Gece Yarısı Güneşi - 34

Abone Ol

Ceza evi gardiyanı, Sarp’ın kaldığı hücre kapısının kilidini açtı. Büyük bir gıcırtı ile açılan hücre kapısının ardından hücresinde iki büklüm oturan Sarp göründü!

Gardiyan:

• Ceza evi müdürü seni görmek istiyor. Kalk bakalım üsteğmenim, dedi.

Sarp, hiçbir şey duymamış gibi kıpırdamadı bile! Gardiyan bu defa Sarp’ın yanına gelerek, kollarından tuttu, onu ayağa kalkmaya zorladı. Sarp, silkinerek gardiyanın kollarından kurtuldu:

• Ne var? Ne istiyorsunuz benden? Müdür ne yapacak beni? Diye fısıldadı…

Gardiyan, bunu bilmediğini ancak müdürün kendisini görmek istediğini bir kez daha tekrarladı…

Sarp Üsteğmen önde, gardiyan arkasında müdürün odasına doğru yürüdüler. Sarp bir ara duvardaki saate baktı! ‘’Henüz öğlen olmamış, ziyaret saatine de hala iki saat vardı. Bu saatte neden beni görmek ister ki?’’ diye mırıldandı.

Müdürün odasına girdiğinde; ceza evi müdürü oda penceresinden dışarıyı seyrediyordu! Kapıya döndü ve Sarp Üsteğmene hitaben:

• Bak üsteğmenim iki ayı aşkın bir süredir buradasın. İki kez hücrende baygın bulundun. Ne yemek yiyorsun, ne su içiyorsun! Ölmek mi istiyorsun? Daha çok gençsin. Hem seni sevenlerin, belki de senin de sevdiğin var! Bunu yapma, daha yaşayacağın çok uzun bir hayat var. Müdür, adeta günah çıkarırcasına Sarp üsteğmene nasihat edip, tavsiyelerde bulunuyordu. Bir süre ceza evi müdürünü dinleyen Sarp üsteğmen:

• Beni bunları söylemek için mi çağırdınız? Söyleyecekleriniz bunlar ise yaşam benim için bir şey ifade etmiyor! Bir an önce bu yalan dünyadan çekip gitmek istiyorum. Yaşam benim için bir şey ifade etmiyor diye tekrarladı!

Müdür, böylesine bir cevabı hiç beklemiyordu. Ama bu defa Sarp’ı hiç beklemediği bir şekilde etkisi altına almaya kararlıydı!

Bu kararlılıkla sordu:

• Ya sevdiğin kadın? Onu da mı görmek istemiyorsun? Kendine bu kadar acımasız davranman onu hiç mi üzmeyecek?

Sarp, bu duydukları karşısında oldukça şaşırmış:

• Siz böyle birisi olduğunu nereden biliyorsunuz? Kim anlattı size diyerek, heyecanla sordu…

Ceza evi müdürü:

• Bunun ne önemi var ki? Önemli olan böyle bir gerçeğin varlığı. Bu gerçeğin kahramanı seni görmeye gelmiş, hadi koş. Tam yarım saatin var ona göre, diye cevapladığında;

Sarp üsteğmenin içinde bir sevinç patlaması olmuş, bir an önce sevgilisine kavuşmak istercesine koşar adımla odadan çıkıp, görüşmenin yapıldığı odaya koşmaya başlamıştı. 

Görüş odasına girdiğinde kalbi yerinden çıkacak gibiydi! İşte sevdiği kadın, biricik Sara’sı tam karşısındaydı.

Her ikisi de büyük bir hasretle kucaklaştılar. Özlemle birleşen dudakları onların sevdasının ne kadar büyük, ne kadar güçlü olduğunu anlatan en güzel duygunun yansımasıydı…

Sarp, sevdiği kadının kokusunu uzun, uzun içine çekiyor, bir taraftan da ipeksi sarı saçlarını okşarken, sevgi sözcükleri görüş odasının duvarlarında yankılanıyordu:

• Saram, gece yarısı güneşim benim, seni öylesine çok özledim ki, bir ara aklımı yitirecek gibi oldum. Bu hasrete dayanacak gücüm bitmişti ki, birden seni karşımda buldum canım sevgilim, güzel kokulu çiçeğim benim. İnan ki, canıma can kattın. İyi ki geldin sevgilim.

Sara ise sevdiği adamın kollarında aşkının hasretini dindirmeye çalışırken:

• Canım sevgilim ya ben, ya ben! Seni nasıl özledim bir bilsen. Magosa’dan ayrıldığın günden beri rüyalarımdasın. Her sabah seni bir daha ne zaman göreceğim diyerek uyandım. Gözlerim hep seni aradı. Her günün sonunda senin kokunu yeniden soluyabilmek için Magosa kalesindeki ‘’Sunrise Cafe’ye’’ gittim, seni orada bekledim. Her defasında da seni göremememin hüznüyle geri döndüm. Ama bak, şimdi yeniden bir aradayız, yeniden kollarının arasındayım. Yüce Tanrım ne olursun bu anın güzelliği sonsuza kadar sürsün, sana yalvarıyorum. Diye inledi!

Ancak görüşebilmeleri için verilen süre dolmuş, görüşme odasının kapısını açan gardiyanın sesi duyulmuştu:

• Görüşme sona ermiştir.

Ceza evi duvarlarında yankılanan bu ses, onları yeniden yaşamın acımasız yüzü ile karşı karşıya getirdi!  İki sevgili son bir kez daha sarılarak birbirlerine veda ederken:

Sarp Üsteğmen:

• Güzel sevgilim, sonu ne olursa olsun, ceza evinden çıkar çıkmaz yine sana geleceğim. Hem baharın gelmesine çok az kaldı. Adada bahar çok güzel geçer. Gör bak!

Bu güzelliğin keyfini birlikte çıkaracağız. Bekle beni bir tanem. Dedikten sonra; Sara’ya sarıldı. Onu bir kez daha öptü ve kulağına: ‘’Hoşça kal aşkım, kendine dikkat et’’ diye fısıldadı.

Sara da:

• Seni sonsuza kadar bekleyeceğim. Seni çok seviyorum, diyerek; Sarp’a sımsıkı sarıldı. Kokusunu bir kez daha içine çekti, o son vedayı hasrete dönüştüren dudaklar birleştiğinde; gardiyanın sesi bir kez daha duyuldu:

• Haydi, tamamdır artık. Görüşme bitti…

Sara, ceza evinden çıktığında onu Metin karşıladı:

• Nasıl geçti Sara yengem? Sarp Komutanımı görebildin mi?

Sara, hala rüyada gibiydi! Sevdiği adamı görmenin, onu sevip okşayabilmenin huzuru ile derin bir ohh çekti:

• Evet, Metin. Sarp’ımı gördüm, onunla az da olsa hasret giderdim. Şimdi ona yeniden kavuşacağım günü bekleyeceğim. Çok mutluyum. Sana çok teşekkür ediyorum. Diyebildi…

Artık iki sevgilinin kavuşabilmesi için önlerinde bir ay kalmıştı. Ama her ne olursa olsun, Sara ve Sarp birbirlerini yeniden görebilmek adına aralarına giren bu otuz gün, otuz geceyi sevgilerini büyüterek geçirmeye söz vermişlerdi. Bu sadece birbirlerine verilmiş bir söz de değildi!

Verdikleri bu sözü; beyinlerinden kalplerine giden, tüm bedenlerini kaplayan sevgilerinin yoğunluğu, aşklarının ateşiyle de mühürlemişlerdi…

Devamı yarın