I. Körfez Savaşı’yla (1991) Ortadoğu’ya çöken ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP ve GBOP) kapsamında, bölgenin demografik yapısını belli amaçlar doğrultusunda değiştirmeye yönelik operasyonlarını çok dikkatle izlemek gerekir.

Bu operasyonlar, ABD derin devleti Pentagon ile Rothschild Ailesi yörüngesindeki Evanjeliklerin yönetimdeki etkinlikleri oranında yön değiştirse de, küresel barış açısından çok tehlikeli sonuçlar üretmektedir. 

“Nil’den Fırat’a uzanan “Büyük İsrail” Yahudilerin “Kızılelma”sıdır. Yahudi kökenli Rothschild Ailesi, ABD yönetimine taşıdığı yandaşları ve İsrail’e hizmet ettiği oranda sevap kazanacağına inanmış radikal Hıristiyanların (Evanjelikler) desteği ile  “Büyük Kürdistan” görünümlü “Büyük İsrail”i hayata geçirmeye  çalışmaktadır. 

İsrail’i, Nil’den Fırat’a uzanan “Vaad Edilmiş Topraklar”a kavuşturma yolunda atılan bu adımların, sonuçta bizi de çok yakından ilgilendirdiğini hiçbir zaman unutmamamız gerekir. 

M. KEMAL SALLI

GOLAN’DAN SONRASI?

Gelelim yazımızın başlığındaki soruya.. 

Günlerdir Trump’ın kendini Savcı Müller’in takibinden kurtarmak için, BM kararlarını ayaklar altına alarak, Golan Tepeleri’ni İsrail’e peşkeş çekmesinden söz ediyoruz. Bütün İslam Alemi kuzuların sessizliğini tercih ederken biz, bu hukuksuzluğun kabul edilemez olduğunu haykırıyoruz. 

Peki, Golan Tepeleri, Türkiye, İslam ve Hıristiyan Alemi açısından ne ifade ediyor? 

Gazeteciliğin masa başında değil, alanda yapılacağının en başarılı örneklerinden biri olan Güngör Yavuzaslan’ın da işaret ettiği gibi, Golan Tepeleri bizim yabancımız olan bir coğrafya değil. 1967’deki Altı Gün Savaşı’na kadar, Suriye’nin Tatlısu ve petrol deposu olan bölgede ağırlıklı olarak Türkmenler yaşıyordu. Türklerin bölgeye gelişleri çok daha öncelere dayanır, ama Golan Tepeleri 400 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetiminde kalmıştır. 

Türkmenlerin, Dürzilerin, Arap ve Çerkezlerin birlikte yaşadıkları Golan Tepeleri’ni 1967’de işgal eden İsrail, 1981 yılında tek taraflı bir kararla kendi sınırları içine almıştır. ABD Başkanı Trump da, 25 Mart’ta Washington’ı ziyaret eden İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun huzurunda, İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki işgalini onaylayan kararı imzalamıştır. 

Hz. İsa’nın bir süre yaşadığı bölgedeki Taberiye Gölü’nün sularını kutsal saymalarından dolayı, radikal Hıristiyanların (Evanjelikler) Trump’ın kararına “sessiz onay” vermeleri beklenen bir sonuçtu. Fakat, düne kadar “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılıyız” diyen ABD başkanının BM kararlarını ayaklar altına alarak, bir işgali onaylamasını anlamak mümkün değildir. 

TÜRKMEN ELLERİ HARABEYE DÖNDÜ

I.Körfez Savaşı’yla (1991) Ortadoğu’ya çöken ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP ve GBOP) kapsamında, bölgenin demografik yapısını belli amaçlar doğrultusunda değiştirmeye yönelik operasyonlarını çok dikkatle izlemek gerekir. Yüzlerce yıllık Türk yerleşim birimleri olan Musul, Kerkük, Telafer Halep, Bayır-Bucak elleri bugün harabeye dönmüştür. 

Ortadoğu’daki yüzlerce yıllık bu Türk izlerini kimler neden siliyor? Irak’ın işgal edildiği ilk günlerde Kerkük’ün nüfus ve tapu dairelerini yağmalayıp kayıtları yakanlar/yaktıranlar neyi hedefliyordu?

Kerkük’ü, Musul’u, Telafer’i, Altın Köprü’yü, Tuzhurmatu’yu, Tazehurmatu’yu yakıp yıkan, insanları katleden, göçe zorlayan teröristler, kimin emriyle hangi amaca hizmet ediyorlardı?

Saddam’ın Halepçe’de sarin gazı kullanarak katliam yaptığı gerekçesiyle Irak’ın kuzey bölgelerinden 1milyona yakın insanı Türkiye’ye süren üst akıl, 2011’de Suriye’de estirdikleri Arap Baharı rüzgarları eşliğinde bu defa, resmi kayıtlara göre, 3.5 milyon bölge insanını Türkiye’ye sürüyorlardı.  

Bu operasyonları yapanlar, bu göçlerle bölgenin demografik yapısının olumsuz etkileneceğini, çözüm bulunması çok zor sorunlar üreteceğini bilmiyorlar mıydı? Yoksa istenen, hedeflenen bu muydu? 

Suriye’ye destursuz girenler, ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini yağmalarken, Türkiye kendisine sığınmak zorunda kalan insanları hayatta tutabilmek için 6 milyar dolar harcadı, harcamaya devam ediyor. Bu arada Suriye’nin kuzey bölgesinde bir güvenli bölge oluşturarak mültecilerin yurtlarına dönmesini sağlamaya çalışıyor. Fakat bu insani sorunun çözümü konusunda Türkiye’ye destek çıkan yok!

GOLAN’DAN SONRASI?

I.Körfez Savaşı’yla (1991) Ortadoğu’ya çöken ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP ve GBOP) kapsamında, bölgenin demografik yapısını belli amaçlar doğrultusunda değiştirmeye yönelik operasyonlarını çok dikkatle izlemek gerekir.

Bu operasyonlar, ABD derin devleti Pentagon ile Rothschild Ailesis yörüngesindeki Evanjeliklerin yönetimdeki etkinlikleri oranında yön değiştirse de, küresel barış açısından çok tehlikeli sonuçlar üretmektedir. 

“Nil’den Fırat’a uzanan “Büyük İsrail” Yahudilerin “Kızılelma”sıdır. Yahudi kökenli Rothschild Ailesi, ABD yönetimine taşıdığı yandaşları ve İsrail’e hizmet ettiği oranda sevap kazanacağına inanmış radikal Hıristiyanların (Evanjelikler) desteği ile  “Büyük Kürdistan” görünümlü “Büyük İsrail”i hayata geçirmeye çalışmaktadır.

İsrail’i, Nil’den Fırat’a uzanan “Vaad Edilmiş Topraklar”a kavuşturma yolunda atılan bu adımların, sonuçta bizi de çok yakından ilgilendirdiğini hiçbir zaman unutmamamız gerekir. 

29 Mart 2019 Cuma hutbesinin konusu Miraç’tı; sevgili Peygamberimizin İslam’ı tebliğ ederken yaşadığı sıkıntılardan söz ediliyor ve “Teselliye en çok muhtaç olduğu böyle bir zamanda Cenâb-ı Hak, Habibi'ni himaye ederek O'na İsrâ ve Miraç mucizesini lütfetti” deniyordu. 

“İsrâ, Sevgili Peygamberimizin bir gece, Mekke'deki Mescid-i Harâm'dan Kudüs'teki Mescidi Aksâ'ya yolculuğudur. Miraç ise Mescid-i Aksâ'dan en yüce makama kabulünün adıdır. (…) Miracın yüreğimizde kanayan emaneti ise Kudüs ve Mescid-i Aksâ'dır. Asırlar boyunca Müslümanların idaresi altında "barış ve selamet yurdu" olarak anılan Kudüs, bugün işgalin, zulmün, şiddetin ve acının toprağı haline getirilmiştir. İbadet özgürlüğünü hiçe sayanlar, mabet dokunulmazlığını ihlal edenler, bir yandan müminlerin Mescid-i Aksâ'da ibadet etmesine engel olmakta, diğer yandan bir cuma vakti Yeni Zelanda'da camide ibadet eden masum Müslümanları hunharca katletmektedir.”

 “Golan’dan sonrası?” sorusunun yanıtı bizim açımızdan çok önemlidir..