İsrail ile Hamas arasında varılan ateşkes kararına bütün barışsever dünya ile birlikte biz de sevindik. Fakat, “Varılan ateşkes mutabakatıyla Filistin sorunu çözüldü mü, İsrail-Filistin çatışması sona erdi mi?” sorusuna olumlu yanıt vermek mümkün değildir..

İsrail’in, 11 gün boyunca Filistinlilere orantısız güç kullanması, masum insanları pervasızca katletmesi, evlerini bombalaması karşısında, bölgedeki Müslüman Arap ülkelerinin suskun kalmalarının başlıca nedeni, Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması”nı esas alan, İsrail ile bölgedeki Müslüman ülkeleri işbirliğine çağıran ve 15 Eylül 2020’de Beyaz Saray’da düzenlenen bir törenle ilan edilen İbrahim Anlaşmaları’dır. 

İbrahim Anlaşmaları’nın Siyonizm’e hizmet eden tuzaklar barındıran bir plan olduğunu, Siyonizm’in sembolü olan İsrail bayrağındaki iki mavi çizgiden birinin Nil, diğerinin Fırat olduğunu ve bu nedenle İbrahim Anlaşmaları’nın neleri hedeflediğini unutmayalım. Filistin sorunu bölgenin kanayan bir yarası olmaya devam ediyor. 

İsrail’in Kadir Gecesi başlattığı ve 11 gün süren saldırıları ardından ateşkesin devreye girdiği Filistin yerleşim birimleri harabeye döndü. BM Güvenlik Konseyi yayınladığı ortak açıklamada İsrail ve Hamas arasında varılan ateşkes kararına tamamen uyulması çağrısında bulundu. 

İsrail ile Hamas arasında varılan fakat henüz yazıya dökülmeyen ateşkes kararına bütün barışsever dünya ile birlikte biz de sevindik. Fakat, varılan ateşkes mutabakatıyla Filistin sorunu çözüldü mü; İsrail-Filistin çatışması sona erdi mi?

Bu soruya olumlu yanıt vermek mümkün değil.. 1991’deki Körfez Savaşı’yla başlatılan 2001’deki İkiz Kuleler şoku sonrasında, İslam Alemi’nin potansiyel terör bataklığı ilan edilerek, “Demokrasi götürüyoruz” kamuflajı altında Afganistan ve Irak’ın işgaliyle hızlandırılan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) gerçek hedefleriyle hayata geçirilmeden İsrail- Filistin çatışmalarının sona ermesi mümkün değildir. Bölgede kaosun sürmesi, hatta derinleşmesi, hedefe yürüme aracı olarak istenen, arzulanan bir durumdur. 

“İsrail-Filistin çatışması neden bitmez?” sorusunun yanıtına geçmeden önce, İsrail’in 11 günlük saldırıları sürecinde yaşananlara bir göz atalım.. 

Ataşkes mutabakatıyla, Filistin sorununa bir virgül konularak, bir sonraki aşama için koşulların oluşması beklenmeye başlandı. 

Bugün İsrail, arkasına almayı başardığı desteklere dayanarak, bütün dünyaya kafa tutan, meydan okuyan bir pervasızlık sergilemiştir. Dünya kamuoyu vicdanında İsrail imajının büyük yara almasından zerre kadar rahatsızlık duymadan hedefine yürümekten geri durmamıştır. 

İSLAM ALEMİ NEDEN SUSKUN

İsrail’in Filistin’e yönelik 11 günlük insanlık saldırılarına AB ülkelerinin suskun kalmasını Haçlı ruhunun yüzyıllardır canlılığını koruyor olasıyla belki açıklayabiliriz. İnsan hakları demokrasi savunucusu bir devletin başkanı olarak Biden’ın, bu insanlık dramını, “İsrail savunma haklarını kullanıyor” şeklinde açıklama çabasını ABD’de Yahudi lobisinin ve 50 milyonluk Evanjelik Hıristiyan’ın Amerikan siyasetindeki gücüyle açıklayabilirsiniz. Fakat, İslam dünyasını Filistin gibi çok duyarlı olması gereken bir konuda, İsrail’in Filistinlilere karşı orantısız güç kullanırken, masum insanları, çocukları katlederken, evlerini başlarına yıkarken suskun kalmalarını nasıl açıklayacağız? 

İsrail’in Filistin’de sivil insanlara, çocuklara orantısız güç uyguladığı 11 günlük süreçte yaşananlar, uluslararası hukuk ve güvenlik sisteminin ne derece işlevsiz ve etkisiz kaldığını göstermesi açısından önemlidir. Hıristiyan dünyasının ilgisizliğini, olayın ruhani boyutundan bakarak bir derece anlamak mümkün olsa da, İslam Alemi’nin Filistin’de yaşananlara ilgisiz kalmasını anlamak mümkün değildir. Bazı İslam ülkelerinin İsrail ile imzaladığı İbrahim Anlaşması’nın, ilerde ne gibi sonuçlar üretebileceğini göstermesi açısından çok önemlidir. 

Trump’ın Ocak 2020’de, damadı Kushner ve ekibinin hazırladığı 181 sayfalık “Refah İçin Barış: Filistin ve İsrail Halkının Yaşamlarını İyileştirme Vizyonu”nu yayımlandı. Rapor üç yıllık çalışmanın ürünüydü. Ana metni 39 sayfadan oluşan dosyanın ilk bölümü siyasi konulara, 29 sayfadan oluşan ikinci bölüm ise ekonomi ile ilgili konulara ayrılmış. İlk bölümün daha giriş bölümündeki şu ifadeler planın amaçlarını özetliyordu: “İsrail devleti ile Filistinliler arasındaki çatışma diğer Arap ülkelerini ilişkileri normalleştirmekten ve bölgede birlikte istikrar, güvenlik ve refahın tesisine mani oldu. … İsrail ile Müslüman ve Arap ülkelerinin çoğunluğunun resmi ilişkilerinin olmayışı İsrailliler ile Filistinliler arasındaki çatışmayı daha da arttırdı. Biz inanıyoruz ki eğer daha çok Müslüman ve Arap ülkeleri İsrail ile ilişkileri normalleştirirse İsrailliler ile Filistinliler arasındaki çatışmaya adil ve kabul edilebilir bir çözüm için yol kat edilecek ve radikallerin bu çatışmayı kullanıp bölgede istikrarı bozmasını engelleyecektir.”

Trump, “Refah İçin Barış Planı” olarak bilinen iki aşamalı tuzak planın ekonomiyi ilgilendiren ilk bölümünü Haziran 2019’da açıklamış, fakat, taraflı olduğu gerekçesiyle Filistin yönetimi tarafından eleştirilmişti. “Refah İçin Barış Planı”nın politik olan ikinci kısmı ise Ocak 2020’de açıklandı. Büyük ölçüde ilgilendirdiği halde, Yüzyılın Projesi’nin hazırlanması aşamasında Filistinlilerin görüşleri alınmamış ve planın açıklandığı görkemli törene de davet edilmemişlerdi. Törenin baş kahramanları Trump ve Netanyahu ile gölgedeki kahramanı Damat Kushner’di.   

.. Filistinliler, Trump'ın “Refah İçin Barış” planını, İsrail işgalini,  Ürdün vadisi de dahil olmak üzere Bati Şeria'nın yarısını ilhakını kabul etmeleri için kendilerine önerilen rüşvet olarak değerlendiriyorlardı. Batı Şeria'nın Ürdün vadisi, tahil ambarı olarak tanınan verimli bir ovadır.

Filistin yönetimi, Amerikan yönetimini artık tarafsız bir arabulucu olarak görmüyor. Onun için planın karşılık bulması beklenmiyordu.

"İki devletli çözüm" Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum tarafından da destekleniyor. Amerikan yönetimi ise bu çözümü desteklemeyi bıraktığını aylar önce ilan etti.

….

Suudi Arabistan'ın Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın, İslam ülkelerinin büyük ilgi gösterecekleri umuduyla Ekim 2017’de duyurduğu fakat hayal kırıklığına uğradığı 500 milyar dolarlık Yeni-Gelecek (NEOM) projesi, Yüzyılın Projesi’nin önünü kesememişti.  

Diplomatik konularda hiçbir deneyimi olmayan Damat Kushner’in İsrail ve Filistin konularında rapor hazırlayabilmesi mümkün değildi; arka planda ömrünü İsrail’in Siyonist yayılmacılığına hizmete adamış olan emlak zengini babası Charles Kushner ve arkadaşları vardı. 

Başlangıçta, Arap ve Müslüman ülkeler için yeni bir dönemin başladığını “müjdeleyen” anlaşmaya Müslüman Arap ülkeleri pek sıcak bakmadılar; anlaşmayı hazırlayan ekibin Damat Kushner başkanlığındaki İsrail yanlısı Siyonistlerden oluşmasından dolayı kaygıları vardı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) 13 Ağustos 2020’de, İsrail ile, Damat Kusner’in mimarı olduğu “Refah İçin Barış: Filistin ve İsrail Halkının Yaşamlarını İyileştirme Vizyonu”nun isim değiştirmiş versiyonu olan İbrahİm Anlaşmaları’nı (Abraham Accords) imzalaması, başlangıçta sert tepkilere neden olsa da, daha sonra bazı Arap ülkeleri tarafından da kabul görmüştü. Bu anlaşmayı, Büyük Ortadoğu Projesi coğrafyasına dahil edilen Kuzey Afrika ülkelerinin de imzalaması bekleniyordu. 

TUZAK MI?

Ortadoğu merkezli semavi üç dinin de Hz İbrahim ve oğullarına sevgisi ve saygısı vardır. Müslümanlar büyük oğul İsmail’e, Hıristiyan ve Museviler ise küçük oğul Hz. İshak’a daha fazla sempati duyarlar. Hz. İbrahim ve oğullarına üç semavi dinin de saygılı olmalarından dolayı, İsrail ile Arap ülkelerinin ekonomik ve siyasi işbirliğine çağıran bir anlaşmaya “İbrahim Anlaşmaları” adı verilmesi, İslam ülkelerinden gelebilecek herhangi bir tepkiyi baştan budamak amacına yönelik ustaca bir seçim olmuştur. 

Nitekim, Trump’ın gözetiminde, İsrail Başbakanı Netanyahu ile BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed Al Nahyan’ın yaptığı anlaşmaya bazı eleştirilerin yöneltildiği bir dönemde, 15 Eylül 2020’de, Bahreyn’in de İsrail ile anlaşma imzaladığı duyuruldu. Beyaz Saray’da imzalanan bu anlaşma da, İbrahim Anlaşmaları olarak isim değiştiren “Refah İçin Barış: Filistin ve İsrail Halkının Yaşamlarını İyileştirme Vizyonu”nun ruhuyla oluşturulmuş maddelerden oluşuyordu. 

İbrahim Anlaşmaları’nda, hiçbir Müslüman Arap ülkesinin itiraz edeceği bir konu yoktu. Trump’ın gözetiminde, İsrail Başbakanı Netanyahu ile Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif Al Ziyani arasında imzalanan anlaşma, “Finans ve Yatırım; Sivil Havacılık; Vize ve Konsolosluk Servisleri; İnovasyon, Ticaret ve Ekonomik İlişkiler; Sağlık; Bilim, Teknoloji ve Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı; Turizm, Kültür ve Spor; Enerji; Çevre; Eğitim; Deniz Alanları Düzenlemeleri; Telekomünikasyon ve Posta; Ziraat ve Gıda Güvenliği; Su ve Hukuk Alanında İşbirliği” öneriyordu. 

Fakat, bu albenili maddelerin arka planında çok başka niyetler ve hedefler olduğu çok geçmeden ortaya çımaya başladı. Aynı anlaşma maddelerini BAE, “İsrail’in Batı Şeria’ya yönelik operasyonları derhal durduracak” şeklinde yorumlarken, İsrail, “ilhak geçici olarak durdurulacak” şeklinde okuyordu. 

İsrail tarafında da, yolsuzlukla suçlanan Başbakan Netanyahu, BAE ve Bahreyn ile yapılan anlaşmaları Knesset’e (Parlamento) danışmadan imzalamasından dolayı eleştiriliyordu. 

Arap ülkelerinde Suudi Arabistan ve BAE’nin kurguladıkları yayın organları İbrahim Anlaşmaları’nın neden gerekli olduğunu belirtirken, genellikle Şii İran’ın, İsrail için olduğu kadar, Sünni Arap ülkeleri için de bir tehdit olduğunu özellikle vurguluyorlar, aksi görüş savunanları ‘İran ajanı’ ya da ‘bölge barışını bozmaya yönelik çabalar’ olarak suçluyorlardı. Aynı yayın organları, bölgeye huzur, barış ve refah getirecek bu anlaşmalar karşı çıkan Filistin yönetimini de, Filistin sorununa çözüm üretebilecek bir anlaşmayı engellemekle suçluyorlardı; 15 yıldır ülke yönetiminde bulunan devlet başkanı Mahmut Abbas’ın artık yaşlandığını, o makama artık Muhammed Dahlan’ın geçmesi gerektiğini savunuyorlardı. Arkadaşımız Koray Kamacı 23 Nisan tarihli “Muhammed Dahlan ve Sırbistan” ve 8 Mayıs tarihli “Operasyon Filistin” konulu yazılarında bu konuda önemli ayrıntılar vermişti. 

İBRAHİM ANLAŞMALARI NELERİ HEDEFLİYOR

Görülen o ki, İsrail’in, 11 gün boyunca Filistinlilere orantısız güç kullanması, masum insanları pervasızca katletmesi, evlerini bombalaması karşısında, bölgedeki Müslüman Arap ülkelerinin suskun kalmalarının başlıca nedeni, Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması”nı esas alan, İsrail ile bölgedeki Müslüman ülkeleri işbirliğine çağıran ve 15 Eylül 2020’de Beyaz Saray’da düzenlenen bir törenle ilan edilen İbrahim Anlaşmaları’dır.  

İbrahim Anlaşmaları’nın Siyonizm’e hizmet eden tuzaklar barındıran bir plan olduğunu, Siyonizm’in sembolü olan İsrail bayrağındaki iki mavi çizgiden birinin Nil, diğerinin Fırat olduğunu ve bu nedenle İbrahim Anlaşmaları’nın neleri hedeflediğini unutmayalım. Filistin sorunu bölgenin kanayan bir yarası olmaya devam ediyor.