DÜNYA KAZAK CEMİYETİ'NİN 20. KURULUŞ YILDÖNÜMÜNDE TÜRK-KAZAK KARDEŞLİĞİ

Geçtiğimiz Cuma günü, İstanbul'da Dünya Kazak Cemiyeti'nin 20. kuruluş yıldönümü dolayısıyla, Kazlıçeşme Kültür Merkezi Akdeniz Salonu'nda Bir kutlama toplantısı düzenlendi. Geceye Dünya Kazakları Cemiyeti Başkan Yardımcısı Talat Mamashev, Kazakistan Türkiye Büyükelçisi Canseyit Tüymebayev, TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kasseinov, Kazakistan İstanbul Başkonsolosu Aslan Dandybayev, AK Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Türkan Dağoğlu, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’ndan Ramazan Çokçevik, Zeytinburnu Belediyesi Başkan Yardımcısı İlyas Saka, Kazak Türk Vakfı Başkanı Abdulvahap Kılıç ve Kazakistan'ın ünlü sanatçıları, siyasetçiler, bilimadamları, işadamları ve çok sayıda Kazak kökenli davetli katıldı. Gecede bir konuşma yapan Dünya Kazakları Cemiyeti Başkan Yardımcısı Talat Mamashev, “Sizlere Cumhurbaşkanımız Nursultan Nazarbayev’in selamlarını getirdim. Bağımsızlığımızın 20. Yılını geride bıraktık. Nice yirmi yıllara” dedi. Kazakistan Türkiye Büyükelçisi Canseyit Tüymebayev, yaptığı duygusal konuşmada, Türkiye’nin ülesinden göç etmek durumunda kalan binlerce Kazak’a kucak açmasını her zaman minnetle andıklarını söyledi . Türk-Kazak kardeşliğinin çok köklü tarihi ve kültürel temelleri olduğunu belirten Tüymebayev, bu iki kardeş ülkenin her alanda daha güçlü işbirliği geliştirmeleri gerektiğini söyledi. Dünya Kazak Cemiyeti Başkan Yardımcısı Talat Mamashev'e madalya verilmesinin ardından, Türk-Kazak ilişkilerine katkıda bulunanlara da, Türkiye Büyükelçisi Canseyit Tüymebayev tarafından birer plaket sunuldu. AK Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Türkan Dağoğlu’na Nazarbayev şükran plaketi sunulurken, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’ndan Ramazan Çokçevik’e de çapan giydirildi. Geceye Kazakistan'ın ünlü sanatçıları Marya İliyasova, Erkin Mergen, Mervert Tüsipbayeva, Ömirkul Ayniyazova ve Uvatkan Zahankızı söyledikleri Kazak şarkılarıyla, atayurdumuzun ezgilerini Anadolu Kazaklarının gönüllerinde yankılandırdılar. Dombra sanatçısı Erkin Mergen’in dombrasıyla çaldığı Mozart’ın Türk Marşı büyük alkış aldı. Geceye katılan Gazipaşa İlköğretim Okulu ve Abay İlköğretim Okulu öğrencilerinin oluşturdukları folklor grupları da izleyenleri büyüleyen Kazak oyunları sergilediler.

TÜRK-KAZAK KARDEŞLİĞİ GURUR VERİCİ BİR DAYANIŞMADIR Bugün yeryüzünde, küresel ekonomik krizin yaşandığı bir dünyada, 20 yıl önce bağımsızlığını kazanmış bir ülkenin efsanevi Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev önderliğinde gerçekleştirdiği ekonomik ve siyasi başarılardan dolayı övgüyle, gıptayla anılan bir ülke var; "Asya'nın Parlayan Yıldızı" olarak anılan bu kardeş ülke KAZAKİSTAN! Kazakistan bu başarıyı kolay yakalamadı. Kazakların tarih sahnesinde kalabilmek için kadınıyla erkeği ile genciyle yaşlısıyla göze aldıkları ölüm kalım mücadelesinin ayrıntılarını bilmiyoruz. Anadolu'dan Çin Denizi'ne uzanan engin Türkistan coğrafyasında, tarihin akışını değiştiren imparatorluklar kurmuş, devlet deneyiminin yanı sıra dünyanın en zengin enerji kaynaklarına sahip aynı tarihi ve kültürü paylaşan insanlar yaşamaktalar. Küresel dengeleri altüst edebilecek bu potansiyelin siyasi anlamda değil, kültürel anlamda bile ir birlik oluşturma çabaları küresel çapta hesapları olanları her zaman rahatsız etmiştir. Rus işgali sonrasında Kazakistan’da yaşananları kısaca bir hatırlayalım.

1917 Ekim Devrimi öncesinde, Çarlık yönetimine baş kaldıranların Rusların, Asya içlerindeki Türk soylu topluluklara, 'halkların kendi kaderlerini kendilerinin yöneteceklerine' ilişkin verilen sözlerin hiçbiri tutulmadı. Özellikle Stalin döneminde, uğradıkları insanlık dışı uygulamalar sonunda Kazak Türklerinin nüfusu yarı yarıya azalmıştı. Kazak aksakalları, bu acımasız kıyım karşısında, tarih sahnesinde tamamen silinip gitmemek için tek çarenin ata topraklarını terkedip göç etmek olduğuna karar verdiler. 20 bin kadar Kazak bu karar üzerine, nesillerini sürdürebilmek ve tarih sahnesinde kalabilmek için Çin ve Hindistan'a sığınmak zorunda kaldılar. Çin'e sığınan Kazakları ölüm melekleri bekliyordu; tarihi geçmiş edeniyle Çin'in Kazaklar için ikinci bir vatan olması mümkün değildi. Ölüm ve işkenceden canlarını kurtarabilen Kazaklar, bu kez, daha güvenli bir liman olarak gördükleri Hindistan'a yöneldiler. Uzun, meşakkatli ve zorlu bir göç yolunu göze alarak Hindistan'a ulaşabilen Kazakların sayısı yalnızca 1 400'dü. Burada tek paragrafta anlatıverdiğimiz bu olay, bir milletin ölüm kalım mücadelesiydi; tarih sahnesinde kalabilme savaşıydı. Bu inanılması zor mücadele, bir milletin en olumsuz koşullarda bile varlığını sürdürebilme konusunda kadın- erkek, genç -ihtiyar herkesin ölümü göze alarak katlanmak zorunda kaldıkları sıkıntıları, acıları anlatan bir şahlanış destanıdır.

Rusların bugünkü Kazakistan topraklarını işgal etmelerinin ardından, sistemli bir şekilde asimilasyon çalışmaları başlatılmıştır. Kültürlerine geleneklerine aşırı derecede bağlı olan Kazaklar, bütün direnmelerine rağmen, giderek kültürlerini yitirmeye başladılar. 1800’lerde, nüfusun Çin, Moğolistan, Özbekistan ve Rusya’ya zorunlu olarak göç ettirilmesinden dolayı Kazaklar, kendi ülkelerinde azınlık durumuna düşmüşler, Kazakistan çeşitli etnik grupların bir arada yaşadıkları bir ülkeye dönüşmüştü. Bu duruma karşı çıkan bütün Kazak aksakalları çeşitli bahanelerle ülkelerinden sürülmüşler ya da öldürülmüşlerdi. 1917 Devrimi, Çarlık Rusyasına karşı bir başkaldırı olarak nitelendiğinden, başlangıçta yalnızca Rusya’da değil, Asya içlerinde Rusların egemenliği altında yaşayan topluluklarda da kabul görmüş ve desteklenmişti. Lenin Asya’daki Türk kökenli kardeş toplulukların Çarlık döneminde çektikleri sıkıntıları yakından bildiği için, bu insanlara bağımsızlık sözü vererek kendisini desteklemelerini sağlamıştı. . Lenin, Orta Asya halklarına, 24 Mayıs 1917’de “Rusya Halkları Beyannamesi”nde yaptığı konuşmasında, Asya içlerinde yaşayan ortak kültüre sahip topluluklara şöyle sesleniyordu: “Rusya Müslümanları, Volga ve Kırım Tatarları, Sibirya ve Türkistan Kırgızları ve Sartları, Kafkas ötesinin Türk ve Tatarları, Çeçenler ve Kaf-kas Dağlıları, sizler!... Camileri ve ibadethaneleri yıktırılmış, inanışları, gelenekleri, çarlar ve Rusya’nın yıkıcıları tarafından boğulmuş olan sizler !...İnanışlarınız ve gelenekleriniz, millî ve kültürel kurumlarınız bundan sonra serbesttir ve dokunulmazlık içindedir. Millî hayatınızı serbestçe ve müdahalesiz şekilde organize ediniz. Bu sizin hakkınızdır. Biliniz ki, haklarınız Rusya’nın tüm halklarının hakları gibi, ihtilalin bütün gücü ve onun organları olan milletvekilleri, işçiler, askerler ve köylülerin sovyetleri tarafından korunacaktır. O halde bu ihtilali destekleyiniz !"

Fakat, bu sözlerin hiçbiri tutulmamış ve bağımsızlık yolunda adım atan Türk toplulukları Rus askerleri tarafından acımasızca katledilmişlerdi. Kazaklar için at, koyun, deve ve bunları otlatacakları meralar yaşamsal önemdedir. Stalin döneminde Kazakların ellerindeki 1 360 000 hektar mera ve 1 250 000 hektar tarım arazisi alınmış ve dışarıdan getirilenlere dağıtılmıştır. Komünist yönetim, 1928 yılında, Kazak Kırgız ve Özbek gibi Türk topluluklarından ellerindeki hayvanları kolektif çiftliklere teslim etmeleri istenmiş, bu emir dinlenmeyince de 145 00 baş hayvan zorla alınmış, bu konar göçer insanlar açlığa mahkum edilmişlerdi. Kayıtlardan anlaşıldığına göre, 1929 yılında Kazakların ellerinde bulunan 7 milyon 442 bin büyükbaş hayvan sayısı, 1933 yılında 1 milyon 600 bine, yine aynı dönemde, 21 milyon 943 bin olan küçükbaş hayvan sayısı da 727 bine düşmüştü. Uygulamaların hedefi belliydi; Kazakları komünizm uygulamaları ile yoksullaştırıp Ruslaştırmak ve asimile etmekti. Bu politika yıllar içinde başarılı olmuş ve 1930’lu yıllarda Kazak nüfusun yarısı çeşitli nedenlerle yok olmuş, 2 milyon 90 bin kişiye gerilemişti. Çeşitli baskılara dayanamayan Kazaklar 1930’lu yılların başlarında büyük gruplar halinde Çin’e kaçmaya başlamışlardı. 1931 yılında Çin yönetimi ülkesine sığınan Kazaklardan büyük miktarlarda vergi isteyince, Kazaklar Uygurlarla birleşerek isyan başlatmışlardı. Bu isyan Çin ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırılmış ve hayatta kalanlar diğer ülkelere göç etmek durumunda kalmışlardı. Bu isyan sırasında Hasantu Köyüne yapılan baskında bütün köy halkı öldürülmüş, daha sonra Kazakların başına geçecek olan Elishan Batır, köyde olmadığı için, tesadüfen bu kıyımdan kurtulmuştu. Hayatta kalan Kazakların başına geçen Elishan Batur, kendileri için en emin yer olarak gördüğü Hindistan’a göç etmeye karar vermişti. Fakat, önlerinde aşmak zorunda oldukları Himalayalar gibi dünyanın en yüksek dağları, karlı boranlı aşılması imkansız bir engel vardı. Üstelik Himalaya’ya giden yollar Tibetlilerin kontrolündeydi ve Tibetliler son zamanlarda Kazakların mallarına ve canlarına zarar vermeye başlamışlardır. Tibetlilerle Kazaklar arasında yaşanan çatışmalarda, bir ara Elishan Batur Tibetlilere esir düşse de, sonradan kurtulmayı başarmıştı.

Kazaklar için Himalayaları aşmak hiç de kolay olmamıştır. Himalayaların dili olsa da katliamdan, soykırımdan kurtulmak için bu dünyanın en zorlu parkurunu aşmak zorunda kalan çeşitli Türk soylu insanların katlandıkları inanılmaz zorlukları anlatabilse.. Aynı yoldan Hindistan’a geçmek zorunda kalan Doğu Türkistan’ın efsanevi lideri İsa Yusuf Alptekin’in yanındakilerin çoğu Himalayaların karlı boranlı yamaçlarında donarak can vermişleri. Ülkelerini terke etmek zorunda kalan Kazakların, Elishan Batur önderliğinde Hindistan’a ulaşmak için Himalayalar’ı aşarken çektikleri sıkıntılar filmlere, romanlara konu olacak acılar yumağıdır. Himayalar’da yükseklere tırmandıkça giderek azalan basınç nedeniyle, bünyeleri zayıf olan çocuk ve kadınların çoğu kan kusarak can vermişlerdi. Topraklar buzdan betona dönüştükleri için ölenler gömülemiş, buzdan kefenlere sarılarak, kurda kuşa yem olarak bırakılmak zorunda kalmışlardı. Bugün Türkiye’de yaşayan binlerce Kazak kardeşimiz, Hindistan üzerinden özgürlüğe kaçışın bu destansı hikayesini çocuklarına ezberletirken, kemikleri Himalayalar’da kalmış atalarına da gözyaşlarıyla Fatihalar gönderirler..

TÜRK-KAZAK KARDEŞLİĞİNİN TEMELİNDE ÖRNEK BÖR DAYANIŞMA TABLOSU VARDIR Kazak kardeşlerimizin Türkiye’de yaşayan 75 milyon Kazak kardeşlerine duydukları sıcak sevginin temelinde, vatanlarını terk etmek zorunda kalan bu insanların, hürriyete kavuşmak için, Kazak soyunu devam ettirebilmek için Himalaya Dağlarını aşmak zorunda kalışlarının yürek yakan hikayesi vardır. Bu sımsıcak sevginin temelinde, tarih sahnesinde kalabilme mücadelesi veren Kazaklara, Anadolu’daki kardeşlerinin gözyaşlarıyla kucak açmalarına duyulan şükran duyguları vardır. Aralarında binlerce kilometre olan kardeş halkların “Dilde birlik, fikirde birlik, işde birlik” vecizesi çerçevesinde sergiledikleri kardeş dayanışması tablosu vardır. Tibet üzerinden Hindistan’a ulaşmaya çalışan Kazaklarla, içlerinde Müslüman Dunganların da bulunduğu Tibetliler arasında meydana gelen çatışmalarda 500 kadar Kazak ölmüş, bir o kadarı da esir düşmüştü. Himalayaları aşıp Hindistan’a ulaştıklarında, pek çok Kazak, kan kusarak, donarak can veren yakınlarını karlı boranlı dağlarda bırakmanın acısını yaşıyordu.

1941 yılında Hindistan İngiliz egemenliğindeydi. Hindistan’a sığınma iznini İngilizler verdi. Fakat, bu izinde özellikle daha sonra Hindistan’dan ayrılarak Pakistan devletini kuracak olan Müslümanların büyük rolü olmuştu. 1943 yılında Pakistan hükümeti çevredeki Kazakların ülkelerine gelmeleri için elinden gelen kolaylığı göstermiştir. 1950 yılı, dünya Kazakları açısından çok önemli bir tarihtir. Pakistan’a sığınmış olan Kazaklar, bir röportaj için gelen Türk gazeteci Mehmet İrfan ile görüşüp, Türkiye’ye göç etmek istediklerini, bu arzularının Türk resmi makamlarına duyurulmasını rica ederler. Bunun üzerine Türkiye’nin Lahor elçisi Nebil Batu ile görüşen Mehmet İrfan Kazakları Türkiye elçisiyle görüştürür. Elçi Batu, Kazak temsilcilerine kaç kişi olduklarını sorar. Kazaklar da 1941 yılında 3039 kişi olduklarını fakat hastalıklar ve bakımsızlık nedeniyle sayılarının giderek azaldığını ve 1400 kişiye düştüğünü söylediklerinde elçi gözyaşlarını tutamaz. Halife Altay 2000 yılında yayınlanan anılarında, “Çinlilerden, Tibetlilerden, Hintlilerden hep diplomatik tavır görmeye alışık olduğumuz için şaşırmıştık; elçinin bu şekilde davranması bize ilginç gelmişti” demektedir. Elçi Batu 1400 kişinin isimlerini derhal Türkiye’ye bildireceğini, fakat sığınma için Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı gerektiğini söylemişti. Bu liste 1952 yılına kadar Meclis’te beklemiş, fakat Kazaklarla haberleşmeler aralıksız sürdürülmüştür.

1952 yılında Lahor elçiliğine ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı tayin edilir. Yahya Kemal Kazaklar’ın Türkiye’ye yerleşmek istemelerine sıcak bakmaktadır, ancak vatan kaybetmiş bir aileden geldiği için, oldukça tedbirlidir. Kazak temsilciyle görüşürken bu konuda elinden geleni yapacağını, elçiliğe sık sık gidip gelmemelerini, Kazak liderin Çinliler tarafında öldürülebileceğini, gizli bir kurye aracılığı ile gelişmelerden kendilerini haberdar edeceğini söyler. Sonunda elçilik, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve Adnan Menderes Hükümeti’nin Kazakların Türkiye’ye yerleşmelerine izin veren kararını özel bir kurye ile Kazaklara ulaştırır. Bu karar Kazak kardeşlerimiz için bir çeşit kurtuluş, tarihte varlıklarını sürdürmelerine izin kararıdır. Çünkü altı yıl içinde ikibin Kazak hastalıktan ölmüş, Hindistan’ın iklimi ve bulaşıcı hastalıklar nedeniyle bu sürede bir tek kadın bile hamile kalmamıştı. Özgürlüğe yolculuk biraz dolambaçlı olmuş, Kazak kardeşlerimiz Karaçi’den Basra’ya, oradan Bağdat’a, Bağdat’tan da İstanbul’a gelmişlerdi. İstanbul’a geldiklerinde 6 ay kadar misafirhanede tutulan Kazak kardeşlerimizin canı sıkılmıştı. Biran önce kendilerine tarım ve hayvancılık yapabilecekleri yerler gösterilmesini istiyorlardı. Yiyecek ve içeceklerini kendileri çalışıp üretmek istiyorlardı. Bu istek üzerine gerekli araştırmalar yapılmış, Kazak ülkesinin iklim koşullarına uygun yerler saptanmış ve büyük zorluklara katlanarak ulaştıkları kardeş ülke Türkiye’de Kazaklar Mansa’nın Salihli, Niğde’nin Ulukışla, Konya’nın İsmil ve Ereğli, Kayseri’nin Develi, Yahyalı ve Yeşilhisar, Aksaray’ın Sultanhan ilçelerine yerleştirilmişlerdir. Türk-Kazak kardeşliği, 1990’da da örnek bir davranış sergilemiş ve Kazakistan bağımsızlığını ilan etmesinden iki saat sonra Türkiye tarafından tanınmıştı. Kazlıçeşme Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen tören sonrasında Kazak yetkililer, Kazak sanatçılar ve Kazak kökenli ilkokul öğrencileri, hatıra fotoğrafı çekimi için sahneye çıktılar. Fotoğraf çekimi sonrasında ilkokoul öğrencileri ve Kazak kökenli vatandaşlarımızın küçük çocukları atayurdumuzun nağmeleri eşliğinde oyunlarına devam ettiler. Dünya Kazakları Cemiyeti Başkan Yardımcısı Talat Mamashev, Kazakistan Türkiye Büyükelçisi Canseyit Tüymebayev, TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kasseinov çocukların oyunlarına alkışlarla eşlik ettiler. Kazakistan yetkilileri Kazak kökenli çocukların neşe içinde oynamalarını izlerken duygusal anlar yaşadılar.

Haber: M.Kemal SALLI