Türkiye’nin Saraç Hükümeti ile iki anlaşma yaparak Libya’ya asker gönderme kararı üzerine Trablus’a yürümekten vazgeçen Hafter’in Moskova’daki görüşme masasından kaçması ile savaş meydanından kaçması arasında bir fark yoktur. Bu, şerefli bir askerin sergileyeceği bir davranış değildir. Demektir ki, perde arakasından aldığı emirle Moskova’ya giden güdümlü Hafter, yine bir yerlerden gelen bir emirle ortadan kaybolmuştur. 

Hafter masadan kaçtı, ama Libya konusu masada kaldı.

Eski bir asker olan Hafter’in Moskova firarısnı, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler şok dalgası eşliğinde, “Demokrasi götürüyoruz” aldatmacasıyla  Afganistan ve Irak’ı işgal eden, milyonlarca masum insanın hayatını kaybetmesine, ülkelerine terk etmelerine neden olan ABD’nin küresel hedefleri çerçevesinde değerlendirmek gerekir. 

Türkiye’nin Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti’yle yaptığı iki anlaşma bağlamında, BM onaylı Saraç Hükümeti’ni devirmeye çalışan ABD destekli Hafter’in 12 Ocak’ta başlamak üzere ateşkes çağrısını kabul etmesi elbette Libya sorununun çözüldüğü anlamına gelmiyordu. Çünkü Libya sorunu Ortadoğu’dan, Doğu Akdeniz’den, Afrika’dan, Avrupa’dan, Yeni İpekyolu’ndan yani küresel egemenlik mücadelesinden bağımsız düşünülemez. O nedenle, Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme kararı uzantısında varılan ateşkes anlaşmasını, tarafların tezlerini daha güçlü olarak vurgulamak amacıyla oluşturdukları bir soluklanma süreci olarak değerlendirmiştik. Libya’da, BM onaylı yetimi devirmek için çalışan isyancı Hafter’in ateşkesi kabul ederek geldiği  

Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki hidrokarbon servetini paylaşmak için uluslar arası hukuku hiçe sayan ve bu serveti karşı konulamaz bir silah olarak kullanmak isteyen bölgesel ve küresel aktörlerin bu muazzam servetten vazgeçmeleri mümkün değildir. Çünkü bu servet, yeni dünya düzeninin temel harcı haline gelmiştir. Hepsinden önemlisi, ABD’nin, nerji kaynakları ve küresel çaptaki enerji ticareti üzerindeki kontrolünü kaybettiği anda çöküş sürecine gireceği, bilim adamlarının ortak görüşüdür. 

Ortadoğu’nun, Afrika’nın ve Doğu Akdeniz’in hidrokarbon serveti sahiplenen ve Avrupa’ya pompalamayı başaran, hem bölgesel hem de küresel çapta söz sahibi olacaktır. Trablusgarp’a 7 kilometre yaklaşan Hafter’in aniden durmasını ve ateşkesi kabul etmesini, Hafter’in arkasındaki dinamiklerinin hedefleriyle birlikte değerlendirmek gerekir. 

Hafter’i perde arkasında kalarak yönlendirmeyi tercih eden ABD’nin en büyük hedefi, dünyamızı Yeni İpekyolu hatlarıyla donatmaya devam eden Çin’in enerji kaynaklarına ulaşımını engelleyerek nefesini kesmektir. Kudüs Gücü Komutanı olarak anılan İranlı General Kasım Süleymani’nin Bağdat Havaalanı’nda füze saldırısıyla öldürülmesini, ABD’nin İran-Çin ilişkilerini engellemek amacıyla attığı güçlü bir adım olarak değerlendirmek hiç de yanlış olmayacaktır. 

HAFTER NEDEN KAÇTI?

Rusya’nın Türkiye’nin teklifini desteklemesi sonucunda ateşkes çağırısını kabul eden Hafter’in, tarafları Moskova’da biraraya getiren ve kalıcı bir çözüm hedefleyen masadan kaçması akılların karışmasına neden oldu. 

Hafter Rusya’nın da devreye girmesiyle ateşkes çağrısını neden kabul etmişti? Moskova’ya giderken beklentileri nelerdi? Masada oluşturulan uzlaşı metnini incelemek için, önce süre isteyip sonra da hiçbir mazeret göstermeden Moskova’dan kaçması, Hafter’in kendi iradesiyle hareket etmediğinin en somut delilidir.  

Türkiye’nin Saraç Hükümeti ile iki anlaşma yaparak Libya’ya asker gönderme kararı üzerine Trablus’a yürümekten vazgeçen Hafter’in Moskova’daki görüşme masasından kaçması ile savaş meydanından kaçması arasında bir fark yoktur. Bu, şerefli bir askerin sergileyeceği bir davranış değildir. Demektir ki, perde arakasından aldığı emirle Moskova’ya giden güdümlü Hafter, yine bir yerlerden gelen bir emirle ortadan kaybolmuştur. 

Eski bir asker olan Hafter’in Moskova firarısnı, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler şok dalgası eşliğinde, “Demokrasi götürüyoruz” aldatmacasıyla  Afganistan ve Irak’ı işgal eden, milyonlarca masum insanın hayatını kaybetmesine, ülkelerine terk etmelerine neden olan ABD’nin küresel hedefleri çerçevesinde değerlendirmek gerekir.

ABD’nin Yeni İpekyolu projesini, dolayısıyla Çin’i sahneden uzaklaştırabilmek amacıyla Ortadoğu’nun Doğu Akdeniz konularında Rusya ile gizli anlaşmalar yapmış olduğu konuşuluyor. Hafter’in ateşkesi kabul etmesini ve Moskova’da masadan kaçmasını, Türkiye’nin gazını almaya yönelik bir diplomatik gösteri olarak okumak da çok hatalı olmayacaktır. 

Hafter masadan kaçtı, ama Libya konusu masada kaldı. 

TÜRKİYE ŞOKU

Hafter’in ortalıktan kaybolmasına neden olan en güçlü olasılık, perde arkasındakilerin zaman kazanma telaşı olabilir. Çünkü Türkiye’nin, Manisa kökenli eski bir Osmanlı askerin torunu olan Saraç ile elele vererek, Libya ile yapacağı iki önemli anlaşmayla Akdeniz’deki dengeleri altüst edecek bir atak yapması beklenmiyordu. 

Hafter, perde gerisindeki ABD ve yörüngesindeki Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirliği’nin sağladığı para ve silah desteği ile Libya’nın bir köşesine sıkışıp kalmış Saraç Hükümeti güçlerini kolayca teslim alacağını sanıyordu. 

Bu arada Kudüs Gücü Komutan Kasım Süleymani’nin Irak’ta, Bağdat Havaalanı’nda bombalı bir saldırıyla öldürülmesi, ABD’nin canını acıtacak bir yanıt vermesi beklenirken İran’ın çok etkisiz birkaç füze saldırısıyla yetinmesi, ardından bir Ukrayna yolcu uçağının İran tarafından “yanlışlıkla” düşürülmesi bölgesel ve kürel değerlerde büyük bir değişim yaşanmakta olduğunun habercileriydi. 

Türkiye ve Rusya Astana Süreci ortakları olarak İran’ın yanında bir duruş sergiliyorlardı, ama Çin en önemli enerji tedarikçisine beklenen şekilde bir güçlü destek sergilemiyordu. 

TONY BLAİR’İN TAHRAN ZİYARETİ

İngiltere’nin de ne yapmak istediği net değildi. Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta vurulmasından üç gün önce Tahran’a giden eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, koltuğunun altında götürdüğü MI6 mühürlü kalın dosyayı Ali Hamaney ile Hasan Ruhani’ye vermişti. Bu dosya’da, Afganistan’dan Lübnan’a uzanan Şii Kuşağını oluşturan Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin, yapılacak seçimlerde ne kadar güçlü bir aday konumuna geldiği, emrindeki milyonlarca silahlı militanla neler yapabileceği ayrıntılı olarak anlatılıyordu. 

Tony Blair’in Ruhani ve Hamaney’e neler anlattığı, hangi konularda anlaşmaya vardıkları ayrı bir yazı konusu. İlk duyulduğunda inanması hayli zor olan bu sohbetin ayrıntılarına bir başka sohbetimizde değiniriz. Burada önemli olan, Hafter’i Moskova’daki uzlaşma masasından çeken gücün, Libya ile yaptığı iki anlaşma çerçevesinde asker gönderme kararı alan ve bu kararı uygulamaya koyan Türkiye karşısında hangi adımları atacağıdır.  

ABD açısından İngilz destekli Yeni İpekyolu’nun önünü kesmek, bunun için de Çin’in enerji kaynaklarını ulaşmasını engellemek birinci derecede önemliydi. Prens Andrew’in Upstein’in Lolita Ekspres olarak anılan uçağında çekilen görüntüler nedeniyle Kraliçe’nin Pentagon’un yörüngesine girdiği, en önemli desteğini kaybeden Çin’in de, “Yeni İpekyolu’nu hayata geçirdiğimde dünyanın patronu ben olacağım” iddiasından vazgeçtiği konuşuluyor. 

ZOR BİR SINAV BİZİ BEKLİYOR

Çin’in Yeni İpekyolu’nu ABD ile paylaşmaya razı olduğu iddiası doğruysa, ABD’nin Libya petrollerinin kendisinden başka bir gücün kontrolüne geçmesine izin vermesi beklenemez. Bu durumda, ABD’nin karşısındaki en önemli engeller, Türkiye ile Rusya’dır. ABD, Rusya’nın doğalgazını Türkiye üzerinden (Türk Akım) Avrupa’ya pompalamasını engelleyebilmek için her yol deneyecektir. 

Türkiye, Libya ile imzaladığı iki anlaşmayla, çok zorlu bir sınavı göze almıştır. Olayların akışı işimizin giderek güçleştiğini göstermektedir. 

Allah yardımcımız olsun.