Son yılların en kritik zirvesi olarak nitelenen Soçi buluşması sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Putin ile verimli bir görüşme gerçekleştirdik” derken, Rusya Devlet Başkanı Putin de, “Ziyaret için teşekkür ederim. Görüşme çok yararlı ve kapsayıcı geçti. Temasta olacağız” demişti.

29 Eylül’deki Soçi Zirvesi sonrasında ortak basın toplantısı yapılmayacağı önceden duyurulmuştu. Bu duyuru, “İki ülke arasındaki görüş ayrılıklarına henüz bir çözüm bulunamadı” şeklinde değerlendirilmişti. Putin’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beraberinde getirdiği Suriye’deki “Güvenli Bölge”ye ilişkin haritaya gösterdiği tepki de bu çerçevede değerlendirildi.

Peki, Rusya Devlet Başkanı Putin’in masadan kaldırılmasını istediği o harita neyi anlatıyordu? Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada da kullandığı o haritanın tarihi Türkmeneli haritasıyla örtüşüyor olmasından mı rahatsız olmuştu? 

Son yılların en kritik zirvesi olarak nitelenen Soçi buluşması sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Putin ile verimli bir görüşme gerçekleştirdik” derken, Rusya Devlet Başkanı Putin de, “Ziyaret için teşekkür ederim. Görüşme çok yararlı ve kapsayıcı geçti. Temasta olacağız” demişti. 

29 Eylül’deki Soçi Zirvesi’nin ençok konuşulan sahnelerinden biri de, Putin’in,  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada kullandığı Suriye haritasına gösterdiği tepkiydi. 

Putin, Türkiye’nin, Suriye’de sınır boyunca oluşturulmasını önerdiği “Güvenli Bölge”yi gösteren haritanın masadan kaldırılmasını istemişti. Yani, “Türkiye’nin BM Genel Kurulu’nda da seslendirdiği bu teklifini asla kabul etmiyoruz” mesajı vermişti. Fakat Putin’in görmek istemediği bu harita, Türkiye’nin, Suriye’nin Fırat’ın doğusundaki terör yuvalarını dağıtmayı hedefleyen Barış Pınarı Harekatı sonrasında, 22 Ekim 2019’da yapılan Soçi Zirvesi’nde imzalanan Mutabakat Muhtırası’na göre oluşturulmuş bir haritaydı. 

29 Eylül 2021 öncesinde Türkiye ile Rusya arasında gerçekleştirilen Suriye odaklı görüşmeler, iki ülkenin ilgili heyetleri tarafından yürütülen hazırlıklarla oluşturulan ortamda yapılır, imzalanan mutabakat metinleri, zirve sonrasında, iki ülke liderinin katıldığı ortak basın toplantılarında uluslar arası kamuoyuna duyurulur ve hayata geçirilmiş olurdu. 

29 Eylül’deki Soçi zirvesi sonrasında ortak basın toplantısı yapılmayacağı önceden duyurulmuştu. Bu duyuru, “İki ülke arasındaki görüş ayrılıklarına henüz bir çözüm bulunamadı” şeklinde değerlendirilmişti. Putin’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beraberinde getirdiği Suriye’deki “Güvenli Bölge”ye ilişkin haritaya gösterdiği tepki de bu çerçevede değerlendirildi.

Peki, Rusya Devlet Başkanı Putin’in masadan kaldırılmasını istediği o harita neyi anlatıyordu? Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada da kullandığı o haritanın tarihi Türkmeneli haritasıyla örtüşüyor olmasından mı rahatsız olmuştu?

Sorunun yanıtı bulmak için, son yıllardaki Suriye odaklı Türkiye-Rusya görüşmelerini hatırlayalım..

Silahlı muhalefet güçlerinin kontrolündeki İdlib’te uzun süredir yaşanmakta olan çatışmalara Suriye ve Rusya’nın hava saldırılarıyla müdahale etmesi sonucunda oluşan gerilime bir çözüm bulmak amacıyla, 17 Eylül 2018’de gerçekleştirilen Soçi Zirvesi’nde, İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde statükonun korunmasına yönelik bir ateşkes anlaşması yapılmasına karar verilmişti. 

Bu anlaşmaya göre, rejim ile silahlı muhalif grupların bulundukları bölgeler arasında 15-20 kilometrelik bir “silahsızlandırma hattı” oluşturulacak ve buralar radikal gruplardan arındırılacaktı. Bunlar yapılırken de, Halep’i Şam’a bağlayan M-5 Karayolu ile, Serakip-Lazkiye hattını oluşturan M-4 Karayolunun güvenliği sağlanarak trafiğe açılacaktı. 

Anlaşmanın hedefi Türkiye sınırına doğru yeni bir göç baskısının oluşmasını engellemekti. Göç baskısı engellendi, fakat anlaşmanın bütün maddeleri tam olarak hayata geçirilemedi.

Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte, 2019’da, Suriye’nin Fırat’ın doğusundaki topraklarına girerek gerçekleştirdiği terör yuvalarını dağıtmayı hedefleyen Barış Pınarı Harekatı sonrasında, 22 Ekim 2019’da yapılan Soçi Zirvesi’nde imzalanan Mutabakat Muhtırası’na göre Rusya, Türkiye’nin, Suriye’de sınır boyunca, 120 kilometre uzunluğunda ve 30 kilometre genişliğinde bir “Güvenli Bölge” oluşturmasını kabul ediyordu. Türk ve Rus askerlerinin sınırda ortak devriye gezmeleri de kararlaştırılmıştı. 

Türkiye’nin 17 Eylül 2018 tarihli Soçi Mutabakatı’nda yüklendiği yükümlülükleri tam olarak yerine getirdiği söylenemez, ama Rusya da, 22 Ekim 2020 tarihli Soçi mutabakatına göre, Menbiç’teki ve Rusların kontrolündeki Tel Rıfat’taki bütün YPG militanlarını silahlarıyla birlikte çıkaracağına ilişkin yükümlülüğünü yerine getirmemişti. 

O nedenle Putin’in, Türkiye’nin 22 Ekim 2019’daki Soçi Zirvesi’nde imzalanan Mutabakat Muhtırası’na dayanarak, Suriye’nin kuzey bölgelerinde oluşturmayı hedeflediği Güvenli Bölge haritasına gösterdiği tepkinin başka nedenleri olmalı. 

SURİYE KONUSUNDA DUYARLIYIZ, ÇÜNKÜ…

Suriye bizim yabancısı olduğumuz bir coğrafya değil. Suriye coğrafyasında, tarihi ve kültürel bağlarımızdan kaynaklanan stratejik bir derinliğimiz var. Suriye’nin kuzey bölgeleri, Bayır-Bucak, Türkmeneli’nin vilayetleridir. Düne kadar, yerle bir edilen Halep’te ağırlıklı olarak Türkçe konuşuluyordu. Çobanbey, Osmanlı İmparatorluğu’nu kurucusu Osman Bey’in amcasının doğum yeridir. Sandukası sınırımıza yakın bir yere taşınmış olsa da, Süleyman Şah’ın yattığı mekan, BM kayıtlarına göre hala Türk toprağıdır. ABD, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden Akdeniz’e uzanacak bir terör devletiyle Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatma hedefinden vazgeçmiş değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York’ta bulunduğu günlerde YPG heyetinin Washington’da ağırlanması, Erdoğan ile görüşmeye zaman bulamayan Başkan Biden’ın Kürt kökenli Irak Cumhurbaşkanı’yla uzun uzu görüşmesi bu niyetin en taze örnekleridir. 

Bu oluşumun önündeki en güçlü engel, Türkiye, Rusya ve İran’dan oluşan Astana Süreci ortaklarının oluşturdukları barikattı. ABD’nin oluşturmak istediği terör devletinin önüne çekilecek çelik duvar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada haritasını gösterdiği, Suriye sınırımız boyunca uzanan 480 km uzunluğunda 30 km genişliğindeki “Güvenli Bölge”ydi. Putin’in 29 Eylül’deki Soçi Zirvesi’nde bu bölgeyi gösteren haritanın masadan kaldırılmasını istemesi, Rusya ile ABD arasında gizli bir anlaşma mı?” sorgulamasına neden olan bir kaygı oluşturmuştu. 

29 Eylül’deki Soçi Zirvesi sonrasında ortak basın toplantısı yapılmaması, Putin’in hem karada hem denizde füze atışı rampaları teklifine rağmen, iki ülke arasındaki ilişkilerde henüz çözümlenmemiş bazı ciddi sorunların olduğunu gösteriyordu. O nedenle biz istemesek de Suriye ve İdlib, bundan böyle hep gündemimizde olacaktır. 

Bütün bunlar ve yakın geçmişte yaşananlar nedeniyle, Suriye coğrafyasındaki gelişmeler konusunda duyarlılığımız sürüyor. 

Hatırlayalım:

2019’un Mayıs’nda ateşkes anlaşmasını bozarak, İdlib’e, muhalefet kontrolündeki toprakları almayı hedefleyen hava saldırılarını düzenleyen biz değiliz. 17 Eylül 2018’de gerçekleştirilen Soçi Zirvesi mutabakatına göre güvenliğini ortaklaşa sağlayacağımız M-4 ve M-5 karayollarının özellikle Serakib çevresi, 2020’nin ocak ve şubat aylarında, yoğun hava saldırılarına hedef oldu. 

27 Şubat 2020’de M-4 Karayolu’nun güneyindeki Balyan’da, Suriye ve Rus uçaklarının saldırıları sonucunda 34 askerimiz şehit oldu. 

5 Mart 2020’de Moskova’da gerçekleşen zirveden çıkan ve 17 Eylül 2018 Soçi Mutabakatı’nı genişleten ek protokole göre, M-4 Karayolu’nun güney ve kuzeyinde oluşturulacak 6 kilometre genişliğindeki güvenli koridorda Türk ve Rus askerleri devriye gezeceklerdi. 

“Rusya 24 Kasım 2015’te Türk sınırında düşürülen uçağın intikamını mı almak istedi?” sorgulamalarının yapıldığı bir süreçte, 5 Mart 2020’de gerçekleştirilen Moskova Zirvesi, Türkiye ile Rusya arasındaki görüşme kanallarının hala açık olması yönünden önemliydi. 

SALDIRILAR VE GÖÇ BASKISI

Rusya destekli Suriye güçlerinin, İdllib’e düzenledikleri saldırılar sonrasında, muhaliflerin kontrolünde bulunan toprakların yarısını geri almalarından dolayı, Türkiye sınırına yönelik göç baskısı giderek arttı. M-5 Karayolu’nun İdlib’teki bölümü Suriye’nin kontrolüne geçti. Buradaki Türk gözlem noktaları kuzeye kaydırıldı. Türkiye’nin kontrolündeki gözlem noktaları, M-4 Karayolu’ndan Türkiye’ye uzanan bölgeyle sınırlı kaldı. Ek mutabakata göre yapılan düzenlemeyle, 5 Mart 2020 sonrasında İdlib’teki yerleşim belirlenmiş oldu. 

Fakat Rusya, 2019 yılı Mayıs’ında olduğu gibi, 2021’in Temmuz ayında da ateşkes anlaşmasını bozarak M-4 Karayolu’nun iki yanındaki muhalif güçlerinin yerleşim bölgelerini bombalamaya başladı. Giderek yoğunlaşan bu saldırıların arka planında,  Karabağ’da Türkiye-Azerbaycan dayanışmasını gören Moskova şahinlerinin, ABD ile ilişkileri soğuyan Türkiye’yi köşeye sıkıştırma, Kafkaslarda, Suriye’de, Libya’da elde ettiği kazanımları genişletme çabasının yattığını söylemek mümkün. 

29 EYLÜL’DEKİ SOÇİ GÖRÜŞMESİNİN ÇERÇEVESİNİ LAVROV MU ÇİZDİ?

Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov çevresinde toplanan Moskova şahinlerinin Putin’in önüne geçme niyetleri giderek su yüzüne çıkmaya başladı. Putin’in de, Suriye’deki  kazanımlar konusunda Moskova şahinlerinden farklı düşündüğü söylenemez. Putin, 14 Eylül’de, Beşar Esad’ın Moskova’ya gelmesi öncesinde yaptığı açıklamada, BM’den yetki ya da Suriye yönetiminden davet almadan Suriye’de bulunan bütün yabancı güçlerin ülkeyi terk etmeleri gerektiğini söylemişti. Putin, bu konuşmasıyla, doğrudan ABD‘yi ve Türkiye’yi hedef alıyordu.

Moskova şahinlerinin Türkiye-Rusya ilişkilerine bakış açılarını anlamak açısından, Erdoğan ile Putin’in Soçi görüşmesi öncesinde bu cepheden yapılan açıklamalara göz atmak gerekir. Karabağ krizinde, kendisinin bir Ermeni olduğunu unutmamız gerektiğini ısrarla hatırlatan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Türkiye ile İdlib’i konuşacağız” diyerek görüşmenin çerçevesini çizmiş oluyordu. Lavrov, Türkiye’nin, İdlib’de ılımlı muhalefeti teröristlerden ayırmaya yönelik Putin-Erdoğan anlaşmasına uymadığını ve Ankara’nın kendi rolünü yavaş oynadığını iddia etmiş, Türkiye ve Rusya devlet başkanları arasında 29 Eylül’de Soçi’de yapılacak görüşmelerde, İdlib’e ilişkin anlaşmaları nasıl uygulayacaklarını görüşeceklerini söylemişti. 

LAVROV, “YABANCI GÜÇLER SURİYE’DEN ÇEKİLSİN” DİYOR, AMA…

Lavrov Soçi buluşmasının çerçevesini belirttiği konuşmasında, Hayat Tahrir el Şam (HTŞ) denilen ve şu anda BM terör listesinde yer alan El Nusra Cephesi örgütünün Suriye’nin bir parçası olmadığını ve acilen sınırdışı edilmesi gerektiğini savunuyordu, ama terör örgütü PKK’nin Suriye uzantısı YPG’den hiç söz etmiyordu. ABD eski Başkanı Trump’ın bir imzayla İsrail’e peşkeş çektiği Golan Tepeleri’nin sahibine iadesi istenmiyordu.. 

Türkiye’nin İdlib’de normal muhalif güçleri teröristlerden ayırmaya çalıştığını, ancak bunu başaramadığını belirten Lavrov, Rusya’nın hedef aldığı Suriye’deki teröristlerle Afganistan’ın ayrılmaz bir parçası olarak tanınan Taliban arasında çok açık bir fark olduğunu da savunuyordu. 

Türkiye –Rusya ilişkileri, Moskova şahinlerinin Suriye’de, Libya’da ve Kafkasya’da elde ettikleri kazanımları elde tutma çalıştıkları, Pentagon şahinlerinin de, Suriye’de, YPG eliyle Talibanlı Afganistan modelini hayata geçirmeye hazırlandığı sancılı bir süreçte yön bulmaya çalışıyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İki komşu arasındaki ilişkilerde gelinen noktayı, “Birçok aktörün sahada olduğu ve çetrefilli yönleri bulunan bölgesel konularda, zaman zaman bazı fikir ayrılıkları olmuyor da değil, ama bu ikili görüşmelerimizde hemen hemen bütün konularda bir birlikteliğin olduğunu gördük. Bu tabii işin sevindirici yönüdür” şeklinde özetliyor. 

Küresel çapta yeni dengelerin, yeni cepheleşmelerin oluştuğu, her devletin kendi çıkarını herşeyin üstünde tuttuğu bir süreçte, çeşitli coğrafyalarda zorlu sınavlardan geçmekteyiz. Allah yardımcımız olsun.