Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?

19 Haziran 1986’da dünyaya gelmişim ve doğma büyüme Ankaralıyım. Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Anabilim Dalı’ndan 2008 yılında mezun oldum. 3,5 yaşında bir kızım var ve dünyayı onunla yeniden anlamlandırmaya, kendimi de daha iyi tanımaya devam ediyorum. 

Neden Medya? 

Daha 14 yaşındayken resim öğretmenimiz “İleride kendinizi nerede görmek istiyorsunuz, onu çizin.” demişti. Ben de kendimi bir TV ekranında haber okurken çizmiştim. Sonrasında insan psikolojisine olan yoğun ilgim ve insanların hayatlarına dokunup, onlara iyi gelme isteğim, beni psikolojik danışman olma yönünde güdüledi ve okulumu çok isteyerek kazandım, hiç solmayan bir hevesle de bölümümü tamamladım. Ama benim için sesimi kullanmak çok önemliydi, sesin büyüsüne hep inandım. Mikrofona çocukluğumdan beri âşıktım. Abimin ses kaydetmek için aldığı mikrofon en sevdiğim oyuncaktı. TRT’nin sınav açtığını duyduğumda bu hayaller, sesime ve kendime olan inancım beni sınav için cesaretlendirdi. Belki bu şekilde de birilerinin hayatına olumlu şekilde dokunabilirdim. Ve aslında iletişim becerilerimin okul sayesinde daha da gelişmiş olması beni cesaretlendiren bir başka unsur oldu. Okulumun mesleki açıdan bana çok olumlu katkıları oldu.

Medyaya ilk adımı nasıl attınız?

3 aşamalı sınavı geçtikten sonra, 2009’da TRT’de “Stajyer Spiker” olarak çalışmaya hak kazandım. 3 aylık kurs döneminin ardından yine bir sınav oldu ve görev yerlerimiz açıklandı. Aynı yılın Ağustos ayında görev yerim TRT Ankara Radyosu olarak belirlendi. O tarihten beri aktif olarak spikerlik görevimi sürdürüyorum.

Medya dışında yapmak istediğiniz çalışmalar var mı?

Aslında kadar çok ki…  Özellikle üniversite yıllarımda müzikle ilgili güzel çalışmalarım olmuştu. Hala da şarkı söylemeyi, gitar çalmayı, müzikle ilgilenmeyi çok seviyorum. Müzikle ilgili bir şeyler yapmak istiyorum mutlaka, müzik her zaman olmazsa olmazım… Lise yıllarımsa şiir yazarak geçmişti, şimdilerde şiirden ziyade düz yazı yazıyorum daha çok. Bu aralar şiir ve düz yazılarımı topladığım bir kitap çıkartma hayali kurmaya başladım. Okuduğum bölümden yararlanabileceğim gönüllü çalışmalar yapmak da hedeflerim arasında.

Mesleğinizde bir rekabet baskısı/etkisi hissediyor musunuz? Eğer hissediyorsanız bu mesleğinize nasıl yansıyor? Bu rekabet ortamının size ve mesleğe olumlu olumsuz etkileri nelerdir?

Kesinlikle evet. Rekabetin en fazla hissedildiği mesleklerden biri spikerlik... Bazen bu çok yıpratıcı olabiliyor, yanınızda olduğunu zannettiğiniz insanlar, ego savaşları nedeniyle size birden sırtını dönebiliyor, hatta türlü oyunlarla sizi aşağıya çekmeye çalışabiliyorlar. Sürekli dik durmak ve dikkatli olmak zorunda olmak da çok yorucu… Ama olumlu yönleri de var tabi. Bu durum kendimi sürekli geliştirmemi sağlıyor, başarılı olduğumda daha mutlu oluyor ve bu başarıyı sürekli kılmaya çalıştığım için mesleki açıdan hep zinde oluyorum.  Başarı, rekabet ortamında insanı daha fazla tatmin ediyor. 

Medya dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?

Görsellik ya da şöhretin değil; yeteneğin, düzgün Türkçe’nin, eğitimin ön planda olduğu bir medya benim hayalimdeki medya…

Yaptığınız iş için kurs eğitimi şart mı  ya da bu işi yapabilmek için sizce iletişim mezunu olmak gerekli midir? 

Az önce de söylediğim gibi, başka bir bölümden mezunum ama bu benim için dezavantaj değil avantaj oldu… Farklı bölümden mezun olmak, bazı teknik konularda eksik kaldığımız için mesleğin başlarında daha sıkı çalışmamızı gerektiriyor. Ama bence iletişim mezunu olmak şart değil; şart olmadığı gibi yeterli de değil. Bu iş her şeyden önce yetenek işi… İletişim becerilerinizin, kişiliğinizin uygun olması lazım. Bu asla ”Eğitimsiz bu iş olur, yeter ki görüntünüz, kişiliğiniz uygun olsun” demek değil elbette. Eğitim almak ve çalışmak zorundasınız. Yani baştaki soruya gelirsek, evet kurs şart…

Salt spikerlik / sunuculuk kursu ile spikerlik / sunuculuk yapılabilir mi? 

Hangi kurs, hangi eğitim bunu da tartışmak lazım aslında. Hakikaten bu mesleğe yıllarını vermiş, başarılı ve deneyimli isimlerle yeteri kadar çalışmak gerek… Usta- çırak ilişkisi bizim mesleğimizin olmazsa olmazı bence. Kurs önemli ama söylediğim gibi, mizaç, yetenek, genel kültür, birikim en az kurs kadar önemli. Her kursa giden spiker/ sunucu olabilseydi şu an o kurslardan mezun olan binlerce insanı medyada görmemiz gerekirdi. Bilindiği gibi bu böyle değil, olamaz da… 

Kendinizde bir şeyleri değiştirme imkanınız olsa neleri değiştirirdiniz?

En acımasız eleştirileri kendime yapan biriyim ben aslında O yüzden çokça değiştirmek istediğim özelliğim olabilir. İlki aşırı duygusallığım… Özel ve mesleki hayatımda bununla ilgili çok sıkıntı çekiyorum. 2.si onaylanma ihtiyacım ve 3.sü de hayır demekte çok zorlanmam… Bunlar aklıma ilk gelenler oldu.

Medya ile aranız nasıl? Televizyon, internet, gazete, dergi gibi iletişim araçlarından ne şekilde faydalanıyorsunuz? Sosyal medya ile aranız nasıl?

Sorunun sonundan başlayacağım. Sosyal medyayı etkin olarak kullanıyorum ama bu durum benim vaktimi fazla almaya başladı, bir özeleştiri olarak bunu söyleyebilirim. Kendimi orada ifade etmek, dinleyicilerime ulaşmak ve programlarımın tanıtımını yapmak hoşuma gidiyor. Artık basılı iletişim araçlarından ziyade elektronik ortamda yapılan çalışmalar daha ön planda. Gündemi bile sosyal medyadan takip etmeye başladık. Ben de haberleri, kültür-sanat etkinliklerini ve daha birçok şeyi internet üzerinden takip ediyorum. Yine de nostaljik yanı da ağır basan bir kişi olarak basılı yayımlardan vazgeçemiyorum elbette. Her ay takip etmeye çalıştığım edebiyat dergileri var, kızım için de çocuk dergileri alıyorum. Televizyon eskisi kadar olmasa da hala hayatımda, benim için bittiğini söyleyemem.

TRT FM’deki  çalışmalarınızdan bahseder misiniz? 

Mesleğe başladığım ilk yıldan itibaren, en keyif alacağım yayınların ve kendimi en iyi ifade edeceğim kanalın TRT FM olduğunu anlamıştım. 2 yıldır Gençlik Treni programını sunuyorum. Program yapımcılarımız, eskiden de birlikte güzel işlere imza attığımız Ebru Coşkun ve Şükrü Oral…  İlk yıl tek gün olan programımızın bu yıl 2 güne çıkması bizi ekipçe çok mutlu etti. Her Cumartesi-Pazar saat 16:00-18:00 arası yayındayız ve dinleyicilerimize kaliteli bir program ulaştırmak için her hafta büyük bir heyecanla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Gençlik Treni programında neler var nasıl bir program bize bahseder misiniz? 

7’den 70’e herkesin kendinden bir şeyler bulacağı, hareketli, cıvıl cıvıl bir program Gençlik Treni… Günümüz şarkılarını dinlerken bir anda 90’lara 80’lere gidebiliyoruz. Yarışmalarımız dinleyicilerimizin çok ilgisini çekiyor. Her hafta ele aldığımız konular da onları düşünmeye yönlendiriyor. Yayınımızda yetenekli gençlere yer vermeye çalışıyoruz. Şarkılarını, çalışmalarını bizim vesilemizle tüm TRT FM’den dinleyenlerine ulaştırıyorlar. Gençlerle buluşmak en büyük isteğimiz. Üniversite öğrencileriyle kampüslerinde buluşacağımız yayınlarımız çok yakında yayında olacak, bunun müjdesini buradan verebilirim.

İyi sunuculuğu  nasıl tarif edersiniz?  

Düzgün Türkçe, iyi bir ses tonu ve dinleyicilerle, konuklarla etkin iletişim iyi sunucu olmanın olmazsa olmazları… Onun haricinde, gelişime açık olmak, pratik zekâya sahip olmak, kriz anlarını sakince yönetebilmek ve okumaya öğrenmeye yeterli zaman ayırmak çok önemli. Yayın için hazırlığınızın tam olması gerekiyor; ama yayındaki ufak tefek hatalara takılıp mükemmeliyetçi davranmak başka hataları da yanında getiriyor. O yüzden o hatayı orada bırakıp yayının diğer kısmına odaklanmanız lazım. Yayınlar ortak bir çalışmayla ortaya çıktığı için işbirliğine yatkın olmak da çok mühim…

Sunuculuğun dünyadaki stresli mesleklerden olduğu ifade ediliyor. Sizce böyle mi? Spikerliğin stresli yanları neler? 

Evet böyle. Ağzınızdan çıkacak tek bir söz meslek hayatınızı ve hatta sizi bitirebilir. Bunu bilmek elbette ki strese sebep oluyor. İşinize sıkıntınızı asla yansıtmamanız lazım, bize kurs dönemimizde bir hocamız şöyle demişti: ” Sıkıntılarınızı üzerinizdeki bir ceket gibi çıkarıp stüdyonun kapısına asın. Dinleyici bunu bilmek zorunda değil.” Bir nevi tiyatro sahnesi gibi, sahnede iyi ve güler yüzlü olmalısın. Bu da son derece stresli bir durum bence… Aslında her konuda bilgi sahibi olma zorunluluğu da aynı şekilde etkiliyor sizi.

Gençlik Treni dışında program yapmak ister misiniz?  

Tabi ki yapmak istediğim birçok program var. TV- Radyo ortak yapımı bir eğlence programını sunmak istiyorum mesela, müzikal yeteneklerimi de kullanabileceğim bir yapım… Ayrıca psikoloji bilgimi aktarabileceğim bir yayın sunmak da hayallerimden biri… 

Radyo sunuculuğunun televizyon sunuculuğundan daha zor olduğu söylenir bununla ilgili ne söylersiniz? 

Her ikisinin de kendine özgü zorlukları var aslında. Burada söyleyebileceğim sadece, hataların radyoda çok daha kolay anlaşılması olabilir. Televizyonda birçok değişken var, görüntünüzle hataları belli noktaya kadar gölgeleyebilirsiniz mesela; ama radyoda bu imkânsız, yeteneğiniz de başarısızlığınız da hemen fark ediliyor.

Radyo dinleyicisinin Televizyon izleyicisine oranla daha vefalı olduğu fikrine ne dersiniz? 

Buna katılıyorum. TV moda gibi, duruma, yıla, mekâna göre çabucak değişebiliyor. Ama radyo öyle değil. Sevildiyseniz orada olmanızı istiyorlar, sesinizi özlüyorlar. Sizi değişmenizi, modaya uymanızı beklemeden sevmeye devam ediyor dinleyicileriniz. 

Yeni Medyanın (Sosyal Medya ve İnternet) Geleneksel Medyayı (Radyo-tv gazete) Yok edeceği söyleniyor siz buna ne dersiniz ? Yeni Medya sizce ne yönde ilerleyecek? 

Geleneksel medyanın tahtının sallandığı doğru ama bitmesi gibi bir durum söz konusu değil bence. İçlerinden belki sadece basılı gazeteler tarihe karışabilir; ama hele ki radyo hiçbir zaman yok olmaz. Asla olmasını istemeyiz tabi ama doğal afet durumlarında hatırlayın en fazla ihtiyaç duyduğumuz ve en kolay ulaşabildiğimiz iletişim aracı radyo oluyor mesela. Yeni medya şu an fazlasıyla gündemde ve zaman zaman korkutucu şekilde ilerliyor bile diyebilirim. İnternetin etkisi artarak devam edecek ama bu diğerlerinin biteceği anlamına gelmiyor.

Boş zamanlarınız nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kızım küçük olduğu için boş vaktim pek de kalmıyor, sadece boş vakti zorlayarak yaratmaya çalışıyorum İşimden arta kalan zamanımın çoğu kızımla geçiyor, onunla etkinlikler yapmaya, oyunlar oynamaya çalışıyorum. Annelik bütün mesleklerden daha zor ve tam zamanlı bir iş… Bulabildiğim vakitlerde kitap okumayı çok seviyorum. Müzik de dediğim gibi olmazsa olmazım… Şehrimdeki kaliteli konserleri takip etmeye çalışıyorum. Son olarak MFÖ ve CSO’nun birlikte sahneye çıktıkları konseri seyrettim ve harika vakit geçirdim. 

Hayatımın Kitabı/Filmi diyebileceğiniz bir kitap/film var mı?

Hayatımın kitabı çok iddialı bir tabir olur. Çok sevdiğim, bana çok şey katan kitaplar var, Dr David Burns- İyi Hissetmek, Nilüfer Devecigil- Işığın Yolu, Murat Menteş- Ruhi Mücerret, Antika Titanik,  Irvın Yalom- Aşkın Celladı, Nietzsche Ağladığında gibi.

Kırmızı Türk hakkında neler söylersiniz? 

Spiker/ Sunucu olmak isteyenler ve bu dünyaya ilgi duyanlar için başvurulacak güzel bir kaynak. Bu alanda büyük bir açık vardı ve bu açıdan bu platformun kurulması çok faydalı oldu.

Gelecek planlarınız nelerdir? Şu an bulunduğunuz konumdan memnun musunuz ve gelecekte kendinizi nerelerde görmek istersiniz?

Daha fazla kişiye ulaşmak ve eğitim faaliyetlerinde bulunmak başlıca amaçlarımdan… Az önce bahsettiğim yayınları sunmak da kariyer hedeflerim arasında. Bulunduğum konum güzel ama benim için yeterli değil.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, takipçilerinize vermek istediğiniz bir mesaj var mı? 

Dinleyicilerimle bir arada olmak ve onların hayatına biraz olsun dokunmak çok güzel. Umarım yıllar boyu bu birliktelik devam eder. Tekrar görüşmek üzere…

Röportaj ve fotoğraflar : Cengizhan KAYA