Gece Yarısı Güneşi - 48

Abone Ol

Bu arada Sara, heyecanla sordu:

• Sevgilim, sen az önce yanımıza gelen kadına ne dedin öyle?

Sarp, şaşırmış bir şekilde:

• Bir hata mı yaptım canım? Diye sordu.

Sara;

• Hayır, hayır tam aksine çok güzel bir şey söyledin, kadına beni tanıştırırken ‘’eşim’’ dedin. Bu beni çok mutlu etti, bunu sormuştum, dedi.

Sarp, Sara’nın ellerini avuçlarının içine aldıktan sonra; ‘’Sen benim sadece eşim değil, ömrümün ta kendisisin bir tanem. Hayatımın şimdisi de, bundan sonrası da sensin.’’ Diye cevapladı.

Sara, öylesine mutluydu ki, sevdiği erkekle geçirdiği dakikaların verdiği mutluluk her şeye bedeldi. Onu çok seviyor, çok da güveniyordu. Hele ki, o aşk dolu ilk gecenin verdiği haz inanılmazdı. Sarp’la yaşadığı o zevk dolu dakikalar, şehvetin, doyumsuzluğun doruk noktasına çıktığı anlar aklına geldikçe içi bir tuhaf oluyor; yer ve zaman tanımaksızın aynı dakikaları yeniden yaşamanın isteği tüm benliğini sarıp, sarmalıyordu…

Bu sırada Şafak Ana, küçücük kâselerin içine konulmuş çeşit çeşit kahvaltılıkların olduğu büyük bir tepsiyle yanlarına gelmişti. Tepsideki sıcacık köy ekmeğinden yayılan koku, iştahlarını daha da arttırmıştı.

Tepsiyi hemencecik boşalttılar. Yeni demlenmiş çay kokusu da enfesti. Sara, sıcacık köy ekmeğine sürdüğü köy tereyağı üzerine biraz da bal gezdirdikten sonra, Sarp’a uzattı:

• Afiyet olsun sevgilim, iyi ki buraya geldik.

Sarp;

• İyi ki, geldik aşkım, iyi ki varsın güzel gözlüm, diye cevapladı.

İştahla yedikleri kahvaltılıklar tamamen bitmişti. Bir de Türk kahvesi söylediler. Kahvelerini de içtikten sonra, yine geleceklerini söyleyerek Şafak Anaya veda ettiler.

Güneş iyice yükselmiş, mevsim bahar olmasına rağmen hava bayağı ısınmıştı. Yapmış oldukları mükellef kahvaltının da verdiği doygunluk hissi, onları bir hayli etkilemiş olacak ki, geldikleri yolu ancak bir buçuk saatte aşabildiler. Eve geldiklerinde bir hayli yorulmuşlardı…

Sıcak havalarda günün yarısını fiesta dedikleri tatille geçiren adalılar gibi dinlenmek için eve girdiler, bu defa yatak odasına çıkmadan, salondaki geniş kanepeye uzandılar… 

Sara, erkeğinin kollarında kısa bir sürede uyumuş, ancak Sarp onun gibi uyuyamamıştı! Sara ile çok güzel iki gün geçirmiş, şahane bir gece yaşamışlardı. Ama ya sonrasında ne olacaktı? Bu birliktelik için her şeyi göze almış, çok şey feda etmişti.

Önümüzdeki dönem, görevleri gereği onlara ne gösterecekti? Sevdiği kadının Kıbrıs’taki görevi bitip de ülkesine döndüğünde onu nasıl görecekti? Ondan önce ya kendisi Türkiye’ye dönmek zorunda kalırsa ne yapacaktı? Onu görmeden yaşaması mümkün değildi ki!

Bu düşüncelerle bocalaya, bocalaya Sarp da uykuya daldı…

Uzun, uzun çalan kapı ziliyle uyandıklarında hava kararmak üzereydi. Sarp, Sara’yı öptükten sonra kapıyı açmaya gitti.

Kapıyı açtığında Metin karşısında duruyordu. Kucaklaştılar…

Sarp:

• Ooo kardeşim bizi burada unuttun sandım, neredesin sen bakayım?

Metin:

• Olur mu öyle şey komutanım? Sizi unutmak ne mümkün?

Bu sırada Sara’da Sarp’ın yanına gelmiş, o da Metin’e hoş geldin dedikten sonra içeriye buyur etmişlerdi…

Metin:

• Sizi akşam yemeğine davet etmeye geldim. Daha önce de sizi rahatsız etmek istemedim. Malum ayların verdiği hasretlik o kadar kolay bitmez… Bu gece Sara yengeye sürprizim var! Sizi sadece Kıbrıs’a has yemeklerin yapıldığı bir restorana götüreceğim. Bakalım bizim yemeklerimizi beğenecek mi? Sen az da olsa yemişsindir komutanım ama Sara yenge yememiştir sanırım! Hele bir de şeftali kebabımızı bir tatsın bakalım, dedi.

Sara, merakla:

• Şeftali kebabı mı dedin?

Devamı yarın