MYANMAR’DA NELER OLUYOR?

ABD, Çin ile başbaşa kalayım, kozumu paylaşayım derdinde. Çin’e destek veren bütün ülkeleri “hasım” listesine yazarak CAATSA yaptırımları uyguluyor. Biden, Avrupa ülkelerin Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtarmak ve Çin’in Rusya coğrafyası üzerinden Avrupa ile komşu olmasını engellemek için, öncelikle Putin’in etkinliğini törpüleyecek “etkinlikler” düzenlemeyi hedefliyor. ABD’ni Putin’i devredışı bırakma planları Astana Süreci ortaklarını da yakından ilgilendirmektedir. Gelişmeleri bir de Astana Süreci çerçevesinde değerlendirmek gerekir. 

Myanmar ordusu, geçtiğimiz yılın sonlarında, 8 Kasım’da yapılan seçimlere hile karıştırıldığı gerekçesiyle, 1 Şubat’ta idareye el koymuş, bir yıllığına olağanüstü hal (OHAL) ilan etmişti. Darbe yönetimi, Myanmar Devlet Lideri Win Myint, Dışişleri Bakanı ve ülkenin fiili başkanı Aung San Suu Çii ile iktidar partisi Ulusal Demokrasi Birliğinin (NLD) önde gelen isimleri gözaltına alınmıştı. 

Darbe Myanmar halkı tarafından onaylanmadı. Şubat başından bu yana darbe karşıtı gösteriler giderek bütün ülkeye yayılıyor. 

Ülke yönetimini devralan Genelkurmay Lideri Min Aung Hlaing, OHAL sürecinin tamamlanması sonrasında seçimlerin yenileceği ve yeniden demokratik düzene dönüleceği sözünü vermiş, fakat inandırıcı olamamıştı. Myanmarlılar, NLD başkanı Suu Çii’nin çağrısına uyarak sokaklara dökülmüştü. Myanmarlılar, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, “askeri darbenin başarısız olması için tüm siyasi aktörleri ve uluslar arası toplumu harekete geçirme konusunda ellerinden gelen her şeyi yapacakları” sözünden cesaret bulmuş olacaklar ki, direnişlerini kararlılıkla sürdürüyorlar.  

DOĞU AKDENİZ GERGİNLİĞİ UZAKDOĞU’YA SIÇRAYIVERDİ

Peki, ne oldu da, Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Ege’de, Kafkasya’da, Moskova’da yaşanan gerginlikler aniden Uzakdoğu’ya sıçrayıverdi? 

Aslında, Myanmar’daki darbe de, darbe sonrası sokakların karışması da beklenmeyen bir gelişme değildi. Myanmar’daki hareketlenme, Rusya’da tutuklu bulunan muhalif lider Aleksey Navalni’nin serbest bırakılması için 23 Ocak’ta başlatılan “Navalni’ye özgürlük!” gösterilerinden bağımsız değildir. 

Kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninde kaptan köşkünde olabilmek amacıyla, küresel aktörler arasında yaşanmakta olan mücadele derinleştikçe, yansımaları dünyanın her köşesinde görülebiliyor. İster siyasi, ister ekonomik ya da askeri olsun, yerel ve kürese olaylar bütünüyle bileşik kaplara dönüştü. Dünyanın herhangi bir köşesinde oluşan yüksek basınç, küresel iklimi bütünüyle etkileyebiliyor. O nedenle, dünyanın herhangi bir köşesinde yaşanmakta olan bir gelişmeyi, “Bize nasıl yansır, bizi nasıl etkileyebilir?” sorusuyla birlikte irdelemek gerekiyor. 

Moskova’da, 23 Ocak’ta başlatılan gösterilerde, “Navalni’ye özgürlük” sloganından daha fazla, “Putin iktidarına son” sloganları duyuluyordu. Anlaşılan o ki, “Navalni’ye özgürlük” sloganlarının arka planındaki dinamiklerin gerçek hedefleri muhalif lideri özgürlüğüne kavuşturmak değil, Putin’in iktidarına son vermek. Rus basını gösterileri Batılı istihbarat servislerinin işi olduğunu savunuyorlar.. 

NAVALNİ OLAYI NASIL GELİŞMİŞTİ?

Navalni olayı nasıl gelişmişti?

20 Ağustos’ta, bir belgesel çekimi için gittiği Sibirya’da iç çamaşırlarına Novoçik temelli bir kimyasal emdirilerek zehirlenen Novalni, koma halinde Almanya’ya götürülmüştü. Hastanede yapılan incelemeler sonunda da Navalni’nin Novoçik tipi bir kimyasalla zehirlendiği belirlendi. 

Tedavisi tamamlanan Navalni 17 Ocak’ta Moskova’ya döneceğini duyurmuştu. Bu noktada, Almanya’nın Rusya ile olan ilişkilerini bozma senaryosu gündeme geliyordu. Almanya’nın Moskova Büyükelçisi G. Andreas von Gery’nin bir kazaya uğraması şeklinde kurulan şok edici senaryodan vazgeçilmiş, “Navalni’nin Moskova’ya dönüşü” senaryosu ağırlık kazanmıştı. 

Almanya’ya olan yakınlığı ile tanınan Navalni Rusya’da çok popüler olan biri değildi, geniş bir taraftar kitlesi de yoktu. Navalni medya kullanılarak parlatıldı, fenomenleştirildi. Navalni, 17 Ocak’’ta Moskova’ya iner inmez, 2014 yılında görülen bir yolsuzluk davasında verilen 3.5 yıllık hapis cezası gerekçe gösterilerek tutuklandı; eski davası mahkeme tarafından yeniden ele alınana kadar 30 gün gözaltında tutulacaktı. Navalni’nin Moskova’ya dönmesi ve tutuklanması bütün dünya medyasında ilk haberdi. Navalni, bu yöntemle, kendisini Moskova’ya indirenler tarafından koruma altına alınmış oluyordu. 

Tutuklama kararı üzerine, Navalni destekçileri, ülke çapında sokağa çıkma çağrıları yaptılar ve sosyal medyada, Putin’in Karadeniz sahillerinde 1 milyar dolar değerinde muhteşem bir sarayı olduğuna ilişkin görüntüler yayınlamaya başladılar. Ünlü Rus işadamı ve Putin’in judo arkadaşı Rotenberg söz konusu sarayın kendisine ait olduğunu söylediyse de inandırıcı olamadı. 

KÜRESEL KARATE

Türkiye’ye, NATO üyesi olmayan Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi aldığı gerekçesiyle dostlar listesinden silen ve CAATSA yaptırımları uygulayan ABD’nin yeni Biden’ın göreve başladığında, ilk hedefinin Erdoğan ve Putin olacağı biliniyordu. Çünkü, ABD’nin beka sorununa dönüşen Yeni İpek Yolu’nu Avrupa coğrafyasına bağlayan en önemli geçitlerini kontrol altına alabilmek için, Rusya ve Türkiye’nin Çin’e verdikleri desteği kesmek gerekiyordu.  

Biden göreve başlar başlamaz Rusya karışıverdi. SSCB’nin dağılması sonrasında ülkesini yeniden toparlayan Putin’e “istifa!” çağrıları yapılıyordu. Uzmanlar bu hareketlenmeleri, “Yeni bir glassnost ve perestroyka süreci hazırlığı” olarak değerlendiriyorlar. 

Rusya’da Putin’i hedef alan dalgalanmalar yaşanırken, İngiltere’nin eski arka bahçesi olan Myanmar’dan darbe haberleri geliyordu. 8 Kasım 2020 seçimlerinde oyların yüzde 80’ini alan ülke lideri Aung Sen Sau Kyi, seçimlere hile karıştırdığı gerekçesiyle tutuklanıyor, yönetime el konuyordu. 

“Darbenin arka planında kim vardı?” sorusunun yanıtını bulmak zor değil. Çünkü, darbe lideri Myanmar Genelkurmay Başkanı Min Aung Hlaing, darbeden 1 hafta önce Pekin’deydi. 

Peki İngiltere’nin eski arka bahçesindeki darbe neyi hedefliyordu? 

ABD’nin Putin’i köşeye sıkıştırmaya çalıştığını gören Çin, Biden ‘ın bu hamlesini boşa çıkarmak amacıyla, Muhalefet üzerinden askerleri desteklemeye karar verdi. ABD’nin, Güney Çin Denizi çevresindeki ülkeler üzerindeki kontrolünü giderek artırdığını gören Çin, Myanmar üzerinden Bengal Körfezi’ne doğru bir hamle yaptı. 

Bu arada not düşelim; Rusya da, Çarlık Rusyası’nın 150 yıllık düşü olan Kafkaslar üzerinden Basra Körfezi’ne uzanma düşünü hayata geçirebilmek düşüncesiyle, “Karabağ sorunun çözümünde ben de varım” diyerek, bölgeye asker gönderdi.

Myanmar’aki darbe Lideri Hlaing, “Yeni bir Wietnam olmak istemiyoruz” gerekçesiyle, Çin karşıtı sermayeyi ülkeden kovarken, bunun yerine ABD sempatizanı sermayenin ülkesine girmesini de istemiyor. 

Düyada Rusya ve Çin ikliminde yaşanmakta olan bu hareketliliğin, ülkemizin siyaset ve ekonomi tablolarında dalgalanmalar oluşturmaması mümkün mü? 

HEDEFTE YALNIZCA PUTİN Mİ VAR?

ABD, Çin ile başbaşa kalayım, kozumu paylaşayım derdinde. Çin’e destek veren bütün ülkeleri “hasım” listesine yazarak CAATSA yaptırımları uyguluyor. Biden, Avrupa ülkelerin Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtarmak ve Çin’in Rusya coğrafyası üzerinden Avrupa ile komşu olmasını engellemek için, öncelikle Putin’in etkinliğini törpüleyecek “etkinlikler” düzenlemeyi hedefliyor. ABD’ni Putin’i devredışı bırakma planları Astana Süreci ortaklarını da yakından ilgilendirmektedir. Gelişmeleri bir de Astana Süreci çerçevesinde değerlendirmek gerekir.