Türkiye ve Türk Dünyası açısından yanıtı en çok merak edilen soru, Afganistan’ın geleceğidir. Afganistan’ın bütünüyle Taliban’ın kontrolüne geçmesiyle Adriyatik’ten Çin Denizi’ne uzanan Türk kültür iklimi coğrafyasının Balkanlar, Türkiye ve Ortadoğu’dan oluşan batı kanadıyla, doğu kanadını oluşturan uluğ Türkistan arasındaki en önemli halka Taliban’ın kontrolüne geçmiştir. 

ABD’nin çekilme kararını açıklamasının hemen ardından başlayan Türkiye’ye yönelik göç dalgaları, Afganistan’ın Suriyeleşmekte olduğunun habercisiydi. Afganistan’dan akmaya başlayan bu göç dalgaları Türkiye’yi her yönden çok yoracaktır.

Afganistan, jeostartejik konumu, tarihi ve kültürel bağlarımız nedeniyle, kolayca görmezden gelebileceğimiz bir ülke değildir. Devlet Bahçeli’nin, “Askerlerimizi Afganistan’dan çekemeyiz” çıkışını bu bağlarımız açısından değerlendirmek gerekir. ABD Başkanı Biden gibi, “Afganistan’ın geleceği için savaşamayız” diyemiyoruz. 

Afganistan konusu, Türkiye açısından gerçekten zorlu bir sınav olacaktır.

70-80 bin kişilik bir terör örgütü, Biden’ı anlatımıyla, “trilyonlarca dolar harcanarak eğitilip donatılan 300 bin kişilik bir orduyu” yenerek Afganistan’ın tamamını kontrolü altına aldı. 300 bin kişilik Afgan ordusu hiçbir bölgede Taliban’a karşı direnmedi. Motosikletli Taliban güçleri, yöneldiği bütün kentleri hiç çatışmadan ele geçirdi. Taliban komutanları Kabil’deki başkanlık sarayına yerleştiler.

 Ülkenin Cumhurbaşkanı Eşref Gani Tacikistan’a kaçarken, Afganistan Türklerinin lideri konumundaki Raşit Dostum da Özbekistan’a sığınmak durumunda kaldı. Afganistan karanlıklara gömüldü. Afganistan’ı nasıl bir geleceğin beklediğini kestirmek kolay değil. Emperyalist ülkeler, hedeflerinin sömürü olmasından dolayı, işgal ettikleri ülkelerin maddi manevi değerlerini talan ettikten sonra oraları, bir gün yine dönebilmek umuduyla, sürekli kaos üretecek bir bataklığa dönüştürürler. O nedenle, emperyalistlerin işgalini yaşamış ülkeler, yalnız bölünmekle kalmazlar, bir felaketten diğerine sürüklenip dururlar. 

Yorumcular, Taliban’ın Afganistan’ı bütünüyle kontrolü altına almasını “ABD’nin yenilgisi” ya da “ABD’nin 2. Wietnam’ı” olarak değerlendiriyorlar. 

ABD, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından, 1. Körfez Savaşı’yla uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’yle (BOP) başlattığı, 2001’deki İkiz Kuleler’in vurulması şokuyla hızlandırdığı yeni bir dünya düzeni kurma operasyonları sürecinde, bölgemizde milyonlarca masum insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştu. 

Milyonlarca masum insanın hayatlarını kaybetmesinden sorumlu tuttukları ABD’nin Afganistan’daki yenilgisinden, çekilme kararı almasından memnuniyet duymuş olabilirler. Fakat, Afganistan’ın bütünüyle Taliban’ın kontrolüne geçmesiyle oluşan tablodan bizim ve “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” uzanan Türk kültür ikliminde yaşayan kardeş ülkelerin memnuniyet duymaları mümkün değildir. Hangi açıdan bakarsak bakalım, oluşan “Taliban Afganistanı” tablosu, Türk Dünyası açısından bir hüzün tablosudur. 

Gazneli Mahmut’un yadigarı Gazne’yi Ali Şir Nevai’nin yadigarı Herat’ı, kutsal Mezar-ı  Şerif’i, ülkeyi Asya coğrafyasına bağlayan en büyük kentlerden biri olan Kunduz’u koruyamamış olmanın hüznü, tarihi bir gerçek olarak bizi her zaman üzecektir. Özal döneminde, ülkenin kuzey bölgesinde Azadbeg ya da Raşit Dostum yönetiminde “Güney Türkistan” adlı bir Türk devleti kurma girişimimizin nedeni, bu hüzünlü tablonun oluşmasını engellemekti. Düne kadar Afganistan Türkleri ve liderleri konumundaki Raşit Dostum , “Güney Türkistan”ı hayata geçirebilme umutlarını kaybetmemişlerdi. Evinin Taliban güçlerinin eline geçmesi üzerine Raşit Dostum’un Özbekistan’a sığınmak zorunda kalması, Afganistan Türkleri açısından çok karanlık günlerin başlaması demektir. 

“Paşam, senin yaptığın yenilikleri aynen ben de ülkemde aynen uygulayacağım” diyen Afganistan Kralı Emanullah Han’a, “Herşeyden önce güçlü bir ordu kurmalısınız” öğüdü veren Gazi Mustafa Kemal’i bir kez daha rahmet ve saygıyla anıyoruz. 

YENİ BİR KÜRESEL GÜCÜN, TÜRK BİRLİĞİ’NİN OLUŞMASI İSTENMİYORDU

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında bağımsızlıklarına kavuşan kardeş ülkelerin biraraya gelerek oluşturdukları tablo, kendilerinden başka bir küresel gücün oluşmasını istemeyen küresel aktörleri rahatsız eden bir tabloydu. O nedenle, Afganistan’da bir Türk devletinin kurulmasına yalnız ABD’nin değil, bütün bölgesel ve küresel aktörler karşı çıkmışlar engellemişlerdir. Çünkü, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” uzanan Türk iklim kuşağı yeni bir oluşum değildi, başlangıcı yüzyıllar, hatta bin yıllar öncesine dayanıyordu. Bu kuşağın en önemli, en deneyimli halkalarından biri de, Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’ydi. Bu nedenle, Hindistan’daki Babür İmparatorluğu’ndan başlayarak, Osmanlı İmparatorluğu’nu tarih sahnesinden silen ve kendilerinden başka bir güç dengesi oluşmasını istemeyen emperyalistlerin hedefinde olan bir ülkeydi Türkiye Cumhuriyeti. Tarihi ve kültürel bağlarını kazandırdığı stratejik derinliği ile, jeostratejik konumuyla “çıban başı” bir ülkeydi Türkiye Cumhuriyeti.

11 Eylül 2001’deki İkiz Kuleler’in vurulması şoku sonrasında, “G.W. Bush’un “Haçlı Seferleri başladı!” sevinç çığlıkları eşliğinde, Afganistan ve Irak’ın işgaliyle hayata geçirilmeye başlanan BOP’un en önemli hedeflerinden biri de, Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatarak Akdeniz’e uzanacak “Büyük Kürdistan” görünümlü bir “Büyük İsrail” kurmaktı. Milyonlarca masum insanın IŞİD/DEAŞ eliyle katledilmesinin, sürülmesinin nedeni, bu devlet için gerekli olan demografik yapının oluşturulmasıydı. 

Kazakistan Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in, uçak krizi nedeniyle kopma noktasına gelen Türkiye-Rusya ilişkilerini normalleştirme girişimi sonrasında Türkiye’nin, 15 Temmuz savrulmasına rağmen, peşpeşe gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonları ABD’li Evanjeliklerin düşledikleri ve kutsal anlamlar yükledikleri terör devletinin kurulmasına izin vermemişti. 

Bu süreçte Türkiye’nin Rusya ve İran ile oluşturduğu Astana Süreci ortaklığının rolünü de unutmamak gerekir. Türkiye, 15 Temmuz savrulması sonrasında mahcup bir tavırla Ankara’yı ziyaret eden Biden’ın, “YPG Membiç’te Fırat’ın doğusuna çekilecek. Nokta!” sözünü tutmaması üzerine, NATO üyesi olmayan Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri almak zorunda kalmış ve yeni güvenlik şemsiyesi oluşturma arayışları başlatmıştı. 

SORULAR VE AFGANİSTAN’DAKİ SURİYE

Afganistan yönetiminin Taliban ile yaptığı anlaşmaya göre ülkeyi, 6 ay için, Karzai döneminin İçişleri Bakanı Ali Ahmet Celili’nin oluşturacağı hükümetin yöneteceği konuşuluyor. Bu süreçte Taliban yeni bir imajla uluslararası kabul görmeyi mi seçecek, yoksa kendini dünyadan soyutlayan “yasalarını” uygulamakta ısrar mı edecek? 

Taliban’ın ülkeyi kontrolü altına almasından ve Afganistan İslam Emirliği’ni ilan etmesinden Pakistan, Hindistan ve İran gibi bölge ülkeleri ne yönde, nasıl etkilenecekler? 

ABD’nin çekilme kararıyla oluşturduğu otorite boşluğunu, Taliban aracılığı ile ülkenin madenlerine el koymuş ve Yeni İpekyolu’na yeni bir güzergah açma çabasında olan Çin mi, yoksa Afganistan’ı hala arka bahçesi olarak gören Rusya mı dolduracaktır?

AFGANİSTAN SURİYELEŞİRKEN…

Türkiye ve Türk Dünyası açısından yanıtı en çok merak edilen soru, Afganistan’ın geleceğidir. Afganistan’ın bütünüyle Taliban’ın kontrolüne geçmesiyle Adriyatik’ten Çin Denizi’ne uzanan Türk kültür iklimi coğrafyasının Balkanlar, Türkiye ve Ortadoğu’dan oluşan batı kanadıyla, doğu kanadını oluşturan uluğ Türkistan arasındaki en önemli halkanın Taliban’ın kontrolüne geçmiştir. 

ABD’nin çekilme kararını açıklamasının hemen ardından başlayan Türkiye’ye yönelik göç dalgaları, Afganistan’ın Suriyeleşmekte olduğunun habercisiydi. Afganistan’dan akmaya başlayan bu göç dalgaları Türkiye’yi her yönden çok yoracaktır.

Afganistan, jeostartejik konumu, tarihi ve kültürel bağlarımız nedeniyle, kolayca görmezden gelebileceğimiz bir ülke değildir. Devlet Bahçeli’nin, “Askerlerimizi Afganistan’dan çekemeyiz” çıkışını bu bağlarımız açısından değerlendirmek gerekir. Taliban’ın kontrolüne geçen Afganistan’ın üreteceği sorunlara Türkiye’nin ilgisiz kalması mümkün değildir; çünkü sorunlar akın akın üstümüze gelmektedir. Afganistan giderek Suriyeleşmektedir. Afganistan’daki gelişmelere ilgisiz kalmamız mümkün değildir. Ülkenin kontrolünü ele geçiren Taliban yönetimiyle hem Katar, hem de Pakistan üzerinden görüşmeler sürdürülmektedir. Kabil’deki istihbaratçılarımız da Taliban yöneticileriyle doğrudan görüşebiliyorlar. ABD Başkanı Biden gibi, “Afganistan’ın geleceği için savaşamayız” diyemiyoruz. 

Afganistan konusu, Türkiye açısından gerçekten zorlu bir sınav olacaktır.