Ne garip! Onun da canından çok sevdiği kocası bir Türk pilotu idi. Kızının da âşık olduğu, bebeğinin de babası bir Türk subayı idi…

Sara ile bebek Kaipuu; Vera’nın arabasına binerek Helsinki’deki evlerinin bulunduğu yere hareket ettiler. Ev Helsinki’nin hemen güneyinde Kampii mahallesindeydi.

Sara’nın babası bu evi trafik kazasında hayatını kaybetmeden bir ay önce almış ve çok sevmişti. Ama ailesiyle birlikte bu evde yaşamak kısmet olmamıştı.

Şimdi Sara, Vera ve bebek Kaipuu bu eve yeniden hayat veriyorlardı. Çünkü anneanne Vera da kocasını kaybettikten sonra bu evde oturamamış, Helsinki de başka bir yere taşınmıştı. Şimdi yeniden kocasının aldığı evdeydi ama bu defa yanında kızı Sara ile torunu Kaipuu da olacaktı…

Eve geldiklerinde sabahın ilk ışıklarıyla aydınlanan günün güzel yüzü onları karşıladı. Ev, geniş bir bahçenin tam ortasındaydı. Bahçenin her yanı çiçeklerle donatılmış, oldukça da bakımlıydı. Görünen o ki, Vera kocasını kaybettikten sonra buradan taşınmış olsa da; sevdiği adamla birlikte geçirdiği güzel günlerin anısına eve çok iyi bakmıştı.

Sara yeni yaşamının bu ilk gününde eve girmeden önce canından çok sevdiği Sarp’ın bir an önce yanlarına gelmesi için dua edip adak adadı. Sonra da Kaipuu’yu öperek kulağına: ‘’Bu ev bize şans getirsin kızım’’ diye fısıldadı. Sonra da annesiyle el, ele tutuşarak baba evinden içeri girdiler.

Sara ertesi sabah kahvaltıdan sonra Bebeğinin babasını, âşık olduğu biricik sevgilisi Sarp’ı annesine uzun, uzun anlattı. Sarp ile Kıbrıs’ta yaşadığı o güzel günleri anlatırken; o günleri adeta yeniden yaşıyordu…

Anne Vera hem kızını dinliyor, bir taraftan da; ‘’Anlaşılan o ki, Sara bu Türk subayını çok sevmiş. Pekiyi, ya o subay kızına bundan sonra ne verecekti? Sara ve bebeğinin bundan sonraki hayatı nasıl geçecek?’’ diye düşünüyordu…

Gerçek olan şuydu ki, Sara ve bebeğini oldukça zorlu günler bekliyordu. Vera bu zorluğu aşabilmek için mutlaka bir çare bulmalıydı! Ama nasıl?

Sara bebeği Kaipuu ile birlikte Finlandiya’ya anne evine döndüğünde, Sarp Üsteğmen de Temmuz ayında Akdeniz’de yapılacak NATO ülkeleri ortak tatbikatına katılmak için görevli olarak Brüksel’e hareket etmişti…

Sarp Üsteğmenin içi içine sığmıyor, biran önce Sara’ya kavuşacağı günü iple çekiyordu. Sevdiği kadını çok ama çok özlemişti. Ona yeniden kavuşabilmeyi düşündüğünde, Kıbrıs’ta yaşadıkları o güzel günler bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyor; onu ne denli sevdiğini, onsuz yapamayacağına bir değil, bin kez daha iyi anlıyordu…

En nihayetinde Sarp’ın Brüksel’e gideceği gün gelip çatmış, Ankara-Esenboğa Havaalanına gitmek üzere tüm hazırlıklarını tamamlayan Sarp Üsteğmen, aklında Sara’ya kavuşacağı günün hayali, onu gördüğünde neler yaşayacağının duygu yoğunluğu içinde yola çıkmıştı.

Ankara-Brüksel arası uçakla 3,5 saat sürüyordu…

Sarp’ın uçağı hareket ettiğinde güneş henüz batmamıştı. Bir yaz akşamını yaşayan Ankara’nın boğucu sıcağı ona Kıbrıs akşamlarını hatırlattı. Uçağa son biniş anonsu ile yavaş, yavaş uçak merdivenlerini çıkan Sarp, hostese merhaba dedikten sonra koltuğuna oturup arkasına yaslandı.

Gözlerini kapayarak Sara’yı hayal etmeye başladı. Onun deniz rengi gözlerini, ipeksi sarı saçlarını öylesine çok özlemişti ki!

Onu ne zaman hayal etmeye başlasa, gözlerinin önüne gelen ilk şey Girne’deki o muhteşem villada geçirdikleri aşk dolu geceler oluyordu… O unutulmaz geceleri bir daha yaşayabilecek miydi acaba?

Sarp’ı NATO karargâhının bulunduğu Brüksel’e getiren uçak hava alanına indiğinde saat gece yarısını çoktan geçmişti. Hava da oldukça sıcaktı…

Sarp, bu saatte NATO karargâhına gitmenin uygun olmayacağını düşünerek, havaalanının hemen yanında bulunan otellerden ilk gözüne çarpandan içeriye girdi.

Geceyi ‘’Air Appertement’’ otelinde geçirecekti…

Devamı yarın