Bu günlerde Ankara’da bütün dünyanın dikkatle izlediği bir görüşme trafiği yaşanıyor. Geçen gün ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffry ile yapılan “Suriye’nin kuzey bölgesinde güvenli bölge oluşturma” konulu görüşmenin ardından, Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesi Milli Savunma Bakanlığında kritik bir toplantı yaptı. 

Toplantı sonrasında kısa bir açıklama yapan Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın sözlerinden anlaşılıyor ki, James Jeffry yine, “Güvenli Bölge” oluşturma kamuflajı altında Türkiye’yi oyalamayı hedefleyen bir takım öneriler getirmişti. 

Savunma Bakanı Akar, “Türkiye’nin Suriye konusundaki görüşlerini, ABD dahil, bütün muhataplara ilettik; yanıtlarını derhal vermelerini bekliyoruz. Bir gecikmeye tahammülümüz olmadığını, gerekirse, inisiyatif kullanacağımızı kendilerine vurguladık” diyordu. 

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ankara’ya gelen ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ile “Fırat’ın doğusu” konusunu son bir kez daha görüşmesinin ardından, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla kritik bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıyla ilgili kısa bir açıklama yapan Savunma Bakanı Akar, ABD’den yanıt beklediklerini söyledi.  

Anlaşıldığı gibi, ABD ile Türkiye arasındaki sürtüşme durumu giderek keskinleşiyor., derleşiyor. “Türkiye ABD karşısında ne yapabilir ki” diyenler olabilir. Bu olumsuz düşünce, 1940’lardan bu yana Türkiye’nin seçtiği kolaycılığın, NATO gibi küresel bir güvenlik çatısı altında olmanın verdiği rehavetin bir ürünüdür. Bu olumsuz düşünce, binlerce yıllık tarihinin ve kültürel birikiminin Türkiye’ye kazandırdığı stratejik derinliği, Türkiye’nin jeostratejik önemini dikkate almadan yapılan değerlendirmeden kaynaklanan bir karamsarlıktır.   

Binlerce yıl tarih sahnesinde bayrak göstermiş, kültürel açıdan küresel çapta kök salmış, 16 devlet/imparatorluk kurmuş bir milletin en batıdaki kalesi olan Türkiye Cumhuriyeti, bölgesel ve küresel hesabı olan her oluşumun dikkate alması gereken bir devlettir. Gelişmeleri, küresel çapta bir çerçeveden bakarak  değerlendirmek gerekir. 

TÜRKİYE, NATO ÜYESİ OLARAK GÖREVLERİNİ EKSİKSİZ YAPMIŞTIR

Türkiye Cumhuriyeti, bir NATO üyesi olarak, üzerine düşen görevleri eksiksiz yapmış bir devlettir. Buna karşılık, NATO’ya üye olduğu günden bu yana, Türkiye’den hep bağımsızlığından ödün sayılabilecek adımlar atması istenmiştir. Türkiye, NATO çatısının sürekliliğini sağlamak adına, egemenlik haklarına uzanan bazı uygulamalara da göz yummuştur. Fakat, üyelerini sürekli ödün vermeye zorlayan bu uygulamanın bir noktada kopma noktasına geleceği de tahmin ediliyordu.  

NATO çatısı altında her zaman kendi çıkarlarını ve hedeflerini ön planda tutan ABD ile Türkiye’nin yolları, aslında, bunca yıllık müttefikimizin Süleymaniye’de askerlerimizin başına çuval geçirmesiyle ayrılmıştı. Türkiye o günkü koşullarda isyanını tam olarak açığa vurmamış, fakat altını kalın kalın çizerek not etmişti. 

ABD, Türkiye’nin Süleymaniye olayı karşısındaki tepkisini/tepkisizliğini tam olarak değerlendirememiş olmalı ki, fütursuzluğunu sürdürmüş ve sonunda,  Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yapısını hedef alan 15 Temmuz darbe girişiminde suçüstü yakalanmıştı. 

Türkiye, NATO üyesi olarak kalabilmek adına bağımsızlığından, toprak bütünlüğünden asla ödün veremeyeceğine ve güney sınırları boyunca bir terör kuşağı ile kuşatılmaya asla razı olamayacağına göre, bunca yıllık müttefikine karşı bir devlet refleksi göstermesi beklenen bir sonuçtu.  ABD, kendi çıkarları doğrultusunda ödünler koparabilmek için Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalıştıkça, aslında kendi geleceğini zora soktuğunu görmedi ya da görmek istemedi. 

Bugün derin ABD, Türkiye’nin, “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu dünyada yerini bulur” isyanını ciddiye almamanın sıkıntılarını yaşıyor. ABD, destek verdiği 15 Temmuz darbe girişimiyle Türkiye’yi yörüngesinde tutabileceğini sandı, ama çok yanıldı. Türkiye’nin NATO dışında başka güvenlik şemsiyeleri arayışını hızlandırmış oldu. 

ANKARA’DA ÖNEMLİ GELİŞMELER YAŞANIYOR

Bu günlerde Ankara’da, bütün dünyanın dikkatle izlediği bir görüşme trafiği yaşanıyor. Geçen gün ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jaffry ile yapılan “Suriye’nin kuzey bölgesinde güvenli bölge oluşturma” konulu görüşmenin ardından, Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesi Milli Savunma Bakanlığında kritik bir toplantı yaptı. 

Toplantı sonrasında kısa bir açıklama yapan Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Türkiye’nin Suriye konusundaki görüşlerini, ABD dahil, bütün muhataplara ilettik; yanıtlarını derhal vermelerini bekliyoruz. Bir gecikmeye tahammülümüz olmadığını, gerekirse, inisiyatif kullanacağımızı kendilerine vurguladık” diyordu. 

Türkiye’nin, “Fırat’ın doğusu” konusunda daha fazla beklemeye, oyalanmaya tahammülü olmadığı, kritik toplantıda, Fırat’ın doğusuna yönelik olası bir operasyonun ayrıntılarının değerlendirildiği anlaşılıyor.  

 Akar’ın sözlerinden anlaşılıyor ki, James Jeffry yine, “Güvenli Bölge” oluşturma kamuflajı altında Türkiye’yi oyalamayı hedefleye bir takım öneriler getirmişti.

İki müttefik arasında çeşitli platformlarda yapılan görüşmelerden ve yaşanan gelişmelerden de anlaşılıyor ki, ABD Türkiye’yi, kendi hedefleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyor. Fakat gelinen noktada Türkiye ile ABD’nin hedef ve çıkarları pekçok noktada çatışıyor. 

GERGİNLİĞİN EDENİ YALNIZCA S-400’LER DEĞİL

Açıkça anlaşılıyor ki, sorun yalnızca NATO üyesi olan Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alması değil. ABD’nin yeni dünya düzeni bağlamındaki hedefleriyle, “Küresel lider” sıfatını sürdürme çabalarıyla Türkiye’nin çıkarları ve hedefleri büyük ölçüde çatışıyor. 

ABD, NATO’yu bahane ederek, Türkiye’yi silahsız, savunmasız bırakmayı, bu yolla,  bazı oldu bittileri kabul etmek zorunda bırakmayı hedefliyor. Bu durum binlerce yıllık devlet geleneği olan Türkiye’nin kabul edebileceği bir durum değildir

 Türkiye, bir NATO üyesi olarak üzerine düşen herşeyi yapmıştır. Kore Savaşı’nda ABD’den çok şehit vermiş olmamızın bugün bir değeri yok mudur? ABD şunu asla unutmamalıdır: Türkiye, ABD’nin “Küresel lider” sıfatını sürdürebilmesi için bağımsızlığından, toprak bütünlüğünden ödün vermek zorunda değildir. Türkiye, geleceğini kendi kararlarıyla şekillendirme kararlılığındadır. 

1960’dan bu yana destek verdiği askeri darbelerle Türkiye’nin siyasi tarihine yön vermeye alışmış bir ABD’nin, 2003’te Irak’ı işgal edip Ortadoğu’ya çöktüğünden beri,  sınır güvenliğini, toprak bütünlüğünü hedef alan terör yapılarına verdiği destekler, Türkiye’nin yeni arayışlara yönelmesine neden olmuştur. 

Türkiye ile ABD arasında yaşanmakta olan gerginlik, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alması ile sınırlı değil. Türkiye, Rusya’dan S-400 gibi NATO standartları dışında bir hava savunma sistemi alarak, Batı ittifakından Avrasya şemsiyesi altına bir kayma gerçekleştiriyor. Bu kaymanın siyasi ve ekonomik boyutu olduğu kadar askeri boyutu da var ve ABD bu durumdan büyük rahatsızlık duyuyor. 

TARİHİ GÜNLER YAŞIYORUZ

Farkında mıyız, bilmiyorum; Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli dönemlerinden birini yaşıyor. 

Türkiye Cumhuriyeti yol ayrımında. Türkiye Cumhuriyeti, gelişmelere paralel olarak, yeni dünya Düzenindeki yerini ve yönünü belirlemeye çalışıyor. 

ABD ile Çin arasında büyük bir mücadelenin yaşanmasına neden olan Yeni İpek Yolu hayata geçirildiğinde, dünyayı karadan ve denizlerden saracak bu kuşaklarda dolar dışında, Facebook LİBRA’sı gibi bir başka para biriminin kullanılması durumunda, ABD ekonomisinin ne duruma düşeceğini düşünebiliyor musunuz? Çin, ABD bankalarındaki 2 trilyon doları altına çevirdiğinde, ABD ekonomisinde yaşanacak depremin olumsuz sonuçlarını tahmin edebiliyor musunuz? 

Yeni İpek Yolu’nun ana kollarından biri olan Pekin-Londra Demir İpek Yolu’nun en önemli geçidi Türkiye. Bakü-Tiflis-Kars demiryolu, 3. Köprü, Boğaz geçişleri, İstanbul Havaalanı… Yeni İpek Yolu’nun en önemli halkaları. Türkiye-ABD gerginliğinin nedeni yalnızca S-400’ler değil derken işaret etmek istediğimiz gerçekler bunlar. Yeni dünya düzeninin hayta geçirilmesinde Türkiye’nin kararı sanıldığından çok daha önemli. 

Yeni İpek Yolu, yalnızca Çin’in projesi de değil. “Bir Yol Bir Kuşak” olarak anılan Yeni İpek Yolu’nun arka planında küresel finans baronlarının yanı sıra, İngiltere gibi ön planda görünmek istemeyen bazı gizli küresel aktörler de var. 

Yeni İpek Yolu’nun hayata geçmesi ve Türkiye’nin oyunu Avrasya’dan yana kullanmasının ardından, dolar yerine LİBRA gibi bir para birimi gündeme gelecektir. ABD’nin korkulu rüyası bu. ABD’nin Türkiye’yi yanına çekmek istemesinin nedeni, yeni dünya düzeninin simgesi olacak Yeni İpek Yolu’nun hayata geçirilmesini engelleme çabalarıdır. 

Yeni İpek Yolu kuşakları dünyamızı karalardan ve denizlerden sararken, dünya tarihinde yeni bir dönem başlatacak olan bu projenin kilit coğrafyasında bulunan Türkiye’nin önemini kavramakta çok geç kalan Pentagon şahinleri, ABD’nin “Küresel Lider” sıfatını kaybetmekte olduğunun farkında olmalıdırlar. ABD, binlerce yıllık devlet geleneğine sahip olan Türkiye’yi terör kuşaklarıyla kuşatmaya, köşeye sıkıştırmaya, Ortadoğu denkleminden soyutlamaya çalışırken nasıl büyük bir hata yaptığını artık görebilmelidir. 

Türkiye, Süleymaniye’de askerinin başına çuval geçirme küstahlığı gösteren ABD’yi dost defterinden silmiştir. Türkiye, kendisini güney sınırları boyunca bir terör kuşağı ile kuşatmaya çalışan ABD’yi artık güvenilir bir müttefik olarak görmemektedir. Türkiye’yi samimiyetsiz davranışları nedeniyle NATO dışında bir güvenlik şemsiyesi aramaya mecbur bıraka ABD, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almaya karar vermesi sonrasında yaşanacak gelişmelerden çok olumsuz etkileneceğini görmeli ve kararını vermelidir. 

ABD, herşeyden önce, “Türkiye’nin Suriye konusundaki görüşlerini ABD dahil, muhataplarımıza ilettik. Cevaplarını derhal vermelerini bekliyoruz” diyen Savuna Bakanı Hulusi Akar’ın çağrısına vakit geçirmeden karşılık vermelidir.