Diplomaside sözlü ve yazılı ifadelerle olduğu kadar, sembollerle, bilerek yaratılan veya kendiliğinden ortaya çıkan tesadüflerle, jestlerle ve hattâ  mimiklerle anlamlı ve önemli mesajlar verilebilmektedir. Tesadüflere kamuoyu çeşitli anlamlar yükleyebilmekte ve sonuçlar çıkarabilmektedir.
Nitekim, Fransa Ulusal Meclisi’nin Ermenistan’ın sözde “ermeni soykırım” iddiası dahil “Fransa’nın tanıdığı soykırımları inkâr eden” kişilere ceza verilmesini öngören yasa tasarısını Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği Turizm Müşaviri Yılmaz Çolpan’ın Ermeni teröristlerce Paris’te şehit edilmesinin 32. yıldönümü olan 22 Aralık 2011 tarihinde görüşmesi, Türkiye’de Fransız makamlarının sorumsuz ve saygısız davranışının, duyarsızlığının ve umursamazlığının bir göstergesi olarak algılanmış ve nefretle karşılanmıştır.
Ayrıca, Türkiye’yi, Suriye politikası ve Malatya Kürecik’te füze kalkanı radarı kurulmasına müsaade etmesi sebebiyle eleştiren İran’ın Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın Erivan’a yaptığı resmî ziyaretin Fransa Ulusal Meclisi’nin “inkâr” yasasını görüşüp kabul ettiği güne rast gelmesinin de  Ankara’daki 4. Büyükelçiler Konferansı’nda anlamlı bulunduğuna dair haberler Türk basınında yer almıştır.
Aynı şekilde, bu vakte kadar, Ermenistan’ın sözde “soykırım” iddialarını kabullenip benimsediğini gösteren çeşitli davranışlar içinde bulunmuş olan İsviçre Devleti’nin Federal Konsey Başkanı ve Dışişleri Bakanı Bayan M. Calmy-Rey’in Türkiye’ye geleceğinin ve Fransa Ulusal Meclisi’nin malûm esef verici kararı almasının ertesi günü açılacak olan Büyükelçiler Konferansı’nda konuşma yapacağının Ankara’da duyulması ve 25 Aralık günü de Dışişleri Bakanlığınca ziyaret hakkında resmî açıklama yapılması, eleştiri ve tepki ortaya koyan yorumlara sebebiyet vermiştir.
Şu hususu ifade edelim ki, Fransa ile yaşanan durum karşısında, İsviçreli konuğun Türkiye’yi ziyaretinin zamanlaması ters olmuştur.
Bu yüzden de,  bu ziyaret, Türkiye’de dikkatlerin, birkaç günlüğüne de olsa, resmî plânda ve kamuoyunda Fransa’ya karşı gösterilen haklı tepkilerden uzaklaşmasına sebebiyet vermiştir.
En önemlisi, bu ziyaretin, Türkiye’nin en yüksek düzeylerde Fransa’ya verdiği mesajların inandırıcılığını zayıflatmış olması ihtimalidir.
Çünkü, İsviçre, fazla uzak olmayan bir geçmişte, Ermenilerin sözde “soykırım” iddialarına arka çıkan söylem ve eylemleri sebebiyle, birden fazla vesileyle, bu gün Fransa’ya karşı dile getirdiklerimize benzer kınama ifadeleriyle (örneğin, 16 Aralık 2003 ve 20 Aralık 2007 tarihli Dışişleri Bakanlığı açıklamaları)  Türk Hükûmeti’nden ve kamuoyumuzdan sert tepki görmüştür.
İsviçre, ülkesinde, Ermenistan’ın iddia ettiği “soykırım” ile ilgili olarak “böyle bir soykırım olmamıştır” veya “bu soykırım iddiası yalandır; asılsızdır” şeklinde görüş beyan eden  kişi veya kişiler hakkında suç duyurusunda bulunan, haklarında kovuşturma açan, yargılayan ve mahkûmiyet kararı veren ilk Devlet olmuştur. Türk Tarih Kurumu’nun eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ve İşçi Partisi Başkanı  Dr. Doğu Perinçek, İsviçre’nin, sırasıyla, 2004 ve 2005’deki bu haksız uygulamasının sembolü haline gelmişlerdir.
İsviçre’nin bu tasarrufuyla, 2004 ve 2005 yıllarında Avrupa’da Slovakya’nın, Hollanda’nın, Polonya’nın, Almanya’nın ve Litvanya’nın peş peşe sözde Ermeni “soykırımını” tanıyan kararlar almalarına emsal teşkil ettiğini düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Bu ziyaretin, Fransa’da “inkâr” yasa tasarısı hakkında  yürüyen süreci yöneten yetkilileri “biz Türkiye’deki tepkileri dikkate almayalım; işimize bakalım; aynı konu yüzünden daha önce de ilişkilerimizde türbülans yaşamıştık; bu sefer de geçer; Türkler İsviçre’ye de çeşitli vesilelerle tepki göstermişlerdi; oysa kısa bir süre sonra İsviçre ile yakın dost haline geldiler; Federal Konsey Başkanı ve Dışişleri Bakanı’na kamuoyu önünde ‘takdir’ ve ‘teşekkür’ ifade edebiliyorlar” şeklinde düşünmeye sevk edebileceğinden endişe ederiz.
İsviçre’nin sözde Ermeni “soykırımı” iddiaları hakkında takındığı tutumun somut örneklerinin başlıcaları şunlardır:
İsviçre’de 2001 yılında sözde Ermeni “soykırımını” inkâr ettikleri gerekçesiyle 12 Türk vatandaşı hakkında kovuşturma açılmıştır. Bern’deki mahkeme, sözde “Ermeni soykırımının” İsviçre tarafından resmen tanınmamış olduğu gerekçesiyle kovuşturmaya mahal olmadığı hükmünü vermiştir. Bu karar Federal Mahkeme tarafından 2002 yılında onaylanmıştır.
10 Aralık 2001 tarihinde İsviçre’nin Cenevre Cumhuriyeti ve Kantonu sözde “Ermeni soykırımını” tanıdığını bir Deklarasyonla duyurmuştur. Bu Deklarasyonun altında yer alan imzalardan birincisinin Başkan sıfatıyla Bayan Micheline Calmy-Rey’e ait olduğu internette görülmektedir. 
Merkezi Lozan olan Vaud Kantonu’nun Meclisi de da sözde “Ermeni soykırımını” tanıyan bir kararı 23 Eylül 2003 tarihinde benimsemiştir.
İsviçre Konfederasyon Parlâmentosu’nun Ulusal Meclis Kanadı 16 Aralık 2003 tarihinde sözde “Ermeni Soykırımını” kabul eden bir karar almıştır.
İsviçre sözde Ermeni “soykırımını” alenen reddedenler hakkında başlattığı kovuşturmaları ve verdikleri mahkûmiyet hükümlerini İsviçre Ceza Kanunu’nun 261 bis sayılı maddesine dayandırmaktadır. Bu Madde “bir kişinin bir başka kişiyi insan haysiyetini rencide edecek şekilde sözle veya yazıyla veya  resimle veya jestlerle veya saldırı eylemleriyle alenen aşağılamasından veya ırk, etnik köken veya din bakımından bir başka kişiye veya bir grup kişiye nazaran ayırımcı muameleye tabi tutmasından” söz etmektedir. Bu fiili işleyenler için 3 yılı geçmeyen (custodial sentence) hapis veya rehabilitasyon merkezlerinde tutulma veya toplumsal hizmetler yapma veya para cezası öngörülmektedir.
Diğer taraftan, bir İsviçre Kuruluşu olan Cenevre’de kain Kızıl Haç Uluslararası Komitesi’nin Müzesi’nin iç duvarlarında yer alan “Ermeni soykırımından, katliamından” söz eden ibarelerin, figürlerin kaldırılması için sürekli teşebbüslerimiz olmuştur. Bu ibarelerin kaldırılıp kaldırılmadığını bilmiyoruz. Bir yenileme inşaatı sebebiyle Müze halen kapalı bulunmaktadır. Yeniden açıldığında, Müzedeki bu önyargılı ibarelerin kaldırılmış olmasını temenni ediyoruz.
Basında çıkan haberlere göre Sayın Calmy-Rey Ankara’da verdiği bir demeçte “Fransa’nın aksine İsviçre’de belirli bir olayın soykırım olarak kabul edildiği bir yasa yok. İsviçre ceza kanunu, açıkça ırkçılık içeren söylem ve propagandayı cezalandırıyor” şeklinde ifade kullanmıştır.
Fransa’da sözkonusu yasa henüz yürürlüğe girmiş değildir. Belki de sonunda Fransa’da kolektif sağduyu hakim olacak ve yasa Senato’dan geçmeyecektir. Öte yandan İsviçre’de “soykırım yasası” mevcut değilse, İsviçre adlî makamları neden Ceza Yasası’nın, Calmy-Rey’in de “ırkçılık” ve “yabancı düşmanlığına” dair  olduğunu söylediği belirli bir hükmünü zorlayarak Halaçoğlu ve Perinçek hakkında dava açmışlar ve hüküm vermişlerdir.
İsviçreli konuğun Büyükelçiler Konferansında yaptığı konuşmada İsviçre’nin “Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilerin kütleler halinde tehcir edilmelerini ve öldürülmelerini üzüntüyle karşılar ve kınar” şeklinde ifade ettiği 1915’deki olaylara dair görüşünü, sırf içinde “soykırım” (genocide) deyimi geçmiyor diye tarafsız bir değerlendirmeymiş gibi  takdim edebilmiş olmasını da yadırgamamak mümkün değildir. İsviçre’nin 1915 olaylarını peşin hükme bağlayan bu kesin ifadeli görüşünü Calmy-Rey’in ayrıca dile getirdiği ortak bir uzlaşma komisyonu kurulması ve Ermeni ve Türk tarihçilerin bu konuda araştırma yapmaları ve edinecekleri bulgularla bu açık tartışmaya katkı sağlamaları isteğiyle bağdaştırmak kabil midir?
Ayrıca, Calmy-Rey’e sormak istiyoruz: Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı İsviçre’de katılacağı herhangi bir seminer, sempozyum, forumda veya başka bir siyasî veya akademik ortamda veya radyo veya televizyonda veya Türk ve İsviçre vatandaşlarıyla yapacağı sohbet toplantılarında, düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanarak “Ermeni soykırım olayı yoktur; bu iddia asılsızdır” şeklinde veya bunlara benzer yönde alenen beyanda bulunursa İsviçre adlî makamlarının kovuşturmasına maruz kalır mı kalmaz mı?