Kalbiyle, yüreğiyle, sözüyle, şerefiyle, namusuyla, yediği her helal lokmasıyla, davranışıyla yaşam biçimiyle gerçekten inançlarına göre yaşayan insanları burada tenzih ederek çevrenizde yüzlerce olan her platformda gördüğünüz tamamen genle alakalı önemli bir konuya daha değinmek istiyorum. Katiyen Kadın-Erkek ayırmıyorum. Her ikisi de antrenmanlı her ikisi de çok tehlikeli. Beni bilen bilir. Bugüne kadar yazılarımda birçok konuyu kaleme alırken genellikle, insanların kafasında oluşturduğu algıyı daha iyi anlaşılır hale getirmek için, “Atasözleri, Deyimler, Kısa hikâyelerden” örnek vererek yazmaya çalışırım.
Bugün de yine bir “Yalaka koyun, kasabın keskin bıçağını övermiş”  diyerekten dalkavukluk, nam-ı pek meşhur ifade ile “Yalakalık” ve günümüzün en favori mesleği “Yalakalığı” yazmak istedim. Öncelikle belirtmek isterim. Yalakalık seçilmiş insanların işidir. Böyle bir şeref her soysuza nasip olmaz.
Geçen yıllarda yalakalığın, birde sanatsal yönü var demiş biri çok gülmüştüm duyunca. Nasıl herkes keman çalamaz; şarkı söyleyemez ise herkes de yalakalık yapamaz. İstese de yapamaz. Ağzına gözüne bulaştırır.
Konu ile ilgili çok sevdiğim birkaç sözü makalemin başında paylaşmak istiyorum;
Büyük dava adamı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun dediği gibi; "İki saniye sonrasına garantimiz olmayan bir hayatımız için fırıldak olmaya gerek yok!". Keskin kalem merhum Uğur Mumcu’nun dediği gibi; “Haklıdan yana değil, güçlüden yana olanlar korkak ve kaypak olurlar. Güç merkezi değiştikçe dönerler; fırıldak olurlar.” Ya göründüğün gibi ol ya da olduğu gibi görün.
Yalakalık çoğu insanlığın içine işlemiş. Tüm ülke genelinde böyle bir hastalık oluştu ve her geçen gün de sayısı daha da artıyor. Önü alınmaz bir hal alıyor. Yani anlayacağınız günümüz koşulları insanları yalakalığa itiyor.  Yalakalık ve yağcılık, kendisine saygısını kaybetmiş insanların kendi çıkarları uğruna başkalarına gereksiz ya da hak etmediği iltifatlarda bulunmasıdır. Kısaca dalkavukluktur... Aslına bakarsak yalakalığın tarihçesi bana göre insanlık tarihi kadar eskidir. Daha doğrusu yalakalık insanın var olmasıyla başlamıştır. Her devirde müşterisi olmuş, her zaman para etmiş, hatta ve hatta pirim yapmış, her zaman sırt sıvazlanıp işi görülmüştür. Son dönemlerde bu kadar prim yaparken bu meslek doğru insanı aramak, özde bir sözde bir olmak, ne söyleyecekse yüzüne pat pat açıkça söylemek yalakalığa göre daha zor. Çok zor değil, Bugün hepimizin elinin altında internet var. Arama motoruna yalaka yazıp birkaç kez tıkladığınızda karşımıza Türkçe’mdeki yalakalığın tanımında kullanılan kelimeler tek tek sıralanacaktır. Çok basit deneyin. Ama çoğumuz okumayı seven bireyler olmadığınız için haydi onu da kondurayım köşeme; Yalakalık ve yağcılık, kendisine saygısını kaybetmiş insanların kendi çıkarları uğruna başkalarına gereksiz ya da hak etmediği iltifatlarda bulunmasıdır. Kısaca dalkavukluktur. Türkçe de ki yalakalığın tanımında kullanılan kelimelerin çokluğuna bakıldığında toplumumuzun konuya ne denli ilgi ve alaka duyduğunu görmek mümkün olur. Yağcı, yağdanlık, dalkavuk, şakşakçı, şaklabanlık, kemik yalayıcılık, yalpaklık, huluskarlık, omurgasızlık, yanardönerlik, v.s. Uzayıp giden bir çeşitlilik vardır, Türkçedeki yalakalık literatüründe.
Yalakalığın ırkı, dini, dili ya da mezhebi yoktur. İngilizcede “brown nosing” burun b..ku anlamına gelir ki bizdeki yalakalık deyimiyle aynıdır. Bu bir sanattır. Herkesin yapabileceği, öğrenebileceği bir şey de değildir. Bu sanat sahibinin sırtı yere gelmez gamsızdır, rahattır. Kişiyi basamakların en yükseğinde en en en tepede tutar. İnsanlığın var oluşundan beri müşterisi vardır. Allah kimseyi bu sanat ehlinin eline düşürmesin. Bazıları için yalakalık bir yaşam biçimi olmuştur. Onlar yalakalık yaptıklarının farkında bile değildir. Onların kanına işlemiştir yalakalık yapmak. Büyük ihtimalle bu, onların genlerinden geliyor olsa gerek. Haaa!! Bir de Yalakalıktan hoşlananlar var azizim onlara ne demeli? Onlarda makamı mevkii ne olursa olsun, bence aslında çok uyanık kimselerdir ki o yalakalardan sonuna kadar yararlanıp kullanırlar. Ve onlara ufak tefek menfaatler sağlarlar.
Yıllar önce duyduğum “Kıssadan Hisse” pek meşhurdur, bilmeyen yoktur, bir kez daha anımsatayım.
Eskiden yaşayan kralın biri patlıcanı çok severmiş. Patlıcandan her bahsettiğinde, Soytarısı iç geçirir Kralı tasdik edermiş. Kral; ‘Patlıcan dolma gerçekten mükemmel bir yemek’ diye konuşsa, Soytarı atılır ‘evet patlıcan dolmanın üzerine yemek tanımam’ dermiş. Kral patlıcan musakkadan bahsetse ‘ah var mı patlıcan musakka gibi bir yemek’’ diye söze başlarmış. Kral ‘ üç öğün patlıcan kızartma olsa yerim’ dediğinde, ‘bir ömür patlıcan kızartma yiyebilirim’’ dermiş. Zaman geçtikçe Kral patlıcandan bıkmış nefret eder olmuş. ‘Bu patlıcan yemeğini nasıl yerler bilmem. Böyle tiksindirici bir yemek daha olamaz’ demiş. Soytarı ‘Haklısınız Kralım millette ne mide var. Aslında tüm patlıcan yemeklerini yasaklamak lazım’ demiş. Soytarının daha önceki söylediklerini bilen bir kişi ‘Yahu! Daha düne kadar sen değimliydin patlıcan yemeğini öve öve göklere çıkaran?’ diye sorduğunda Soytarı atılmış. ‘Ben Kralın Soytarısıyım patlıcanın değil.’
Çok araştıran biriyim belki sabahlara kadar hiç uyumadan araştırdığımı bilirim. Gözlerime kan bile oturduğu olur. Biliyor muydunuz? Tarihimizde yalakalığa ve dalkavukluğa canı pahasına da olsa karşı çıkmış şairlerimiz ve yazarlarımız, makale yazarlarımız vardır. Yakın tarihimizde bu şairlerimize ve yazarlarımıza hasret kaldık. Türkçe’mdeki yalakalık literatüründe yalakalığın ırkı dini dili mezhebi yoktur. Yalaka İnsanlar karşısındaki kişinin dinine, mezhebine, yaşantısına, kişiliğine bakmaksızın yalakalığı fevkale yapıyor ve yapacaklardır da. Birkaç kuruş, birkaç liralık bedel için kişiliğini, şahsiyetini, benliğini, zikrini ve fikrini satan insanların bir başka kişilerin gözlerinden düştüğünü görmek öyle hoşuma gidiyor ki! Gülümseyerek onları da yazmak istedim. İnanın o kadar geniş bir konu ki yazmakla bitmez siz okudukça tükenmez ciltlere sığmaz. Spor, din, mezhep, iş, sanat, müzik, aklınıza gelebilecek en uç konularda bile yalakalığın ayrı ayrı dal makalesi yazılabilir.
Velhasıl diyerek ez cümlelerimle kelamıma son vereyim. Her zaman derim İnsan dediğin biraz omurgalı olmalı. Yalaka olan kişilerden hayır gelmez. Çünkü onlar güç kimde ise ona gülerler onun elinin öperler. Yalaka olanların ağzı güzel laf yapar ama eli iş tutmaz. Gözü sürekli bir hinlik peşindedir. Güç değişirse bunlarda gözlerini kırpmadan sizi satarlar. Bilirim bu bazılarımız için kötü bir huydur, kişiliksizlik göstergesidir. Karaktersizliğin önde gidenidir. Bazıları içinse hem meslek ve bir yaşam biçimidir. Bütün işlerini bu şekilde yürütürler. Nasıl ki; bataklıklar kurutulmadıkça sivrisinekler bitmez.  İnsanlar arasındaki menfaat ilişkileri ve daha çok kazanmak, daha iyi yaşamak, hak etmeden, emek sarf etmeden veya daha az emekle, gayretle bir yerlere ulaşma sevdası, canııım yurdum insanında bitmediği sürece bu meslekte ilelebet yaşayacaktır. Yalakalık kimlere yapılır derseniz? Herhalde sokaktaki dilenciye, seyyar satıcıya, ezilene, fakire, düşküne, yaşlıya yapılmaz. Güce yapılır güce! Para gücü, makam gücü. Bayanlar için rahat yaşayabilme gücü, şan gücü, şöhret gücü, mevki gücü, güzellik gücü karnım fazla doysun gücü vs. Eğer bunlardan herhangi bir meziyete sahip değilseniz size kim yalakalık yapar? İçiniz rahat olsun. Biliyorum zor biliyorum çok güç biliyorum çok hadsiz bir istek lakin siz siz olun, yanlışı savunmamanın yolunu öğrenin. Asla ödün vermeyin şahsiyetinizden. At izinin bilmem ne izine karıştığı şu ahir zamanda ne kadar temiz kalabilirsek ne mutlu bize.  Ne dersiniz mümkün mü dür bu sizce?