ABD’nin desteği ile gerçekleşen 3. Gazze Savaşı sonrasında 7 Kasım’da Gazze, 9 Aralık’ta da Kudüs İngilizlerin eline geçmişti.

Enver Paşa, ABD’nin arka plandan destek verdiği Osmanlı ile İngiltere arasında gerçekleşen 3. Gazze Savaşı öncesinde, “Çok gizli” kaydıyla Osmanlı Hükümeti’ne ulaştırdığı 8 Ekim 1917 tarihli istihbarat raporunda, “Amerika ile savaşıyoruz” diyordu. Enver Paşa’nın bu tarihi raporu, Osmanlı arşivinde, “Başkumandanlık Şube-2/747420 No:8280” olarak kayıtlıdır.

Peşpeşe gerçekleştirdiğimiz Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla Suriye’de, Fırat’ın batısında yuvalanmış terör yuvarını büyük ölçüde dağıtmıştık. Biz Suriye’nin kuzey bölgelerinde etkinliğimizi artırmamız PKK terör örgütünün devamı olan YPG’yi binlerce TIR dolusu silahla donatıp ordulaştıran ABD tedirgin olmaya başladı. 

Güney sınırlarımızın güvenliğini sağlamak için Patriot bataryaları istediğimizde, “NATO’nun şemsiyesi altındasınız” deniyor, isteklerimiz savsaklanıyordu. “Fırat’ın batısından sonra hedefimiz Fırat’ın doğusundaki terör yuvaları” dediğimizde, “Sınırı geçerseniz, ekonominizi mahvederiz” tehdidiyle karşılaştık. Rusya’da S-400 hava savunma sistemi almaya karar verdiğimizde, proje ortağı olduğumuz, önemli parçalarını ürettiğimiz F-35 savaş uçaklarımızın verilmeyeceği ve bundan böyle de pilotlarımıza F-35’leri kullanma eğitimi verilmeyeceği “müjdelendi”. ABD Savunma Bakanı Vekili Patrick Shanahan, Türk pilotlarının eğitilmesinin durdurulması dahil, Türkiye’nin F-35 programına katılımına ilişkin 31 Temmuz itibariyle atılacak bir dizi adımın Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a mektupla bildirildiğini açıkladı. Shanahan’ın mektubu, “2019 model Johnson mektubu” olarak değerlendiriliyor.  

NELER OLUYOR, ABD NE YAPMAK İSTİYOR?

Yazılarımızda, gelişmelerin perde arkasındaki dinamikleri görebilmek için, fotoğrafın bütününü görebilmenin önemini vurguluyoruz ve okuyucularımıza, gelişmelere ilişkin derleyebildiğimiz kulis bilgilerini aktarmaya çalışıyoruz. 

Son zamanlarda küresel çapta yaşanan hareketliliğin nedenlerini irdelediğimiz yazılarda ABD ile Çin ve destekçileri arasında yaşanmakta olan mücadelenin arka planınında yaşananları aktarmaya çalışıyoruz. Çünkü, ilk bakışta yerel gibi algılanan pekçok olayın arka planında, ABD ile Çin arasında, Yeni İpek Yolu bağlamında yaşanan amansız çekişme yatmaktadır. 

Çin, Rothschildlerin önerileri ve maddi desteği ile büyük ölçüde hayata geçirdiği Yeni İpek Yolu ağlarıyla ABD’nin korkulu rüyası haline gelmiştir. ABD’nin, Başkan Trump’ın “Suriye’den çekiliyoruz” tweetleri sonrasında Afganistan ve İran’a yönelmesi, Türkiye’yi Balkanlardan, Ege ve Akdeniz dahil, güney ve batı sınırları boyunca kuşatma çabaları, Astana Süreci’ni dinamitleme hamleleri aslıda, Çin’in bir küresel güç olarak yükselmesinin önünü kesme girişimleridir. Çünkü, üç kıtayı ve 65 ülkeyi birbirine bağlayacak olan Yeni İpek Yolu’nu Avrupa’ya ulaştıran en önemli kavşaklar İran ve Türkiye coğrafyalarıdır. Türkiye coğrafyası, ayrıca, Avrupa ülkelerini Rus doğalgazına bağımlı olmaktan kurtaracak boru hatları için de çok önemli bir geçittir. Bütün bu nedenlerden dolayı Türkiye, İran gibi, ABD’nin birincil hedef coğrafyasıdır. 

Bu arada ABD, Çin’in Yeni İpek Yolu’nu İran ve Türkiye üzerinden kontrolü altına almaya soyunmuşken, bazı tarihi dosyaları da gündeme getirip sonuca bağlamak istemektedir. Bu da, İran ve Türkiye’nin “kontrol altına alınması” demek oluyor. Yani ABD’nin, Türkiye’ye ilişkin çok önemli bazı hesapları vardır ve 15 Temmuz sonrasında bunu artık gizleme gereği de duymamaktadır. 

ABD KENDİNE GEL!

4 Nisan 2019 tarihli yazımızda, bunca yıllık dostumuz ve müttefikimiz ABD’nin tutumuna “ABD Kendine Gel” başlığı ile isyan etmişiz:

“ABD’nin, proje ortağı olduğu ve parasını ödediği F-35’leri vermeyerek, Batı savunma sisteminin en güçlü ortağı Türkiye’yi savunma konusunda zorda bırakmasının dostluk çerçevesinde bir açıklaması var mıdır?  Güney sınırlarımıza konuşlandırılmış Patriot füzelerini “yazılım yenilenmesi” gerekçesiyle söküp giden, Türkiye’yi, Suriye’den gelebilecek füze saldırılarına karşı Doğu Akdeniz’deki ABD Donanması’nın kullandığı  “Aegis Savaş Sistemi”ne emanet eden ve bunca yıllık müttefikini, NATO ortağını S-400 füzelerini almaya mecbur eden kimdi?  ABD, Türkiye’yi zorda bırakarak hedefine varamazsın, kendine gel!”

ABD’nin, bunca yıllık dostu, müttefiki ve de stratejik ortağı Türkiye’ye ilişkin herhangi bir hesabı olabileceğine inanmak istemeyenler, İran sınırından başlayarak, Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinden, Akdeniz ve Ege Denizi üzerinden Balkanlara uzanan çevrelemenin nedenini sorgulamalıdırlar. Suriye’nin kuzey bölgesinde bunca hazırlık, üsler, havaalanları, PKK/YPG’nin ordulaştırılması, Arap NATO’su kurma girişimleri, Akdeniz’deki savaş gemileri, adalardaki füze rampaları, Türk donanmasını imha konulu askeri tatbikatlar, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’daki bunca yığınak,  yalnızca, Çin’in Yeni İpek Yolu’nun önünü kesmek için midir? 

Yerli ve milli savunma sanayii konusundaki atılımlarımıza karşı çıkmalarının, “tank, tüfek, füze, gemi, insansız hava araçları üretmeyin, yerli yazılımlar geliştirmeyin” demelerinin bir nedeni olmalı.

“DÜNYA YENİDEN KURULUR, TÜRKİYE YERİNİ BULUR”

Pentagon şahinleri ısrarla, “Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri almayın, Patriot verelim” diyorlar. S-400 füzelerinin menzili, Türkiye’den Mısır’a kadar uzanıyor. Türkiye, Rusya’dan alacağı S-400’leri güney sınırları boyunca sıralayınca, Akdeniz’de dolaşan bütün savaş gemileri için tehdit oluşturacak. Ortadoğu semalarında uçacak her kuş, kanat çırpabilmek için Türkiye’den izin istemek zorunda kalacak. O nedenle, Türkiye, “Kararlıyım, S-400 hava savunma sistemini alacağım” dedikçe, “Biz de F-35’leri vermiyoruz, pilotlarınızı da eğitmiyoruz. S-400 konusunda ısrarcı olursanız, NATO yaptırımlarıyla karşı karşıya kalacaksınız” diyorlar. Askeri otoriteler, “S-400’ler daha önemli, çünkü F-35’ler hem pahalı hem de hantal” diyorlar. 

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli kararlarından birini vermek durumunda. “Dünya yeniden kurulur, Türkiye yerini bulur” isyanını yeniden yaşamaktayız. 

Türkiye, bunca yıl kader birliği yaptığı batılı müttefikleri tarafından tehdit edilmekte, 15 Temmuz gibi, sonuçta hiç de hayrımıza olmayan uygulamalar çerçevesinde kontrol altına alınmak istenmekte, kendini korumaya yönelik hava savunma sistemi kurma, yerli ve milli üretim yapma girişimleri sabote edilmektedir. Türkiye kendisini güney sınırları boyunca kuşatacak, Ortadoğu coğrafyasından, Akdeniz’den soyutlayacak girişimlere karşı çıktıkça, “Ortadoğu’nun parsellenmesinde, Akdeniz’in derinliklerindeki servetin paylaşımında Türkiye’nin de, KKTC’nin de söz hakkı var” dedikçe, döviz fiyatları dalgalandırılarak, Türkiye’nin ekonomisi çıkmaza sürüklenmek istenmektedir. 

“ABD Kendine Gel!” isyanımızın devamında şöyle demişiz:

 “Türkiye ile, ABD’nin tüm yurtdışı operasyonlarında vurucu güç olarak kullandığı NATO arasındaki sürtüşme, S-400’lerden çok önce, 1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’ten geçmemesiyle başlamış, 2011’deki Suriye krizi sürecinde giderek derinleşmişti.  NATO o günlerden beri Türkiye’yi ittifakın dışına savurma planları yapıyor. Mesela, NATO’nun Afrika’nın orta yerinde, 8 ülkenin katılımıyla gerçekleştirdiği üç haftalık tatbikatta hangi ülkenin deforme edilmiş haritasının kullanıldığı biliniyor. Haritayı sosyal medya hesabından sızdıran Fransız generalin akibeti bilinmese de, deforme edilmiş haritanın Türkiye haritasına çok benzediği artık sır değil. Tatbikatın konusu da, Libya ve Suriye gibi iç savaşa, kaosa sürüklenen bir dost ülkenin NATO tarafından ‘kurtarılması’ydı.  

Yeni Zelanda’da Müslüman katliamı yapan Avustralya doğumlu, İskoç kökenli caninin silahı üzerindeki yazılardan ve 74 sayfalık manifesto üzerinden Türkiye’ye verilen verilen mesajları vasat eğitim görmüş bir gencin yazdığına inanmak mümkün mü?  ABD’nin sivil darbe ile kotrolü altına almaya çalıştığı Venezuela üzerinden, Çin ve Rusya’nın yanı sıra, Türkiye’yi de hedef alan mesajları bir dost seslenişi sayılabilir mi?  

ABD, Türkiye’yi zorda bırakarak hedefine varamazsın, kendine gel!”

“ÇANAKKALE, YENİDEN…”

Gelişmelerden, ABD’nin iki yüzü davranışlarından bunaldığımız günlerde sözü, “Çanakkale Yeniden” noktasına taşımışız: 

“Yeni bir dünya düzeni kurulurken, Osmanlı’nın Ortadoğu’daki mirası paylaşılırken, Türkiye bütün bu gelişmelere sessiz kalamazdı.  Kalmıyor.  Toprak bütünlüğümüzü hedef alan terör yuvalarını dağıtmak için gerçekleştirdiğimiz Zeytin Dalı operasyonunda şehitler veriyoruz.  İçimiz yanıyor.  Bölgemizde, Ortadoğu merkezli bir küresel paylaşım savaşı yaşanırken bu gelişmelere seyirci kalmanın bedeli çok ağır olurdu. “Yedi düvele karşı” yeni bir Çanakkale savaşını göze almak zorunda kaldık.  Evet, Çanakkale Savaşı, yeniden..” (2 Mart 2018)

 “ABD İLE SAVAŞIYORUZ”

Tarihte yarım kalmış bazı hain planların, Türk’ü Balkanlar’dan, Akdeniz ve Ortadoğu’dan, Kafkasya’dan özetle tarih sahnesinden silmeyi hedefleyen heveslerin yeniden gündeme taşındığı bir süreci yaşamaktayız. ABD ile dalaşmamızın başlangıç tarihi de yeni değil; NATO’dan çok önceleri başlamış. Yazımızın başlığındaki “ABD ile savaşıyoruz” ifadeleri de Osmanlı’nın ünlü paşalarından Enver Paşa’ya ait. 

Enver Paşa, ABD’nin arka plandan destek verdiği Osmanlı ile İngiltere arasında gerçekleşen 3. Gazze Savaşı öncesinde, “Çok gizli” kaydıyla Osmanlı Hükümeti’ne ulaştırdığı 8 Ekim 1917 tarihli istihbarat raporunda, “Amerika ile savaşıyoruz” diyordu. Tarihçi Cezmi Yurtsever’in ortaya çıkardığı çok gizli rapor, Osmanlı arşivinde, “Başkumandanlık Şube-2/747420 No:8280” olarak kayıtlı. Şöyle deniyor raporda:

Dışişleri Bakanlığı’na,

Filistin’de Yahudi devleti kurulmasına dair.

Devletli Efendim Hazretleri,

Amerika Birleşik Devletleri Reisi Wilson’ın 17.09.1917 tarihli İsviçre  gazetelerine gönderilen telgrafların içinde yazılı olanlara bakılırsa, işbaşındaki Rusya Hükümeti’ne hususi bir mektup yazıp, Filistin’de bir Yahudi Hükümeti tesisi kararlaştırılmış olup, amaçlarının gerçekleşmesi için çalışılacağı, Rusya’nın dahi yardımda bulunması istendiği Bern Ateşemiliterliği’nden bildirilmiştir. 

Bu konuda bilgi sahibi olunması.. 8 Kasım 1917

Osmanlı Ordular Başkumandan Vekili Enver”

Osmanlı ile ABD’nin Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması konusunda savaş haline olduğu, Viyana Büyükelçisi Hüseyin Hilmi Paşa’nın 18 Kasım 1917 tarihli “çok gizli” kaydıyla gönderdiği raporda da doğrulanıyor:

“Filistin’in bağımsız bir hükümet şekline dönüştürülerek, idaresinin Musevilere verilmesi Amerikan Reisicumhuru tarafından Siyonistlere söz verilmiştir. İngiltere Hükümeti’nin bu sözlere katıldığı Viyana’da gizlice toplanan Siyonist komitesinin Amerika ve İngiltere siyonistlerinden gelen raporlardan öğrenildi. 

İngiltere Dışişleri Bakanı Balfur tarafından Lord Rothschild’e gönderilip hemen her memleketin basınına verilen 7 Kasım 1917 tarihli mektubun içinde yazılı olanlar, adı geçen topraklarda (Filistin’de) bir İsrail Hükümeti kurulması İngiltere’nin kesin kararıdır. 17 Kasım 1917 Viyana Büyükelçisi Hüseyin Hilmi”

ABD’nin desteği ile gerçekleşen 3. Gazze Savaşı sonrasında 7 Kasım’da Gazze, 9 Aralık’ta da Kudüs İngilizlerin eline geçmişti. Gazze Savaşı’nda şehit ola 25 bin askerimizin toplu mezarlarının fotoğraflanma işlemi de Kudüs’teki Amerikalı elemanlar tarafından gerçekleştirildi ve çekilen fotoğraflar ABD Kongresi Kütüphanesi’nde arşivlendi. 

Hatırlanacağı gibi, ABD Başkanı Wilson‘ın adıyla anlan ve “Türklerin idaresi altında yaşayan milletler kurtarılacak. Batı medeniyetine yabancı olan Osmanlı Avrupa’dan mehemehal atılacaktır” diyen Wilson Prensipleri de, 8 Ocak 1918’de ilan edilmişti. 

Osmanlı Orduları Başkomutan Vekili Enver Paşa, yüzyıl önce, 3. Gazze Savaşı’nın sona erdiği gün (8 Ekim 1917) Dışişleri Bakanlığı’na “çok gizli” kaydıyla gönderdiği istihbarat raporunda, “ABD ile savaşıyoruz” diyordu.  

Demek ki, yüzyıl önce günün koşulları uyarınca rafa kaldırılan dosyalar yeniden işleme konuluyor. “Ne yani, Irak, Suriye yüzünden Amerika’ya savaş mı açacağız?” diyenlere duyurulur..