Dış ilişkilerde “mütekabiliyet”, esastır. Yani, başkasının kapısını kötü niyetle çalan adamın kapısı da aynı şekilde çalınır.

Bizi CAATSA kapsamına alarak, “dost ve müttefik” değil de, “düşman” olarak gören, yaptırımlar uygulayan ABD’ye, bundan böyle biz de “dost” gözü ile bakmayacağız. 

Biden da, Pompeo da Türkiye’nin elinde Batı’ya karşı güçü pazarlık kartları olduğunu biliyorlar. Türkiye-ABD ilişkileri, “Sen beni tanımıyorsan ben de seni tanımıyorum” diyecek kadar sığ değildir. Birbirimize mecbur olduğumuz pekçok konu var. Türkiye, yalnız ABD ile değil, AB ve Ortadoğu ülkeleri ile olan ilişkilerindeki gerginliği lehine çevirebilecek kadar devlet deneyimi ve gerektiğinde karşı yaptırım uygulayabilecek kadar gücü olan bir ülkedir. 

Bugünkü küresel tabloda en zorda olan ülke ABD’dir. San Amca, hasımlarını değil, dostlarını artırmak zorundadır. 

M. KEMAL SALLI

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CAATSA yaptırımlarının ilk kez bir NATO ülkesine uygulandığını belirtiyor ve haklı olarak isyan ediyor; “Bu nasıl bir ittifaktır, bu nasıl müttefikliktir? Maksat üzüm yamak değil, bağcıyı dövmektir.”

Görünürde NATO üyesi olmayan Rusya’dan S-400 Hava Savunma Sistemi aldığımız gerekçesiyle, aslında ise yörüngeden çıktığımız için, ABD tarafından dostlar listesinden çıkarılıp CAATSA üzerinden düşmanlar listesine koyulduk. Trump, Türkiye’ye yaptırımlar uygulanmasının önünü açacak olan savunma bütçesini imzalamayacağını duyurmuştu, fakat dünün CIA Başkanı, bugünün “gizli başkanı” Pompeo, önüne azil sürecine ilişkin nasıl bir dosya koyduysa, giderayak dillere düşmemek için imzayı basıverdi. 

Pentagon’un en etkin şahinlerinden biri olan Pompeo, Türkiye’yi, “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası” (CAATSA) kapsamına alarak “düşman” ilan etme operasyonunu Trump’a yaptırarak, 21 Ocak’ta başkanlık görevini devralacak olan Biden’ın yükünü hafifletmiş oldu. 

ABD’NİN AMBARGOLARINA YABANCI DEĞİLİZ

ABD’nin bu tür operasyonlarına yabancı değiliz. Birleşmiş Milletler (BM) onaylı Londra ve Zürih anlaşmalarının bize kazandırdığı garantörlük haklarına dayanarak Kıbrıs Türklerini EOKA çetelerinin katletmesini önlemek amacıyla gerçekleştirdiğimiz Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında da ABD ambargosuyla cezalandırılmıştık. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında yaşanan I. Körfez Savaşı’ndan günümüze, Karabağ Savaşı’na uzanan süreçte yaşadıklarımız, “ABD gibi bir dostun varsa, düşman aramana gerek yok” diyenleri haklı çıkarıyor. 

Obama döneminde ABD’den istediği savunma sistemlerini ve proje ortağı olduğu, parasını ödediği F-35’leri alamayan Türkiye, bu alandaki boşluğu Rusya’dan aldığı S-400 Hava Savunma Sistemi ile kapatmaya çalışmıştı. Başkan Trump bile Türkiye’yi haklı bulmuş, ABD Türkiye’nin istediği Patriotları alamadığı için Rusya’nın kapısını çalmak zorunda kaldığını belirtmişti. 

BU NASIL DOSTLUK?

Obama döneminde olduğu gibi Trump döneminde de Türkiye-ABD arasında dost ve müttefik kavramlarıyla hiç uyuşmayan ilişkiler yaşandı. ABD, I. Körfez Savaşı’nın hemen sonrasında uygulamaya koyduğu, Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatmayı hedefleyen terör kuşağından hiç vazgeçmedi. PKK terör örgütünün Suriye uzantısı olan YPG’yi, binlerce TIR dolusu silahla donatıp eğitmeye devam etti. 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye-ABD ilişkilerinin kırılma noktasıydı. Kazakistan Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in arabuluculuğu ile, uçak krizi nedeniyle kopma noktasına gelen ilişkilerini normalleştiren Türkiye, peşpeşe gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonlarıyla, sınırlarının hemen ötesindeki terör yuvalarını dağıttı. YPG Membiç’te, ABD’nin kanatlarını altına sığınmak zorunda kaldı. 

15 Temmuz sonrasında mahcup bir tavırla Ankara’yı ziyaret eden dönemin Başkan Yardımcısı, ABD’nin yeni Başkanı Biden, gözlerimizin içine baka baka, “Membiç’teki YPG Fırat’ın doğusuna çekilecek; NOKTA!” demiş, ama o nokta bir türlü konulamamıştı. 

 ABD’nin samimiyetini çeşitli zamanlarda, çeşitli olaylarda test eden Türkiye, ülkesini olası dış saldırılara karşı savunmasız bırakamazdı. Önce Çin ile bu konuda kapsamlı bir anlaşma yapmak için harekete geçti, ama Kobani olayları nedeniyle Çin seçeneğini ertelemek durumunda kaldı ve Rusya’dan S-400 Hava Savunma Sistemi almaya karar verdi. 

Önceleri Türkiye’yi haklı bulduğunu açıkça söyleyen Başkan Trump, Pompeo’nun “ricasıyla”, veto edeceğini duyurduğu Savunma Bütçe Yasası’nı bile beklemeden, Türkiye’yi “hasım” ilan eden yaptırım kararını onaylayıverdi. 

2017’de, Rusya, İran Kuzey Kore gibi ülkelere uygulanan yaptırımlara dayanak olması için ABD Kongresi tarafından kabul edilen “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) yaptırımlarını, ilk olarak, dost ve müttefiki, Kore Savaşı’ndan bu yana NATO çatısı altında kader birliği yaptığı Türkiye’ye karşı kullanıyordu. 

 5 KATIR MI, 12 SATIR MI?

Türkiye’yi resmen “hasım” ilan eden CAATSA’ya göre Trump, 12 yaptırım maddesinden en az 5’inin seçerek uygulamak zorundaydı. “40 katır mı, 40 satır mı?” gibi bir durum.. Trump’ın seçtiği yaptırımların en can sıkan tarafı Savunma Sanayii Başkanlığı’nı hedef alması:

Savunma Sanayii Başkanlığı’na (SSB) her türlü ihracat lisansının yasaklanıyor.

SSB’ye ABD finans kurumları tarafından verilen 10 milyon üstündeki krediler 1 yıl süreyle donduruluyor.

SSB’ye ve ABD Export-Import Bank destekleri kaldırılıyor.

ABD’nin tarafı olduğu uluslararası finans kurumlarının SSB’ye finans sağlanması engelleniyor.

S-400 alım sürecine dahil olmuş olan SSB yetkililerinden İsmail Demir, Faruk Yiğit, Serhat Gençoğlu, ve M. Alper Deniz’in ABD’de mal edinmeleri, ülkeye giriş çıkışları engellenmiş oluyor. Bu sayılan isimlerin ABD’de mal edinme gibi bir heveslerinin olacağını sanmıyoruz.

GÖRÜNÜRDEKİ GEREKÇE S-400, AMA…

Türkiye’ye yaptırım uygulama kararının görünürdeki gerekçesi Rusya’dan S-400 Hava Savunma Sistemi satın alması ve Sinop sahillerinde denemesiydi. ABD’yi rahatız eden asıl neden ise, Türkiye’nin Amerika’nın yörüngesinden çıkıyor olmasıydı. 

ABD’nin oluşturmaya çalıştığı, Irak ve Suriye’den Akdeniz’e uzanacak  sözde Kürdistan görünümlü garnizon devlete Rusya ile İran ile birlikte karşı çıkan, “Doğu Akdeniz’in derinliklerindeki doğalgaz servetinde benim de hakkım var” diyerek sismik araştırma ve sondajlar yapan, Libya ile Deniz Yetki Alanları Anlaşması imzalayarak, Afrika’dan Anadolu’ya uzanan bir set oluşturan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC), Katar’da, Somali’de, Nijer’de askeri üsler kuran, Yeni İpekyolu’nu hayata geçirerek ABD’nin en büyük hasmı durumuna gelen Çin’in, Pekin’den Londra’ya uzanan İpek Demiryolu’na en önemli geçidi sağlayan, ABD’den habersiz İHA’lar, SİHAlar, tanklar, helikopterler üreten Türkiye mutlaka CAATSA kapsamına alınıp frenlenmeliydi. 

Türkiye’nin giderek etkinleşen bölgesel güç olarak öne çıkması Pentagon şahinlerini çok rahatsız ediyordu. Bu rahatsızlık, geçen ay 7 ülkeye veda ziyareti yapan CIA eski Başkanı, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Paris’te basına yaptığı açıklamada açıkça görülmekteydi. Pentagon’un Türkiye’nin ataklarından duyduğu rahatsızlığı şöyle dile getiriyordu Pompeo: “Türkiye’nin askeri kapasitesini artan şekilde kullanması bizi kaygılandırıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tür eylemlerinin halkının yararına olmadığını anlatmak için, Avrupa ile çalışılması gerekiyor.” Benzer sözleri, 21 Ocak’ta başkanlık görevini devralacak Biden’dan da duymuştuk.  

Pompeo’nun Paris’teki Türkiye karşıtı söylemi Fransa ile Yunanistan’ı çok umutlandırmıştı, ama 10 Aralık’ta yapılan Avrupa Liderler Zirvesi’nden bu iki ülkeyi mutlu edecek bir yaptırım kararı çıkmamıştı. Pompeo da bu sonuçtan mutlu olmamıştı ve Trump’a baskı yaparak, Savunma Bütçe Yasası’nı beklemeden Türkiye’nin CAATSA kapsamına alınmasına onay vermesini sağlamıştı. Trump’ın bu imzasıyla, o güne kadar “dost ve müttefik” olan Türkiye Kuzey Kore, Rusya, İran ve Çin ile birlikte  “ABD’nin hasımları” listesine dahil ediliyordu. 

YAPTIRIMLARIN SİYASİ VE EKONOMİK SONUÇLARI VE TÜRKİYE’NİN HAKLARI

Türkiye CAATSA yaptırımlarına yabancı değil. 1974’te, Kıbrıs Barış Harekatı yaptığımız gerekçesiyle de cezalandırılmıştık. O nedenle, Karabağ zaferini iki kardeş ülke olarak Bakü’de, tarihi Azadlık Meydanı’nda düzenlenen görkemli törenle kutlarken, Türkiye’nin merakla beklediği iki haber vardı. Birincisi 10 Aralık’ta Brüksel’de yapılan AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye’ye ilişkin nasıl bir karar alınacağı, ikincisi de, ABD Başkanı Trump’ın, Türkiye’ye yönelik yaptırımlar içeren önlemler paketine ilişkin kararıydı. İlkinde, Fransa, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) bütün çabalarına rağmen, zirveden Türkiye hakkında yaptırım kararı çıkmadı. Merkel, üreteceği olumsuz sonuçları dikkate alarak, konunun Mart’taki zirvede yeniden ele alınmasına karar verdi. 

İkincisinde ise Trump, giderayak, Türkiye’nin iyimser beklentilerini dikkate almadan, Türkiye’ye yaptırım öngören tedbir paketini imzaladı. Daha önce Türkiye’ye yaptırımı da öngören 740 milyar dolarlık savunma bütçesine onay vermeyeceğini belirten Trump ne olduysa karar değiştirdi ve Türkiye’ye S-400 hava savunma sistemi aldığı için yaptırım uygulanmasını öngören tedbir paketini imzaladığını duyurdu.

Şimdi, Türkiye’yi CAATSA kapsamına alarak “düşman” ilan eden ABD’nin, yeni Başkan Biden döneminde, eski müttefikine ne tür yaptırımlar uygulayacağı merak ediliyor.  

DIŞ İLİŞKİLERDE “MÜTEKABİLİYET” ESASTIR

Dış ilişkilerde “mütekabiliyet”, esastır. Yani, başkasının kapısını kötü niyetle çalan adamın kapısı da aynı şekilde çalınır.

Bizi CAATSA kapsamına alarak, “dost ve müttefik” değil de, “düşman” olarak gören, yaptırımlar uygulayan ABD’ye, bundan böyle biz de “dost” gözü ile bakmayacağız.

Biden da, Pompeo da Türkiye’nin elinde Batı’ya karşı güçü pazarlık kartları olduğunu biliyorlar. Türkiye-ABD ilişkileri, “Sen beni tanımıyorsan ben de seni tanımıyorum” diyecek kadar sığ değildir. Birbirimize mecbur olduğumuz pekçok konu var. Türkiye, yalnız ABD ile değil, AB ve Ortadoğu ülkeleri ile olan ilişkilerindeki gerginliği lehine çevirebilecek kadar devlet deneyimi ve gerektiğinde karşı yaptırım uygulayabilecek kadar gücü olan bir ülkedir. 

Bugünkü küresel tabloda en zorda olan ülke ABD’dir. San Amca,  hasımlarını değil, dostlarını artırmak zorundadır.