Dünyada ilk gazetenin 1600’lü yılların başında yayımlandığı kabul edilse de bizde ilk gazete 1831 yılında devlet tarafından yayımlanmaya başlamıştır. Gazeteler ve dergiler, ulaşım imkânlarının gelişmesiyle ülkenin her yerine haber ulaştırabilen bir konuma gelmişler, herkesi her şeyden haberdar ettikleri için, toplumu etkileyen ve yönlendiren bir güç olmuşlardır.

Kuvvetler Ayrılığı ilkesine dayalı devlet yönetim modelinde; yasama, yürütme ve yargı kurumları demokratik devlet yapısını koruyan ilk üç güç olarak kabul edilir. İşte gazete ve dergilerin zamanla toplum üzerindeki önemi ve etkisi iyice belirgin hale gelince Basın gayri resmi olarak, bu üçünden sonra gelen dördüncü kuvvet olarak tanımlanmıştır. 

“Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” demiş ya Köroğlu, internet icat edildikten sonra da gazete okuma keyfi tarihe karıştı biliyorum. Hele Pazar sabahları üç beş gazeteyle yapılan kahvaltıların tadını belli bir yaşın altındakiler elbette hatırlamaz. Zaman birçok derdimizin yanı sıra böyle güzel hatıraları da unutturuyor insanlara işte…

****

Bugünün şartlarında 80 küsur milyon nüfusu bulunan ve henüz  “gelişmekte olan bir ülke”yi yönetmek o kadar kolay değil. “Bağımsız” bir ülke olduğumuzu iddia etsek de hem siyasi, hem sosyal, hem de ekonomik açıdan görünmeyen iplerle bir yerlere hep bağımlıyız. 

Sadece büyük şehirlerin caddelerinde değil, şehirler arası yollarda bile sabahın köründen gecenin bir saatine kadar hiç durmadan akan trafiğe bir göz atarsanız, o milyonlarca araç ve dolayısıyla debisi yüksek bir nehir gibi akıp giden petrolün, ödediğimiz dövizlerle ülkemize girdiğini düşünürseniz, ülkemizin durumunu anlamak için bu bile yeter.

Evinizde iş yerinizde şöyle etrafınıza bir bakarsanız, hemen her şeyimizin ithal olduğunu fark edeceksiniz. Banyomuzdaki diş fırçasından sabunumuza kadar her şey dövizle satın alınmaktadır. Son zamanlarda dövizin beklenmedik şekilde artışı da bütün iş kollarını etkilediği gibi, ithal edilen kağıt ve diğer girdi maliyetlerinin döviz cinsinden ödenmesinden dolayı gazeteleri, özellikle de Anadolu’da yayınlanan yerel basını zor durumda bırakmıştır.  

*****

İktidarı zayıf düşüren en önemli etkenler işsizlik ve pahalılıktır. Son zamanlarda üniversite mezunlarının bile iş bulamaması, ülkemizdeki en büyük sorunlardan biridir. Buna bir de soğanın, patatesin, patlıcanın astronomik fiyatı eklenince, vatandaş rotayı hemen muhalefet tarafına çeviriverdi biliyorsunuz. 

Son İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimiyle, 17 yıllık Akparti iktidarının sanki gerileme dönemi başlamış gibi… Hükümet kendini ayakta tutabilmek için birtakım atılımlar yapmaya, yeni yeni reform paketleri sunmaya çalışıyorsa da, ne kadar başarılı olabileceği şüpheli.

Nasıl ki bazı hastalıkların tedavisi için kullanılan bir ilaç, vücudun başka bir sağlam yanını etkiler, onun için verilen ilaçla bir başka denge bozulursa, hükümetin almaya çalıştığı tedbirler de bir şeyleri yapmaya çalışırken farkında olmadan bir şeyleri de yıkıyor.

*****

Geçtiğimiz günlerde bir “Yargı Reformu Strateji Belgesi” yayınlandı.  “Hak ve özgürlükler ile demokrasinin güçlendirilmesi” hedefine yönelik yapıldığı vurgulanan paketin içinde, belki birçok kişinin dikkatini çekmeyen basit bir konu var: Belgeye göre resmi ilan statüsünde olan icra ilanlarının, gazetelerde yayınlanma zorunluluğu kalkacakmış. 

Çoğu insan için pek de bir şey ifade etmeyen, belki de “iyi olmuş” diye yorumlanan bu cümle, yazılı basının, özellikle de yerel basının can suyunu kesmekle eş anlam taşıyor.

Gazeteler nasıl yaşar bilir misiniz? Elli kuruş, bir lira vererek aldığınız bir tomar gazetenin sadece kağıdını bile o fiyata alamazsınız. 

Siyasi, ekonomik ve kültürel konular başta olmak üzere, insanların ve toplumun merak ettiği sağlık, spor, magazin gibi her konuda onları bilgilendiren haber, bilgi, yorum içeren, belli aralıklarla yayınlanan, belirli boyutu, sayfa sayısı ve düzeni olan gazetelerin, her sabah o kadar haberi, yorumu, yazıyı derleyip toparlayıp okuyucularına aktarabilmesi için binlerce  kişi emek harcıyor.

Bu kadar masrafın karşılanması, ancak gazetelerin aldığı ilanlarla mümkün olmaktadır. Bunun lokomotifliğini de resmi ilanlar yapar. 

Milletin sesi, nefesi olan gazetelerin özgürce yayınlanabilmesi, her fikrin serbestçe savunulabilmesi için, bir nevi “kamu hizmeti” gören gazetelerin devlet tarafından desteklenmesi gerekir. Tüm dünyada kitle iletişim sektörü, kamu yararına hizmet ettiği için kamu tarafından desteklenir. Resmi ilanlar bu desteğin bel kemiğidir.

1950’ye kadar tek partili sistemde mevcut hükümetin sadece kendi yandaşı olan gazetelere resmi ilan vermesi, büyük tepkilere sebep olmuştu. Ancak Demokrat Parti hükümeti de, âdeta bunun rövanşını alır mahiyette resmi ilanları kendi görüşüne yakın gazetelere aktarınca sorun daha da büyümüştü.

Hükümet ile gazeteler arasında, 1960’a kadar resmi ilanların dağıtılması ve basın özgürlüğü konusunda yaşanan tartışmalar, Basın İlan Kurumu’nun kuruluşuyla sona erdi. 

27 Mayıs’ta 1960’’ta Türkiye’de bir darbe yaşandı biliyorsunuz. Ülkeyi her açıdan geri götüren ve maalesef sorumluları hakkında da hiçbir işlem yapılamayan bu darbenin, belki de bize kazandırdığı en önemli şey, Basın İlan Kurumu’dur. 

195 sayılı kanunla özerk bir yapıda kurulan Basın İlan Kurumu’nun 34. Maddesinde resmi ilan verilecek gazetelerin vasıfları a) Münderecat, b) Sayfa sayısı ve ölçüsü, c) Kadrosu, d) Fiilî satışı ve e) Yayın  süresi olarak belirlenmiş, bu şartları yerine getirdiğini belgeleyen gazetelere fikri yapısına bakılmaksızın eşit şartlarda âdil olarak resmi ilanların dağıtılması bu kurum tarafından sağlanmıştır.

Altmış yıla yakın bir süreden beri bu şekilde hizmet veren Basın İlan Kurumu’ndan da değişik yakınmalar hep oldu. Ancak hani daha iyisini buluncaya kadar şu anda sahip olduğumuz en iyi yönetim sisteminin Demokrasi olduğunu kabullenmemiz gibi, en azından kağıt üzerinde Basın İlan Kurumu’nun uygulamasını da, şimdilik bu sistemin en iyi çözümü olarak herkes kabullendi.

*****

Gazete çıkarmak bir heyecan işidir, zevk işidir, sorumluluk bilinci ve topluma hizmet işidir. Günümüzde diğer meslek dallarında olduğu gibi, gazetecilikte de artık profesyonel işletmeciliğin ön plana çıktığını ve bu bağlamda ulusal büyük gazetelerin sahiplerinin meslekten gelen gazeteciler değil de profesyonel iş adamları olduğunu hepimiz biliyoruz.

Hatta bazı gazetelerin sırf iktidara yakınlık sağlamak, bu arada Basına sağlanan ayrıcalıklardan yararlanmak için çıkarıldığını da biliyoruz.

Ancak yurdumuzun dört bir köşesinde “yerel gazete” olarak adlandırılan öyle yayınlar var ki, bunlar gerçekten meslek aşkı taşıyan insanlar tarafından yönetilir. Özellikle muhalefetin sesini duyurmaya yönelik çıkarılan gazeteler bunun öncüsüdür.

Bir anayasal hak olan haberleşme özgürlüğünün siyasi kanadını teşkil eden yerel gazetelerin yaşaması, -özellikle son zamanlarda yazılı basının satış sayılarındaki düşüşler sebebiyle- alacakları resmi ilanlara bağlıdır. 

Gazeteler, sadece kendi işetmelerinde çalışanların değil, o gazetelerin basıldığı matbaalarda çalışanların da ekmek parasını sağlayan kuruluşlardır. 

Bugün yurdumuzun hemen her il ve ilçesinde yayımlanan 1200 civarında yerel gazete bulunmaktadır. Bunları ayakta tutan da aldıkları resmi ilanlardır. Eğer Yargı reformu, bu haliyle gerçekleşirse, bu gazetelerin yarıdan fazlası ertesi gün kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

Yüzlerce yerel gazetenin kapısına kilit vurulduğunda diyelim ki Basın özgürlüğünün engellenmediği, günümüzde dijital yayınlar, özellikle de sosyal medya sayesinde bu işlevin fazlasıyla yerine getirildiği iddia edilsin… Peki işsizlik konusu gerçekten hem vatandaşı, hem de hükümeti zor durumda bırakıp başını ağrıtmayacak mı?

Bir taraftan işsizlere iş imkânı sağlamak için çeşitli çözümler arayan hükümetin, böyle bir çırpıda binlerce kişinin işsiz kalmasına göz yumması herhalde beklenemez.

***** 

Böyle kritik bir dönemde hükümetin işsizler ordusuna yeni bir kambur daha eklenmemesi için bu tasarıyı yürürlüğe koymayacağını, bu vesileyle de özgür basının sesinin kısılmasına fırsat vermeyeceğini umuyoruz.