İnandıklarımız, itikatımız, ilahileştirdiklerimiz var, bahsi geçen kavramlara inanmayıp, yine de inanmayarak inandıklarımız. İnanmadan insan olur mu, olmaz, insanın yaratılışına aykırı, inanmak gerek. İnanç sahibi olmak bize sunulan gerçekleri defaten okumak, anlamak, dinlemek, algılamak gerek. Yeter mi, tabi ki yetmez, okumak, anlamak, görmek, mana çıkarmak gerek. İnsanın yaşam süresi boyunca vazgeçmeyeceği ana eylemi. Başlığımızda vurgu yaptık, geldiğimiz alamet, denk geldiğimiz süreç toplamını bilmediğimiz büyük, çok büyük sürecin bir noktası, zerresi.

Bize ikram edilen bir bardak çay için teşekkür ediyoruz, etmeliyiz de. İkram edilen çayı da keyfine vararak içmek, küçücük keyfe ulaşma gayretinde olmamız gibi. Hayatın için de olmak, kendi irademiz dışın da ki gerçeğimiz, diğeri ise ölüm. İnsan aklıyla yaşam süresi boyunca ne uğraşlar da olursa olsun doğum ve ölüm gerçeğini aklı için de çözümleyemez, benim kanaatim bu.

Benim bir inancım var, her insanın da inancı var, olmalı da, bazıları inançsız olduklarını söyleseler de, inançsız olmaya inanıyorlar. Vurgum inançlar üzerine değil, kendimi bu konu da ahkam verecek yeterlilikte de görmem. Alamette devam eden yaşam sürecimizde, mutlu olmak adına neden aktif, atak değiliz. Kıyamete gideceğimiz de kesin, yaşam sürecimiz için de ya da çok sonrasın da. Felsefe bilimi ve felsefeciler, bilim adamları, ilahiyatçılar açıklama yapıyorlar, insan inanmakta istiyor ama hepsi konusun da uzman, yetkinler, neden farklı farklı, hatta bir birlerine dahi tezat şeyler söylerler ki.

Yaşam bize ‘’MUTLU’’ olmayı dayatan bir sunum içerisin de,anlayabilene ‘’AŞK’’ olsun. Mutlu olmanın yollarını aramak, bulmak yerine, mutlu olmamak için ne çok sebepler buluyor, üretiyoruz. Mutlu olmak çokta ulaşılmaz değil, aleni ve çokça var. Çağın somut materyalleri dışın da baksak, görsek, her anda mutlu olmak mümkün gibi. Kar yağışını pür dikkat izlemek mesela, dakikalarca izlemek. Kar yağarken sadece gözümüzün açısı dahilin de olan alan da dahi binlerce kar tanesi programı dahilin de toprağa ulaşıyor, yere düşüyor. Kar yağarken bir kar tanesinin diğeriyle birleşip daha ağır olması, iki, üç, beş olmadan, ahenk halinden hiç çıkmadan yağması. Mutlu olmak için neyi bekliyoruz, anlayamadım, son telefon modelinin yeni çıkan versiyonunu satın almak mı. Tüketmek, yeniye sahip olmak, burada da yadırganacak bir hal yok. Mutlu olmaya sebep mi, bu tartışılır. On yıl önce sahip olmak için hayaller kurduğumuz, yardımlar talep ettiğimiz, destekler aldığımız bir meta günümüzde yok pahasına kimsenin ilgi alanında dahi değil. Kar yine aynı renk, hız ve ahengiyle yağıyor, milyonlarca yıldır yağdığı ve yağacağı gibi.

Şehrin tüm gürültülerinden uzak, dere, ırmak, nehir, ulaşın birine, oturun kenarına dinleyin sesini. Su sesinin para sesiyle aynı seçenekler için de sıralanması ne kadar ahmakça. Su akışı nereden başlamış, akış nerede son bulur düşünün az, gözlerinizi de kapatın, duyduğumuz ve kulağımızın duymaya yeterli olmadığı milyonlarca tını var.

Güneşin yer yüzünü aydınlatmaya başladığı, tan vakti. Doğanın insan gibi sanki uykudan uyanma hali gibi. Dikkatlice, özenle, irdeleyerek baktığınız da doğa da ki çok faktörün uyumak bir yana 7/24 mantığıyla hiç uyumadığını keşfetmek. Hayat güzel, tanıyın, alın, algılayın. Hayat akıp giderken çay gibi size ikram edilmesini beklemeyin, hayatın, alametin tam içine girin, sakın geç kalmayın kıyamete gidiyoruz…