Basına önce kalemimle, sonra klavye ile girmem elli yılı aştı… Orada yaşadıklarım daha dün gibi…  Zaman ne kadar da çabuk geçmiş. Bazen düşünüyorum; elli yılı aşkın sürede yerli yabancı hangi ünlü yazarları tanımış veya onlarla aynı sayfaları paylaşmışım, Seçimlerin arifesinde gazeteye biri gelip diğeri giden siyasilerle neler konuşmuş, onlar bizlere neler anlatmışlardı. Seçim bitince hepsi birden nasıl ortadan kaybolmuşlardı. Bütün bu yaşananlar elli yılın içerisine sığmıştı. Bu sürede okuyucularımla sözle, mektup ve yakın tarihlerde mail yoluyla pek çok ilişkim olmuştu.  Onlar dertlerini, sıkıntılarını dile getirmişler, bizlerden yazı yoluyla çare aramışlardı. Yeri geldiğinde onların sorularına yanıt vermeye çalışmış, çoğu kez ben de onlar gibi çaresizliğe düşmüştüm. Benim için yine de keyifli geçen bu süre içerisinde en çok karşılaştığım sorulardan birisi de; her gün yazacak konuyu nasıl buluyorsun olmuştu. O günlerde nasıl yanıtladığımı şimdi hatırlamıyorum ama bugün yazılacak çok konu varsa da hangisi sorun olur işte onu bilemiyorum. Bütün mesele konu bolluğu içensinde hangisinin daha önemli olduğunu, suya sabuna dokunmayanı seçebilmek kolay değil.

Bazı zorluklara rağmen köşemi yazarken önemli haberleri yazan gazeteleri karıştırıyor, televizyonları da izliyorum; öncelikle okuyucuyu yanlış yönlendirmemek, gerçek görüşünü objektif yazabilmek köşe yazarının görevinin başında geldiğini düşünüyorum. Günümüzde bunu kaç kişi yapıyor derseniz; işte ona yanıt veremiyor, taktiri sizlere bırakıyorum.

Gün oluyor, kendi kendime düşünüyorum; köşe yazarlarının, yazı konusu bulma konusunda bizdeki kadar hazine acaba hangi ülkede vardır?

Ülkemizde sürekli gelişen olaylarından ötürü köşe yazarlarımız şanslı değiller mi? 

Kuşkusuz, bir yerlere göbekten bağlı değiller ve özgürce yazabiliyorlarsa!...

Geçmişin gazete patronları ve yöneticileri çekirdekten yetişmiş gazetecilerdi.Siyasi ve ticari ilişkileri olmadığından gazeteciclğin tüm kurallarını bağımsız olarak uygularlardı. Günümüze baktığımızda çoğunun gazetecilik dışında ilişkilerinin olduğunu görüyoruz. Böyle olunca da geçmişte olduğu gibi gazeteciliğin olmadığı açıkça görülüyor. Köşe yazarlığın da eskisi gibi değil. Birkaç gazete dışındaki köşe yazarları tırnaklarını kazıya kazıya o sütuna erişmiş değiller. Bazıları paraşutla  köşelere okurup ahkam kesiyorlar. Rahmetli dostum Ahmat Kabaklı’nın bir sözünü her zaman hatırlarım; üstad “Ne yazık ki, babaıalide yazarı tartacak bir ölçü yok” derdi. Yıllar öncesi söylediği bu söz günümüzde de geçerli. Sosyal medyadaki internet gazetelerine ve bazı yorum yapanlara bakıyorum: izlerinden bazıları bir gazetenin köşesine iltimassız oturacak nitelikti. Ne yazık ki; onları görenler yok…

Kısacası günümüzün köşe yazarlığı hem kolay ve bol kazançlı hemde çok zor…

Kısır bir döngü içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz…