit’ten, Harvard mezunu Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotais’in villasından attığı tweet, şu günlerde ABD-Yunanistan ilişkilerinin samimiyet derecesini göstermesi açısından dikkat çekicidir: “Bana Yunan konukseverliğinin gerçek anlamının ne olduğunu gösterdiniz.” 

Pompeo attığı tweette, Yunan konukseverliğinden söz ederken, yalnızca,  görüntüleri sosyal medyaya da yansıyan sofrada ikram edilen “kalçunia”dan ( Girit böreği), “çikudia”dan ve (Girit rakısı) söz etmiyordu. Teşekkürün yarısı Miçotakis’e, yarısı da Enerji Bakanı Kostis Hatzidakis’eydi. Çünkü, 2019’da enerji bakanlığı koltuğuna taşıdıkları Hatzidakis sayesinde, Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’deki sondaj ve hidrokarbon çıkarma haklarını büyük ölçüde ele geçirmişlerdi. 

Bunun karşılığında da ABD, Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladıkları silah ambargosunu kaldırmış, Yunanistan’ın ekonomik sorunlarını çözmesine yardımcıları olacaklarına, komşu ülkelerden gelebilecek tehditlere karşı koruyacaklarına ilişkin garantiler verilmişti. Bütün bunları yapabilmek için de Girit’te Ortadoğu’nun en büyük deniz üssünü kurmuştu. 

Pompeo’nun açıklamalarında Yunanistan ile yapılan anlaşmaların daha da derinleştirileceğine ilişkin vurgulamalar dikkat çekicidir. 

Yunanistan’ın 15 Temmuz sonrasında Türkiye-ABD ilişkilerinin gerilmesinden yararlanarak, ADB ile geniş kapsamlı anlaşmalar yapma, ABD’nin kanatları altına girme çabası içinde olduğu anlaşılıyor. Pompeo’nun da, Girit’teki ABD deniz üssünü ziyaret ederek verdiği görüntülerle de Türkiye’ye mesajlar verdiği anlaşılıyor. 

Pompeo, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin dahil olmadığı bir denklem oluşturma, Yunanistan’ın da ABD’nin kanatları altına girerek bir koruma kalkanı oluşturma çabasında olduğu anlaşılıyor.  

Pentagon şahini Pompeo’nun sergilediği davranışlardan ABD derin devletinin, Ortadoğu’da, Çin’e ve Yeni İpekyolu’na destek vermesinden dolayı, İsrail’i bölgenin enerji terminali yapma hedefinden vazgeçtiği, Türkiye’ye de, İsrail’e de bölgede alternatifsiz olmadıklarına ilişkin güçlü mesajlar verdiği anlaşılıyor. 

Anlaşılan o ki Yunanistan, Pompeo’nun verdiği garantileri cebine koyarak, ABD’nin Doğu Akdeniz’de oluşturmaya çalıştığı denklemin yerli yerine oturmasını bekliyor. 

Son söz olarak, Girit’e yerleşen ABD’nin desteğini yanına alan Yunanistan’ın da, Kıbrıs’ın tamamını temsilen AB üyesi yapılan Rum Yönetimi’nin de Türkiye’ye haklarını teslim etmek üzere masaya oturmalarını beklemek, bu aşamadan sonra mümkün olmayacaktır. Yunanistan da, Kıbrıs Rumları da zamana oynamaktadırlar. 3 Kasım seçimlerinde Bidenopulos başkan seçilirse işimiz daha da zorlaşacaktır. 

Her zamankinden daha çok dayanışma içinde bulunmamız, Ege’de, Akdeniz’de, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de, Karadeniz’de, Kafkaslar’da, Balkanlar’da bizi zora sokmayı hedefleyen gelişmelere karşı hazırlıklı olmalıyız. 

Allah yardımcımız olsun. 

………………………..

… Trump’ın Covid-19 tanısıyla hastaneye kaldırıldığı günlerde, Girit’teki üslerini ziyaret eden ve Yunanistan Başkanı Kriakos Miçotakis’in Girit’teki villasında geceleyen ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Karabağ’daki gelişmeleri yakından izliyor. Çünkü ABD, beka sorununa dönüşen Yeni İpekyolu’nun önünü kesebilmek için, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan coğrafyasında etkin olmak zorundadır.

Atina Üniversitesi Öğretim Görevlisi Kostas Lavdas, “Türkiye çeşitli konuları gündeme getiriyor. Bunlar anlaşmazlık konusu değil, Türkiye’nin istekleridir. Adaların silahlandırılması Yunanistan’ın egemenliğini ilgilendirir. Türkiye ısrar ederse, Yunanistan, yapılacak istikşafi görüşmelerden bir yarar sağlamayacaktır” diyordu. 

AB DE ZOR DURUMDA

Yalnız Yunanistan değil, AB de zor durumda. 1-2 Ekim’de AB Zirvesi’nde Türkiye, “Tek taraflı Gmrük Birliği’ni günün koşullarına uygun bir şekilde güncelleyelim, 2015 tarihli mülteci sözleşmesine ilişkin yükümlülüklerinizi derhal yerine getirin, Türk vatandaşlarına Avrupa’da vizesiz dolaşma hakkı tanıyın” dediğinde ne yanıt vereceklerdir? 

AB’li dostlara yanıtlamalarını istediğimiz bir küçük sorumuz daha var: Bugünkü konjonktürde dünyanın en kıymetli adası Kıbrıs’tır. AB Anayasası’nın, “Sınır sorunları olan bir ülke AB’ye üye yapılamaz demesine rağmen, Rumları Ada’nın tamamını temsilen AB üyesi nasıl yaptınız? 

AB ne kadar direnir, bilmiyoruz, ama Yunanistan ilk fırsatta masadan kaçacaktır. Yolları açık olsun..