AFGANİSTAN NEDEN ÖNEMLİ?

“GÜNEY TÜRKİSTAN”IN SIRLARI

Bütün olumsuz koşullara rağmen, Türk-Afgan ilişkileri, Afganistan'ın Rusya tarafından işgaline kadar aynı sıcaklıkta sürdü. 1993'te Özal'ın öncülüğünde Afganistan'da bir Türk devleti kurma girişiminin ayrıntılarını, bu girişimin perde gerinde yaşananları, Afgan Türklerinin lideri Raşit Dostum’un mücadelesini, kurulma aşamasına gelen Güney Türkistan’ın kimler tarafından, neden ve nasıl engellendiğini zamanla öğreneceğiz.

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında ortaya çıkan Türk cumhuriyetlerinin biraraya gelmelerini önleme çabaları, tarihte emperyalizme karşı savaş açabilen ve bu savaşını zaferle taçlandıran Türkiye Cumhuriyeti’ni kuşatma operasyonları, ABD eski başkanı Bill Clinton’ın dile getirdiği “21. Yüzyıl Türk asrı olacaktır” şeklinde formüle ettiği kaygıların hayata yansımalarıdır.

Türkiye, kuzey bölgesinde bağımsız bir Türk devleti kurulmadıkça, 1919’da sınırları süreli kaos üretecek şekilde çizilen Afganistan’a huzur gelmeyeceğini görebilmekte ve bu gerçeği her platformda dile getirmektedir. Güney Türkistan’ı hayata geçirebilmek için de her türlü desteği sağlamaktadır.

Semra Özal'ın anlattığına göre, Turgut Özal ölümünden kısa bir süre önce bütün Türk cumhuriyetlerini dolaşmış, Güney Türkistan'ın ilanı konusunda anlaşmaya varılmıştı.  Varılan ortak karara göre, Afgan-Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşu, Özal'ın Çin ziyaretinde açıklanacaktı. Olmadı..

Afganistan’da bir Türk devleti kurma girişiminde Raşit (Abdürreşit) Dostum ve Enver Altaylı isimlerinin öne çıktığını görüyoruz. İlk gençlik yıllarından beri Afganistan’ın kuzey bölgesinde yaşayan Türklerin lideri olan Özbek asıllı Raşit Dostum, zorlu mücadelesini bugün de sürdürmektedir. 

Raşit Dostum’un da Afganistan Türklerinin de en büyük dayanakları Türkiye’dir. Türkiye, Afganistan yönetiminde Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı görevini de üstlenen Raşit Dostum’a sürekli destek vermekte, kritik dönemlerde Ankara’da koruma altına alarak davasını sürdürmesine yardımcı olmaktadır. 

Türkiye, kuzey bölgesinde bağımsız bir Türk devleti kurulmadıkça, Afganistan’a huzur gelmeyeceğini görebilmekte ve bu gerçeği her platformda dile getirmektedir. Güney Türkistan’ı hayata geçirebilmek için de her türlü desteği sağlamaktadır. 

GENERAL RAŞİT DOSTUM NEDEN HEDEFTE? 

Sovyetler döneminde, oluşturduğu mücahit grupla yönetime karşı savaşan Raşit  Dostum, Sovyetlerin çekilmesi sonrasında, Mezar-ı Şerif de dahil 7 kentin yönetimini ele geçirmiş, Cünbüş-i İslami Afganistan adlı bir örgüt kurmuştu. 

1992’de, Muhammed Necibullah’a verdiği desteği kesince, Kabil çeşitli mücahit grupların kontrolüne geçti. En önemli gelir kaynakları uyuşturucu ticareti olan Pakistan ve Suudi Arabistan’ın desteklediği bu grupların ortak hedefleri, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Türkleri yönetim dışında tutmaktı. 

Raşit Dostum, işte bu dönemde, Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da desteğini arkasına alarak Afganistan’ın kuzey bölümünde bağımsız bir devlet kurma çalışmalarını başlatmıştı. O dönemde, bağımsızlığa kavuşan Türk cumhuriyetleri de Afganistan’da bağımsız bir Türk devleti kurulmasını destekliyorlardı. Özal’ın beklenmeyen ölümüyle birlikte bu yolda atılan adımlarda yavaşlama oldu, ama Afganistan Türklerini Güney Türkistan’ı hayata geçirme kararlılıkları da, Türkiye’nin Afgan Türklerine olan desteği de sürüyor. 

Demokrasi ve insan haklarının yılmaz savunucusu dostumuz ve NATO üyesi müttefikimiz, güney sınırlarımız boyunca kuşatacak bir “Kürt Kuşağı” oluşturmaya çalışırken, Afgan Türklerinin kendi öz vatanlarında organize olup kendi devletlerini kurmalarına sıcak bakmıyor. 

Ortadoğu’da ve dünyada dengeler hızla değişiyor ve dünyamız yeni bir küresel çatışmaya doğru hızla sürükleniyor. Bölgemizde ve dünyada olup biteni görebilmek açısından, gelişmelere bu açıdan bakmakta yarar var. 

AFGANİSTAN’DA BİR TÜRK DEVLETİ’NİN PERDE ARKASI

Bütün bu olumsuz koşullara rağmen, Türk-Afgan ilişkileri, Afganistan'ın Rusya tarafından işgaline kadar aynı sıcaklıkta sürdü. 1993'te Özal'ın öncülüğünde Afganistan'da bir Türk devleti kurma girişiminin ayrıntılarını Enver Altaylı'nın anılarından, Semra Özal’ın anlatımlarından öğreniyoruz. Altaylı kitabında, Afganistan’da bağımsız bir Türk devletinin kurulması halinde, Usame bin Ladin, El Kaide ve Taliban'ın bu denli güçlenemeyeceğini ve 11 Eylül 2001’deki İkiz Kuleler saldırısının yaşanmayacağını savunuyor.

Elbette bu girişimin perde gerinde yaşananları, kurulma aşamasına gelen Güney Türkistan’ın kimler tarafından, neden ve nasıl engellendiğini zamanla öğreneceğiz.

Enver Altaylı, 1963'te Talat Aydemir'in darbe girişiminde görev alanlar arasında olduğundan, Kara Harp Okulu'ndan çıkarılmıştı.  Daha sonraları, 1968'de, MİT Müsteşarı Fuat Doğu tarafından MİT'e alınan Altaylı, "Fuat Doğu'nun harika çocuğu" olarak ve "ÜMİT" kod adıyla çalışmaya başlamıştı. Kendisi de Özbek asıllı olan Enver Altaylı, MİT'teki çalışmaları sırasında, CIA'nın Özbek asıllı Türkiye Masası Şefi Ruzi Nazar ile derin bir dostluk kurmuştu.  

1977'de MİT'ten ayrılan Altaylı, MHP saflarında siyasete atıldı. 12 Eylül 1980 darbesinde sanıklar arasında sayıldığından Almanya'ya kaçtı. Vatandaşlıktan çıkarıldı. Özal döneminde yeniden vatandaşlığa alınan Altaylı, Özal ve Demirel'e uzun süre danışmanlık yaptı. General Dostum'a gönderilen yardımların koordinesinde ve Özbekistan'da düzenlenen darbe girişiminde de rol oynadığı söylenir. Altaylı bugün, FETO sanığı olarak hapistedir. 

Özal’ın Afganistan’da bir Türk devleti kurma girişimin perde arkasında yaşananları tam olarak bilemiyoruz.

BÜTÜN KÜRESEL GÜÇLER AFGANİSTAN’DA 

19. yüzyıl başlarında uygulamaya konulan Osmanlıyı tarihten silme ve mirasını paylaşma, bakir Türkistan coğrafyasını ele geçirme operasyonu, bazı aktörlerin değişmesiyle, aynen sürdürülmektedir. Önce Rusya, sonra İngiltere, ardından ABD’nin kontrolüne geçen Afganistan bugünlerde Çin ve İngiltere’nin ilgi alanı içine girmiştir.  

Tarih boyunca aynı kültürü, aynı kaderi paylaşan Türkler zaman zaman birbirleriyle dalaşmış olsalar da, her zaman birbirlerini besleyen kaynak olmuşlardır. Bakın 15. ve 16. Yüzyıl haritalarına; dünyanın büyük bir bölümünü Türk devletlerinin ve Türk imparatorluklarının yönettiğini göreceksiniz. ABD’nin eski başkanlarından Bill Clinton’ın “21. Yüzyıl Türk asrı olacaktır” saptaması boş bir söylem değildir. O söz, ABD’li tarihçilerin ve ideologların yaptıkları çalışmalar sonucunda ve tarihi İpekyolu’nun “Bir Yol Bir Kuşak” adıyla yeniden gündeme gelmesi sonrasında ortaya çıkan bir gerçeğin ifadesidir. 

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında ortaya çıkan Türk cumhuriyetlerinin biraraya gelmelerini önleme çabaları, Ortadoğu’dan Türk varlığını silme ve tarihte emperyalizme karşı savaş açabilen ve bu savaşını zaferle taçlandıran Türkiye Cumhuriyeti’ni kuşatma operasyonları Clinton’ın dile getirdiği “21. Yüzyıl Türk asrı olacaktır” şeklinde formüle ettiği kaygıların hayata yansımalarıdır.

Türkiye, kuzey bölgesinde bağımsız bir Türk devleti kurulmadıkça, 1919’da sınırları süreli kaos üretecek şekilde çizilen Afganistan’a huzur gelmeyeceğini görebilmekte ve bu gerçeği her platformda dile getirmektedir. Güney Türkistan’ı hayata geçirebilmek için de her türlü desteği sağlamaktadır.

ABD VERDİĞİ SÖZÜ TUTACAK MI?  

Yılların deneyimli siyasetçisi, eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in, ABD Başkanı Joe Biden'ın duyurduğu “Afganistan’dan çekiliyoruz” kararını değerlendirirken yaptığı uyarıları dikkate almak zorundayız.

Ankara’da ABD heyetiyle yapılacak görüşmeleri ve İstanbul'da yapılması planlanan Taliban toplantısını, burada alınacak kararların önemli olduğunu vurgulayan Çetin, şöyle diyor: 

"Taliban görüşmelerin ön koşulu olarak ‘yabancı ülkelerin askeri güçlerinin geri çekilmesini' öne sürdü. Onun için yabancı ülkeler, bunun gereğine yerine getirmeye çalışıyorlar. (…) Bu noktadan sonra yabancı askerlerin Afganistan'da kalmaya devam edeceğini sanmıyorum. ABD'nin bu sefer verdiği sözü yerine getireceğini tahmin ediyorum."

"…Bir kere Afganistan'ın ekonomik desteğe büyük ihtiyacı var. Taliban'ı ve diğer unsurlarıyla bütün Afgan halkı, eğer barışla birlikte günlük hayatında olumlu bir değişiklik olmadığını görürse varılacak anlaşma büyük güçlüklerle karşılaşır. İstanbul'da yapılması planlanan müzakerelerle bir anlaşmaya ulaşılırsa Afganistan'a ciddi ekonomik yardımın yapılmasının da gündeme gelmesi gerekiyor. Zaten Afgan ordusunun eğitimi için büyük bir destek ve yardım gerekiyor. ABD, bu destek ve yardımı yapacağını söyledi. Ama bundan daha önemli olan da, Afganistan'ın hibe şeklinde ciddi ekonomik desteğe ihtiyacı var. Bunun sağlanması gerekiyor. Eğer, sağlanamazsa ülkede huzur, barış ve güvenin tesis edilmesi çok çok güç."

DESTEKLER, YARDIMLAR NE OLDU?

ABD’nin, 11 Eylül 2001’deki İkiz Kuleler şoku sonrasında, "önalma doktrini"nden hareketle BM, NATO ve AB'nin desteğinde işgal ettiği ilk ülke Afganistan olmuştu.  "Potansiyel terör bataklıklığı" ilan edilen İslam Alemi’nin en önemli coğrafyalarından biri Afganistan’ın işgali sonrasında Taliban rejimi yıkılmış, Karzai başkanlığında yeni bir yönetim kurulmuştu. Büyük bir yara almış olmasına rağmen, işgalin ilk yıllarında  ülkenin doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerinde Taliban duruma hakim görünüyordu. İnsanlığın ilerde hatırlamak bile istemeyeceği bunca acı deneyime rağmen, Başkan Bush, Irak'ta olduğu gibi, Afganistan'da da zaferden söz edebilmekteydi.

Afganistan'ın bugünkü durumu içler acısı; ABD ve koalisyon güçlerinin ülkeyi işgal etmelerinin öncesinden bin beter.. Özellikle ülkenin kuzeyinde yaşayan 5.5 milyon Türk çok zorlu günler geçirmekte. İşgal altındaki Afganistan kan ağlıyordu; Afganistan tarlalarında vaadedilen demokrasi çiçekleri değil, hala afyon başakları boy vermekteydi.. Afganistan'da Rusya-ABD rekabetinin giderek derinleşmesi, ülkede radikal akımların güçlenmesine, uyuşturucu üretim ve trafiğinin kontrolden çıkmasına neden olmuştu.  

2007'de afyon ekim alanları, önceki yıllara oranla üç kat artmıştı. Dünyada tüketilen esrarın yüzde 93'ü Afganistan'da üretiliyor. Ülkenin tek geçim kaynağı "afyon ürünleri". Afganistan'ın uyuşturucu pazarının dört milyar dolarlık bir büyüklüğe sahip olduğu hesaplanıyor.  

Afganistan'daki kaotik durumun sürmesindeki en büyük etken, çöken ekonominin yanı sıra, giderek derinleşen ABD-Rusya rekabetine Çin’in ve İngiltere’nin de dahil olması.. Afganistan bugün, tamamen dış yardımlarla ayakta durabilen bir ülke.. Fakat, koalisyon güçlerinin Kabil dışında etkili olamamaları nedeniyle, yapılan yardımların kimlere, nasıl dağıtıldığı da bilinmemektedir. 2001'de, 25 milyar dolarlık 'yeniden yapılandırma yardımı' verileceği söylenmişti. 2008 yılına kadar yapılan toplam yardım yalnızca 10 milyar dolardı. 

(Buraya dikkat) Yapılan bu yardımın büyük bir bölümü de Afganistan'ın yeniden yapılandırılmasına kullanılmıyor, 'yardımı' yapan koalisyon ülkelerine geri dönmekteydi. Çünkü, yardımları akıl almaz ücretlerle koordine eden uzmanlar, yardımları 'dağıtan' taşeron firmalar Afganistan dışında, koalisyon güçlerini oluşturan ülkelerde ikamet etmektedirler.  

Bir başka çarpıcı gerçek de şu.. Afganistan halkının günlük ihtiyaçları için günlük 7 milyon dolar harcanırken, günlük askeri harcama 100 milyon dolar civarındaydı. Bu rakamlar, NATO'nun Afganistan'daki varlığının nedeninin sorgulanmasına neden olmaktaydı.  Aslında derin bir sorgulama yapmaya da gerek yoktu; dün Rusya neden Afganistan'daysa, bugün de ABD ve Çin aynı amaçla orada. Bir taraftan insan hakları, demokrasi nutukları atılıyor, diğer taraftan ülkeler, stratejik konumları ya da sahip oldukları zenginlikler nedeniyle, uluslararası hukuk ayaklar altına alınarak, aslı astarı olmayan gerekçelerle işgal ediliyorlar.  

Afgan Türklerinin Güney Türkistan bayrağı altında huzur içinde yaşamalarını diliyoruz.