Yenidoğan ünitelerinde ölen bebekler ile ABD’nin Pensilvanya eyaletinde bulunan St. Luke's Hastanesi’nin Monroe kampüsünde 251 nolu odada ölen arasındaki gündemde sıkıştık kaldık.

Yenidoğan ünitelerinde ölen bebeklerin katili olan çete; makamını boş yere işgal etmeyen Türk töresine göre anne babası tarafından yetiştirilen yiğit bir savcı tarafından çökertildi.

Yenidoğan çetesi olarak kamuoyunun tanıdığı bebeklerin ölümünde parmakları olan isimlere Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Savcısı Yunus Engin tarafından tutuklama kararı çıkartılmasının ardından tutuklamalar ve hastanelerde aramalar başlatıldı.

Çirkinlikler ortaya çıkınca panikleyen çete üyeleri, Cumhuriyet Savcısını tehdit etmeye başladı. Tehditler karşısında adaletin keskin kılıcını bir daha sallayarak ikinci operasyonun emrini veren savcı, bu sefer hepimizin bildiği gibi makamına gelen hukukçu ile çete üyesi tarafından hem kendisi hem ailesi için planlanan suikast senaryoları anlatılarak tehdit edildi.

Savcı, burada hukuk fakültesinde öğrendiklerini ve hukuk bilgileri referansı ışığında delilleri gizli kamera ile detaylı kaydedilmesi talimatı vererek, delillerin bu şekilde elde edilmesi yolunu seçiyor.

Kaç kişi makamına gelen hukukçu ve çete işbirlikçisi iki kişi tarafından hem kendisi hem ailesi ile ilgili suikast planları anlatılarak tehdit edildiğinde, sabırla süreci bu şekilde ilerletebilir. Savcı burada aklı, vicdanı ile adaletin temsilcisi olması vesilesiyle sağduyulu şekilde süreci ilerletmiştir.

Savcıyı tehdit eden kişinin kullandığı; “Bunlar Papa'ya suikast girişimi yapan ekip. Bunlar normal insanlar değil...” sözleri yeni dalga operasyonlarının habercisi olduğu şeklinde yorumlanabilir.

Adalet sisteminde uykuya dalanları uyandırmaya, bir uyanık kalan savcının kaldığı gerçeğiyle karşı karşıyayız.

1972 ile 1974 yılları arasında Richard Nixon'ın başkanlığı sırasında Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşanan ve Nixon'ın istifasıyla sonuçlanan büyük bir siyasi tartışma olan Watergate skandalı ne kadar ABD için önemliyse, Yenidoğan Çetesi operasyonu da o denli Türkiye için büyük önem taşımaktadır.

“HIRSIZLIK VE TECAVÜZ OLAYINI ARAŞTIRAN BİR GAZETECİNİN ARAŞTIRMA HABERİ, ABD BAŞKANININ İSTİFASI İLE SONUÇLANDI”

Hırsızlık ve haneye tecavüz olayına karışan beş kişinin yakalanmasının ardından, bir gazetecinin araştırmaları sonucunda ABD Temsilciler Meclisi'nin Meclis Yargı Komitesi'ne genişletilmiş soruşturma yetkisi vermesine yol açtı. Ayrıca Senato, olayla ilgili oturumlar düzenleyen ABD Senatosu Watergate Komitesi'ni kurdu.

Tanıklar, Nixon'ın yönetiminin haneye tecavüz olayına karıştığını örtbas etmek için planlar yaptığını ve Oval Ofis'te sesle etkinleştirilen bir kayıt sistemi bulunduğunu ifade ettiler.

Nixon yönetimi soruşturmalara direndi ve bu durum anayasal bir krize yol açtı. Televizyonda yayınlanan Senato Watergate duruşmaları, ülke çapında ilgi gördü ve kamuoyunun dikkatini çekti. Nixon yönetiminden birçok üst düzey yetkilinin dâhil olduğu 69 iddianame ve 48 mahkûmiyetle sonuçlandı.

Nixon (1974) davasında verilen mahkeme kararı, Nixon'ı Oval Ofis kasetlerini teslim etmeye zorladı. Temsilciler Meclisi Yargı Komitesi, Nixon'a karşı üç suçlama maddesini onayladı, bunun üzerine Nixon, 9 Ağustos 1974'te görevinden istifa etti ve istifa eden tek ABD başkanı unvanının sahibi oldu.

Biz gazeteciler eğitim aldığımız iletişim fakültesi derslerinde, Watergate Skandalı’nın en güzel anlatıldığı ‘All the President's Men’ orijinal isimli Dustin Hoffman, Robert Redford ve Jack Warden’ın oynadığı ‘Başkanın Tüm Adamları’ filmini inceler, değerlendirir ve tezlerimize konu ederdik.

Ülkemizde Savcı Yavuz Engin’in gözler önüne serilen bu duruşunun bir nişanesi olarak acilen mevcut soruşturmanın; tüm savcıların sürece katkı sağlamasıyla genişletilmesi, bu sürece Cumhurbaşkanımızın dahil olarak ‘TBMM Yenidoğan Araştırma Komitesi’ni kurma talimatını vermesi, Gazetecilerin de bu komisyonun çalışmalarına araştırma haberleriyle katkıda bulunmasının ardından Watergate Skandalı gibi bir filmin yapılması adına sinema yapımcılarının Yenidoğan Skandalı Filmi için çalışmalara başlaması gerekmektedir.

Türkiye’de yakın tarihte gerçekleşen skandalları hatırlamak gerekirse, Türkiye’nin doğalgaz ile buluşması adına ilk ve önemli proje olan Mavi Akım Projesi Skandalı aklımıza gelmektedir.

Proje ile ilgili yolsuzluk haberleri birbiri üstüne yapılırken, iddialar zamanın hükümeti ANAP tarafından yalanlanmıştı. Fakat Mavi Akım Projesi ile alakalı iddialar nedeniyle BOTAŞ’A emniyet güçleri tarafından baskınlar yapılarak tutuklamalar gerçekleşmişti. Ayrıca enerji eski bakanları Cumhur Ersümer ve Zeki Çakan Yüce Divan’da yargılanmıştı.

Fırat Gazel tarafından kaleme alınan ve Semih Sökmen’in yayına hazırladığı ‘Mavi Akım: Avrasya'da Çözümsüzlüğün Öyküsü’ kitabı nasıl Türkiye’nin en büyük skandalları arasında bilinen ‘Mavi Akım Skandalı’nı gelecek kuşaklara aktaran bir eser olarak hazırlandıysa, ‘Yenidoğan Çetesi Skandalı’da; “Benim bebeğim hasta değilmiş, potansiyel müşteriymiş” diye haykıran annenin sesi olmak adına bir eser ile ölümsüzleşmelidir.

Başlıkta ve ilk paragraf haricinde 251 nolu odada ölen FETÖ örgütü lideri ile alakalı makalemde yer vermediğimi belki fark ettiniz, belki de etmediniz!

Esasında bebek katillerinin çetesi ile alakalı yazmış olduğum her sözcükte FETÖ vardır.

Şu an bebek ölümlerinin yaşanmasına neden olan sistemin kurucusu FETÖ örgütüdür. Zemini FETÖ hazırlamış ve Yenidoğan Çetesi lideri Fırat Sarı önderliğindeki çete üyeleri de bebekleri para için öldürmüş ve hatta ölen bebekleri teslim almak için gelen anne ve babalara bebeklerin cenazeleri para karşılığında verilmiştir.

FETÖ’nün kurduğu özel hastaneleri teşvik etmek için kurulan sistem içerisinde örgütlenen ve hatta Sağlık Bakanlığında üst düzeylerde olan kişilerin varlığından Nedim Şener başta olmak üzere birçok gazeteci geçmiş yıllarda yazdıkları makalelerde bahsetmişlerdir.

Fakat ülkemizde yandaş olmayan gerçek gazetecilere kulak verilmemesinin nedeni kronikleşmiş bir boyuta erişmiştir.

Neden hakikatten kaçıyorsunuz…

FETÖ ile ilişkisi olan polisler yeniden eli silah tutacak bir iş yapamaz hale getirilirken,

FETÖ ile ilişkisi olan gazeteciler yeniden eli kalem tutamayacak hale getirilirken,

FETÖ ile ilişkisi olan hakimler yeniden hüküm veremeyecek hale getirilirken,

FETÖ ile ilişkisi olan öğretmenler yeniden eğitim veremeyecek hale getirilirken,

FETÖ ile ilişkisi olan çaycılar bile yeniden çay satamayacak hale getirilirken,

FETÖ ile ilişkisi olan doktorlar kamuda çalışamayacak hale getirilirken, özel sektörde hekimlik yapmasına hatta neşter kullanmasına neden müsaade edildiği eleştirileri yapan gazeteciler neden görmezden gelindi.

Gazeteci Nedim Şener’in 2 yıl önce Hürriyet Gazetesinde kaleme aldığı “Sağlık’ta FETÖ” başlıklı makalesini, “Önümüzdeki dönemde hem FETÖ’cülerin sağlık sistemindeki operasyonlarına hem de devletin bunlara karşı operasyonlarına şahit olursak şaşırmayalım” cümlesiyle bitirmişti.

O gün itibar edilmeyen bu sözün, bugün gerçek olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz.

FETÖ sağlık sisteminde gerçekleştiği operasyonlar sonucunda kurulan derin ağlar ile bebek ölümleri gerçekleşmiş ve devlet bu organizasyonlara karşı operasyon için düğmeye basmıştır.

‘FETÖ’ zemin hazırladı, ‘FIRAT’ bebekleri öldürdü…