Hazreti Osman bin Affân radiya’llâhu anh Efendimizin şehid edilmesinden i’tibâren, Fitne-i Uzmâ (büyük fitne) daha da şiddetlenmiştir;
Hazreti Osman’ın şehîd edilmesi bütün ümmetin kalbini dağlamıştı. Hiçbir kimse Hazreti Osman’ın Peygamber’in Ravza-i Mutahharesi yanında, hâince, hunharca şehid edilebileceğini aklından geçirmiyordu. Muhasara uzamış, kâtiller grubu, haricîler, kimse tarafından engellenemeyince, Hazreti Osman’ın fecî akıbetine şehâdet etmemek üzere ashab-ı Kiram’dan ba’zıları Medine’yi terk edip, Mekke’ye çekilmişlerdi. Bunlardan birisi de Haz.Zübeyr (r.a.), Medine’den ayrılıp Mekke’ye giderken Mekke yolunda Haz.Osman’ın şehâdetini haber alınca, Bakara Sûresinin 156. âyeti Kerimesini okumuş, bu âyet-i Kerime’nin meâli kısaca şöyledir; “Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz.” “Allah, Osman’a rahmet etsin! Düşmanlarının hakkından gelsin!” diye dua etmişti. Zübeyr’e, Haz.Osman’ı öldürenlerin pişman oldukları söylendiğinde ise, “Yapacaklarını yaptılar da ondan sonra pişman oluyorlar,” demiş ve Sebe Sûresi 45. âyet-i Kerimesini okumuş, meâli şöyledir; “Arzu ettiklerinin onda birine bile ulaşamadılar.”
Haz.Talha, Haz.Osman’ın şehâdetini haber alınca, “Allah, Osman’a rahmet eylesin! O’nun ve Müslümanların düşmanı olanların hakkından gelsin!” demiş, daha sonra o’na da kâtillerin pişman oldukları söylendiğinde, “İşte o anda onlar ne bir vasiyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.” (Yâsin 36/50) âyet-i Kerimesini okudu.
Şehâdet haberini alan Haz.Ali (K.V.) Efendimiz “Cenab-ı Hakk Hazreti Osman’a rahmet etsin ve ondan sonra bizi hayırdan uzaklaştırmasın!” buyurmuş, kâtillerin, mütecâviz’lerin pişman oldukları söylendiğinde ise, “Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insan’a “inkâr et” der, insan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbî olan Allah’tan korkarım, der”. (Haşr 59/16) âyet-i Kerimesini okumuştur.
Haz.Sa’d bin Vakkâs’ın teessürü. Haz.Osman şehid edildiğinde diğer Ashab-ı Güzîn gibi Sa’d bin Vakkas da aranmış onun da bahçesine çekildiği görülmüştü. Haz.Osman’ın şehâdetinden haberdar edildiğinde, “Biz dünya’ya yüz tuttuk da alçaldık” demiş, daha sonra “(Bunlar;) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.” (El-Kehf 18/104)..
“Yâ Rabbî! Bu adamları yaptıklarından perişan et, pişman et! Ve sonra onları kahret!” diye du’a etmişti.
Bütün bu beyanlar, Ashâb-i Güzîn’in ne kadar müte’essir olduklarını, fâcia’yı meydana getiren cânilerden ne kadar tiskindikleri, bu his’lerini en beliğ bir şekilde ifade eden beyan’da bulunduklarını görüyoruz...
Hazreti Osman’ın şehâdetinin akabinde ortalık tam bir toz duman içerisindeydi.
Basralılar, Mısırlılar, Kûfeliler, Haz.Osman’ı, devlet başkanlığından uzaklaştırmak üzere ittifak etmişlerse de onun yerine kimin getirileceği hususunda ihtilâfa düşmüşlerdi. Kimlere devlet başkanlığı teklif edilmişse red cevabı almışlardı. Talha ortadan kaybolmuş, Sa’d bin Ebî Vakkâs ve Zübeyr Medine’yi terk etmişler, Emevî ailesi Medine’den kaçmıştı.
Bunun üzerine, Mısırlılar, Hazret-i Alî’ye gitmişler, huzurundan onları uzaklaştırmış, Kûfe’liler, Zübeyr’i bulmuşlar Zübeyr onları reddetmiş, Basralı’lar, Talha’ya müracaat etmişler, Haz.Talha aslâ böyle bir şey istemediğini ifade etmiş.
Kâtiller, âsî’ler, Sa’d’i aramışlar, Haz.Sa’d bin Ebî Vakkâs, gerek kendisinin ve gerekse Haz.Ömer’in oğlu Abdullah’ın aslâ devlet başkanlığında gözlerinin olmadığını söylemiş, bizzât Abdullah ibn-i Ömer’e müracaat etmişler o da kendilerine müsbet bir cevap vermemişti. Asîler hayrete düşmüşler ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Tarihî kayıtlara göre âsiler, “devlet reisi ta’yin edilmeden avdet edilecek olursa ihtilâf büsbütün alevlenir ve ümmetin ahvali fesada uğrar” demişler, Medine ahâlisini toplayıp, bir halife seçmelerini, aksi takdirde, Ali, Talha, Zübeyr ve daha başka kişileri de öldüreceklerini söylemişler, kendilerine bir gün mühlet vermişlerdi. Bunun üzerine Ensâr ve Mühâcir’in Haz.Ali’ye müracaat ederek kendisine bi’at edeceklerini söylemişler. Haz.Ali Ensâr ve Mühâcirîn’in bu teklifini kabul etmek istememişse de ısrarlar karşısında kabul etmiş, neticede burada bulunanlar Haz.Ali’ye bi’at etmiş, âsîler Talha ile Zübeyr’i de getirerek onların da Haz.Ali’ye bi’at etmelerini te’min etmişlerdi. Bu suretle Haz.Ali’ye Hicretin 35. yılında 21 Zilhicce Pazartesi günü bi’at edilmiş oldu.
Hazreti Alî’ye bi’at edildikten sonra herkes yapılacak ilk işin Hazreti Osman’ın kâtillerini bulup cezalandırmak olduğunu kabul ediyordu. Ama nasıl?..
Medine’de bulunanlar Haz.Alî’ye bi’at ettikten sonra Haz.Talha ve Haz.Zübeyr, Haz.Ali’yi ziyaret ederek, kâtillerin ta’kibini ve hemen cezalandırılmasını talep etmişlerdir. Haz.Alî onlara, “Aziz kardeşlerim! Ben de sizin bildiğinizi biliyorum. Fakat bize hâkim olan mukadderatı bizim elimizde olmayan bir cemaate ne yapayım? Sizin adamlarınız da kalkmış bu adamlarla ayaklanmış, sizin bedevileriniz onlara karışmış bulunuyor. Bunlar size istediklerini yaptırabiliyorlar. Bu durumda şimdilik bir şeyler yapmaya imkân var mıdır?” Hazreti Talha ve Haz.Zübeyr “Hayır, yoktur” dediler...
Haz.Ali devamla, “Bugünkü vaziyet, cahiliyet dönemi vaziyetidir. Uzun sürmez bertaraf olurlar. Şeytanın arzusu hiçbir zaman devamlı câri olmaz. Şimdiki halde ümmet bir takım fırkalara ayrılmış bulunuyor. Fırkalardan birisi sizin dediğinizi aynen kabul ediyor, bir başkası muhalefet ediyor. Bir başka fırka da her ikisine de karşı çıkıyor. Bu durumda kargaşasının durmasını, huzurun teessüsünü beklemek lazımdır. Fikirler sükûnet bulduktan, herkesin aklı başına geldikten sonra hakkı yerine getirmeye imkân hasıl olur.”
Gerçekten de Haz.Osman’ın şehid edilmesini ta’kip eden günlerde ayak takımı ortalığa hâkim olmuş, asiler emrediyor, yasaklıyor, kâtilleri ele vermiyor. Tabiî, şen’î cinayette bütün âsilerin dahli vardı. Onların hepsinin cezalandırılması, hepsinden hesap sorulması icap ediyordu. Kâtilleri ta’kip ve muhakeme edebilmek için tabiî bir vaziyetin, meşrû bir hükûmetin bulunması ve bu hükûmetin çok güçlü-kuvvetli olması lazımdı ki, asî’leri ele geçirecek ve onların şer ve fesadını bertaraf edebilecek, mahkûm edecek ve hükümleri infaz edebilecekti. Güç ve kuvvet te’min edilse bile âsî’lerin hemen cezalandırılmaları başka başka yerlerde başka isyanların vukuna sebep olabilirdi. Onun için öncelikle kamu otoritesi te’min edilmeli, fitne ve fesad durdurulmalı ortalık sükûnete kavuştuğunda kâtiller birer birer yakalanır, cezaları verilebilinirdi.
Fakat, fitne ve fesad kazanı daha da kaynatılmaya başlandı.
Haz.Ali’nin halife seçilmesi, vaziyeti ıslaha, bütün müşkillerin bir anda haline krizleri bir anda bitirmeye kâfî değildi.
Ayrıca, henüz Haz.Ali’ye bi’at etmemiş mühim şahsiyetler vardı.
Bunlar arasında, Hassân bin Sabit, Ka’ab bin Mâlik, Mesleme bin Mahled, Ebû Said El-Hudrî, Muhammed bin Mesleme, Numan bin Beşir, Zeyd bin Sâbit, Râfî bin Hadiç gibi zevat vardı. Talha ile Zübeyr de asî’lerin ısrarıyla bi’at etmiş, onlar da ayrılmak için bahaneler arıyorlardı.
Haz.Ali’ye bi’at etmeyenlerden Nu’man bin Beşir, Haz.Osman’ın şehid edildiği anda üzerindeki kanlı gömlek ile o sırada Haz.Osman’ın zevcesi Nâile’nin doğranan parmaklarını alıp Şam’a götürmüştü. Kana bulanmış gömlek ile zevcesinin parmakları Şam Valisi, Haz.Muaviye tarafından teşhir edilmiş, Hazreti Osman’ın şehid edilmesi üzerine galeyana gelen Müslüman’ların galeyanı kat be kat artmıştı.
Diğer taraftan, Haz.Osman’ı şehid eden kâtillerin, âsî’lerin tamamı hâlen Medine’de bulunuyordu. Bunların bir an evvel defnedilmeleri gerekiyordu. Medine dışındaki bütün vilâyetler Haz.Osman tarafından ta’yin edilen valiler tarafından idare ediliyordu. Bunlardan ba’zıları bağımsız birer hükümdar gibi davranıyorlar, nüfuzları kuvvetli mevkîleri sağlamdı. Bunların azledilmeleri, hele hele tam bir hükümranlık ilân etmiş olan Haz.Muaviye’yi yerinden etmek hiç kolay değildi.
Bütün vahim vaziyet karşısında, asilere ne yapılabilir? Kâtiller bunların arasından nasıl seçilebilir? Seçilebildiklerini farzedelim, nasıl cezalandırılabilinir?
Mes’eleye böyle bakınca da, Halife Haz.Ali’yi ihata eden zorluklar gerçekten çok büyüktü. Bunların arasından çıkmak için pek sağlam irade ve tennî ile tedbir lâzımdır. Haz.Ali’nin, Haz.Talha ve Zübeyr’e anlatmak istediği de buydu. Ortada, her iki tarafın da kısmen haklı oldukları tamâmen içtihâdî bir mes’ele vardı.
Bir taraftan, Hazreti Osman’ı şehid eden kâtillerin, anarşist’lerin bir an evvel yakalanıp, hak ettikleri cezalarını görmelerini isteyen, aralarında Aşere-i Mübeşşere’den Haz.Talha, Hazret-i Zübeyr, mü’minlerin annesi Haz.Aişe Validemiz başta olmak üzere önemli şahsiyet, diğer taraftan, “Evet, âsiler, kâtiller yakalanıp, cezalarını çekmeleri esastır, fakat şu anda vaziyet müsâid değil, ortam hazırlanır, sükûnet te’min edilirse elbette hak yerini bulacak âsiler, kâtiller cezalarını çekeceklerdir.”