Fırat’ın doğusunda ABD eliyle bölgenin yüzde 30’unu YPG/PKK işgal etmiş durumda, yaklaşık 70 bin terör örgütü gücünde bir YPG/PKK varlığından söz ediliyor. Türkiye’nin her fırsatta karşı çıkmasına rağmen de ABD silah ve eğitim desteğini sürdürüyor. Fırat’ın doğusuna yönelik olası bir operasyonun sinyalini uzun zamandır veriyor Türkiye, bölgedeki terör unsurlarını bertaraf etme kararlılığını yineliyor. Geçtiğimiz günlerde Savunma Sanayi Zirvesi’nde de Cumhurbaşkanı Erdoğan talimatları verdiğini ve beklenen operasyonun birkaç gün içinde başlayacağını belirtti. Suriye meselesinde 3. Aşama olarak adlandırabileceğimiz yerleşik ve sahada varlık gösteren güçlerin arasında mücadele yaşanan bir döneme girildiğini görüyoruz hep birlikte. ABD’nin YPG’nin yanında durmaya devam ettiği bir süreçte olası bir operasyon nasıl ilerler, operasyon nereden başlar ve ortalama ne kadar sürer, ABD ve Türk askerleri bu süreçte karşı karşıya gelebilir mi, gözlem noktaları ne anlama geliyor, Dunford ve McGurk’ün açıklamalarını ABD’nin YPG-PYD’ye eğitim verme kararını nasıl değerlendirmeliyiz? Merak edilen tüm bu soruları ve daha fazlasını Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Emekli Jandarma Kurmay Albay Dr. Eray Güçlüer ile konuştuk…

Öncelikle siz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını ve olası bir operasyonun mahiyetini kapsamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Fırat’ın Doğusu mevzu uzun zamandır gündemde..

Sayın Cumhurbaşkanının Savunma Sanayi Zirvesinde yaptığı konuşmadaki harekat vurgusu siyasi ve askeri açıdan çok önemli mesajlar içeriyor. Öncelikle Türkiye, meselenin sıcak bir operasyona dönüşmeden çözülebilmesi için diplomatik olarak çok çaba sarfetti ve halen de sarf etmeye devam ediyor. Son dönemde Membiç’le ilgili sadece dış işleri bakanları seviyesinde 19 görüşme gerçekleşti. Aynı şekilde en son sayın Cumhurbaşkanının Arjantin ziyaretinde Membiç’te düğümlenen sorun ve Fırat’ın doğusu konusundaki endişeler ABD başkanı D.Trump’a en üst düzeyde iletildi. Bilindiği üzere geçtiğimiz haziran ayında Türkiye-ABD arasında Membiç mutabakatı imzalandı fakat ağustos ayında tamamlanması gereken süreç, yani Membiç’ten PYD/PKK’nın çekilmesi şuana kadar gerçekleşmedi. İşte sayın Cumhurbaşkanının iki gün önceki açıklaması ABD ile yoğun şekilde yürütülen diplomasiyle bir sonuca ulaşılamadığını, Türkiye için bir beka meselesi olan terör örgütlerinin sınırlarımızdan temizlenmesi için artık askeri operasyon seçeneğinin zorunlu hale geldiğini göstermesi bakımından son derece önemliydi. Diğer bir husus da birkaç gün içinde Fırat’ın doğusuna operasyona başlanabileceğinin ifade edilmesi yani zaman vurgusu bölgedeki gelişmelerin Türkiye’nin güvenliğini tehdit etme noktasında daha fazla zaman kaybedilmeden müdahale edilmesi gerekliliğini de göstermesi bakımından önemlidir.

ABD Genel Kurmay Başkanı Dunford geçtiğimiz günlerde YPG’ye yönelik açıklamada bulunmuş ve Suriye’nin doğusunda istikrarın sağlanması için 35-40 bin yerel gücün eğitiminin tamamlanması gerektiğini söylemişti, Trump’ın DAEŞ’le mücadele özel temsilcisi Brett McGurk de kazanımların devamlılığının sağlanması için ‘iç güvenlik güçleri’ kurulana kadar Suriye’de kalmayı sürdüreceklerini belirtmişti, azınlıklara destek kararnamesinin de imzalanmasıyla YPG’ye verilen desteğin devamını sağlayan resmi açıklamalara karşı bir hamle olarak değerlendirilebilir mi birkaç gün içinde gerçekleşeceği söylenen operasyon sinyalinin?

ABD şu an nihai hedefi Çin olan İran’a yönelik operasyon için körfezi dizayn ederken ve doğu Akdeniz dahil diğer küresel çıkarları için Türkiye’yi yanında tutmakla, belki de yüz yıllık plan olan güneyimizde “Teröristan” oluşturmak için PYD/PKK’yı kullanmak arasında kalmış durumda. Diğer bir ifadeyle milli çıkarları için Türkiye’nin yanında yer alırken PYD/PKK aparatından vaz geçmek veya sentetik teröristan planına devam edip Türkiye’yi kaybetmek tercihi arasında kalmış durumda. Öyle ya da böyle bölgedeki terör varlığı Türkiye’nin güvenliğine tehdit olduğu müddetçe Türkiye mücadelesine devam edecektir. Ancak ABD yönetimindeki çift başlılık hangi Amerika’nın ne dediğini anlamakta zorluklar oluşturuyor. Bir tarafta derin ABD’nin temsilcisi Pentagon, diğer tarafta ise D.Trump ve ekibi. Pentagon PYD/PKK’ya desteğini sürdürürken ABD’nin diğer yönetimi çoğu zaman aynı şeyleri söylemiyor. Dolayısıyla ABD askeri kanadının sözlerini diğer siyasi bürokratların ifadeleriyle birlikte değerlendirmek gerekir. Sonuçta Türkiye bölgedeki terör varlığını çevreleme ve etkisiz hale getirme stratejisine adım adım devam edecek.

DAEŞ’e yönelik mücadele bahanesiyle bölgeye tırlar dolusu sevkiyat yapıldı resmen bir ordu kurmaya yönelik hedefleri çabası aşikar ABD’nin, Türkiye de buna müsaade etmeyeceğini sürekli farklı şekillerde dile getiriyor gerek sahada gerekse diplomatik açıdan. Son olarak Pentagon’dan gelen açıklama da ortada ‘operasyon kabul edilemez’ şeklinde.. YPG’ye desteğini sürdürecek olan bir ABD ile sahada karşı karşıya gelme durumu söz konusu olabilir mi? Sonuçları ne olur?

Ben ABD askeri varlığıyla çatışma tarzı karşılaşmaların olacağını düşünmüyorum. Bunu her iki ülke de istemez. ABD askerlerinin yerleri bellidir. Türkiye’nin istihbarat kapsitesi ve ABD ile yapılacak koordinasyon bu tür istenmeyen olayları önleyecektir. Ancak olası bir operasyonda Fırat’ın doğusu dahil daha geniş düzlemde bölgedeki terörist unsurların Türkiye ile ABD’yi karşı karşıya getirebilecek provakasyonlarına karşı dikkatli olmak gerekir.

Sınır hattında güvenlik tehditi içeren unsurlarla, terörle mücadelemiz her anlamda devam ediyor, Fırat Kalkanı 7 ay, Zeytin Dalı ortalama 3 ay kadar sürmüştü, Fırat’ın doğusuna yönelik olası bir operasyonun ne kadar zaman alabileceğini öngörebiliriz sizce? 

Operasyonun süresini başlangıçta tahmin etmek çok kolay değil ama bölgede ABD askerlerinin bulunması, bunun yanında alandaki Fransa ve diğer bazı ülkelerin küçük de olsa askeri mevcudiyetleri, ayrıca teröristlerle hem bunların hem de sivil unsurların içi içe olmaları ve tabiki diğer operasyon alanlarına göre yaklaşık 8 kat daha büyük bir alanın olması nedeniyle operasyon süresinin önceki El Bab ve Afrin operasyonlarına göre biraz daha uzun olacağını söyleyebiliriz.

Münbiç özelinde ABD uzun zamandır Türkiye’yi oyalama stratejisi güdüyor malum, peki arka planda baktığımızda bu geçen süre zarfında ABD’nin kazanımlarını ve amacını nasıl okumalıyız?

ABD’nin Tükiye’yi oyalayarak elde ettiği zamanı PYD/PKK’yı daha da güçlendirmek için kullandığını görüyoruz. Ayrıca sözde Arap NATO’su adı altında körfrezden devşirilmeye çalışılan askeri gücün bir bölümünü Suriye alanına aktarma gayretleri olduğuna dair de bilgiler mevcut. Bu ise bölgedeki kaotik ortamı daha da arttırıcı bir etki oluşturabilir. O halde sadece PYD/PKK değil daha başka aparat ve argümanlar da üretme peşinde olduğunu söyleyebiliriz ABD’nin. Dolayısıyla bu dönemde müdahale edilmez ise gelecekte Türkiye, PKK/PYD’nin yanında daha başka tehdit unsurlarıyla da kaşı karşıya kalabilir. 

Son olarak, bugün YPG/PKK’nın güdümlü füzeli havanlı saldırısıyla Afrin’de bir şehit verdik ardından Sincar ve Karacak’a hava akını başladı, konuyla ilgili ne söylemek istersiniz? 

Sincar ve Karaçak dağlarına yapılan operasyonlar Türkiye’nin genel güvenlik stratejisi olan terör varlığını çevreleme ve etkisiz hale getirme sürecinin parçaları. Yani önceki operasyonların devamı. Ve bu süreç Fırat’ın doğusu ile de devam edecek gibi görünüyor. Tabi savaş uçaklarımızın yanında İHA/SİHA’ların da kullanılabilmesi yeni bir harekât kombinasyonu da biz göstermektedir. Zira pilotlarımızın kontrol ve kullanımındaki uçaklarımızın yanında yerden ve uydulardan yönlendirilen İHA/SİHA’ların kullanılması özellikle anlık istihbarat akışı ve ani çıkan hedeflerin etkisiz hale getirilmesinde çok önemli bir oluşturmaktadır. Bu durum bir diğer yönüyle de TSK’nın ulaştığı seviyeyi göstermesi bakımından gurur verici olduğunu söyleyebilirim. Maalesef Suriye ve Irak alanında zaman zaman terörle mücadele ederken şehitlerimiz, gazilerimiz olabiliyor. Ancak ülkemizin bekası açısından bu mücadele verilmek durumunda. Bu vesileyle şehitlerimize Allah’tan rahmet yaralılarımıza acil şifalar, gazilerimize de şükranlarımı sunuyorum. Vatan size minnettardır.

RÖPORTAJ: ESRA BARIK