Bir süredir elimden düşürmediğim Feridun M. Emecen'in "Osmanlı Klasik Çağında Hanedan Devlet ve Toplum" kitabı alanında önemli boşluğu doldurmanın yanı sıra özellikle Osmanlı devlet yapısı, hanedan, sancak sistemi, şehzadelerin sancaklardaki yetkileri, alanlar, sancak divanı ve Manisa gibi sancak şehirlerinde görülen uygulamaları ortaya koyması bakımından önem arz etmektedir.

Feridun M. Emecen “XVI. Asırda Manisa Kazası”, “Unutulmuş Bir Cemaat: Manisa Yahudileri” kitaplarıyla başladığı ilim yolculuğuna hepsi birbirinden değerli çalışmalarla devam etmektedir. Daha sonra “İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu’da Beylikler Dünyası” kitabıyla üzerinde durduğu Batı Anadolu beylikleri, Batı Anadolu’da Osmanlı ve özellikle Saruhan Beyliği ve Manisa üzerine çalışmalarını yoğunlaştırdığı görülmektedir. Bunlar arasında özellikle “XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara 1989”, “Unutulmuş Bir Cemaat: Manisa Yahudileri İstanbul 1997”, “İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, 2001- (Gözden genişletilmiş yeni baskı), İstanbul 2012”, “Tarih İçinde Manisa, Manisa 2007”, “Şehzade Divanı Defterleri: Manisa Şehzade Sarayı Divanı (1544-1594), 2018”, “Osmanlı Klasik Çağında Hanedan, Devlet ve Toplum, İstanbul 2011”, “Fetih ve Kıyamet 1453, İstanbul 2012” gibi eserleri Saruhan Sancağı, Batı Anadolu’da beylikler,  Osmanlı ve Manisa ile ilgilidir. 

Feridun M. Emcen’in diğer eserlerinin çoğunluğunda bir şekilde Saruhan Sancağı, Osmanlı ve Manisa değinilmektedir. 

Diyebiliriz ki Feridun M. Emecen hayatını Osmanlı klasik çağına hasretmiş gibidir. Osmanlı klasik çağı içinde Feridun M. Emecen’in zamanının çoğunu ayırdığı akademisyenlik yolunda en önemli yıllarını Manisa’yı araştırmakla geçirmiştir. Bu anlamda Manisa’nın tarihinin yeniden yazılmasını gerektirecek denli yeni bilgi, belge ve doküman ortaya koymuştur. Hala daha araştırmaya, bilgi, belge ve doküman yayımlamaya devam etmektedir.

Allah Feridun M. Emecen hocaya güç, kuvvet, sağlık ve bolca zaman versin. Hocanın eserlerinden bir Manisalı olarak ne kadar çok faydalandığımı belirtmek isterim. Manisa’nın tarih araştırmalarında talihli bir şehir olduğunu düşünmüşümdür. Ancak pek çok Manisalı bunun farkında değil!

Saruhan Sancağı toprakları Saruhan Beylik merkezi olduğu için Osmanlı için diğer şehirlerden daha çok önem verilmiş ve adeta ikinci payitaht olarak kabul edilmiştir. 17 Şehzade Manisa’ya gelmiş, bunlardan 6 şehzade padişah olmuştur. II. Murat padişah olarak şehre gelmiş ve tahta yeniden Manisa’dan çıkmıştır. Şehir adeta yönetim ve saray kültürü içinde her yönden mamur hale gelmiştir. Manisa’nın talihi Saruhan Beyliği ve Osmanlı yönetim dönemlerinde de yüzüne gülmüştür.

Cumhuriyet sonrası Manisa’ya gelen birbirinden değerli araştırmacılar tarafından şehir yeniden araştırılmaya başlanmıştır. Adeta araştırma laboratuvarı olan şehir özellikle Osmanlı’da hükümdarlık yönetim merkezi olması, şehzade divanı, şer’iye sicilleri… gibi pek çok arşiv vesikasının Manisa’da bulunması 1940’lı yıllardan itibaren Çağatay M. Uluçay, İbrahim Gökçen gibi velut yazarların çalışmalarıyla şehir tarihin karanlıklarından sıyrılarak eski tarihi gücünü hatırlamaya başlamış ve daha sonra yapılacak çalışmalara öncülük etmişlerdir. Şehir 1940’lı yıllarda böylesine özverili, tarih uzmanı yazarları bünyesinde barındırdığı için çok şanslıdır. İlk dönem yapılan çalışmalar Saruhan Sancağına olan ilgiyi arttırmış ve özellikle 1989 sonrası Saruhan Beyliği, Osmanlı, Saruhan Sancağı gibi Manisa çevre tarihi ile ilgili araştırmalar artmaya başlamıştır.

Üniversite yıllarımızda Feridun M. Emecen hocamızın ne kadar mütevazı ve çalışkan olduğuna şahit olmasam bu kadar emin konuşamazdım. Ancak “XVI. Asırda Manisa Kazası, 1989yeni yayımlanmıştı. Bir Manisa’lı olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin koridorlarında birçok arkadaşın kitabı almasını sağlamıştım.

Saruhan Sancağı tarihini ortaya çıkarak Feridun M. Emecen’e ne kadar teşekkür etsek azdır. Manisa tarihini yeniden yazmak gerekmektedir. Manisa tarihi kurulacak bir komisyon tarafından ciltler halinde yazılmalı ve komisyon başkanlığına Feridun M. Emecen getirilmelidir. Bu konuda her türlü destek ve fedakârlık yapılmalıdır. Manisa kültür, sanat ve tarihi ile ilgili her türlü desteğini ve emeğini veren hocamızdan Manisalıların yeterince istifade ettiğini söyleyemeyiz. 

Osmanlı’nın Saruhan Sancağına verdiği önemin ne olduğu, Manisa’ya gönderilen şehzadelerin şehri nasıl yönettiği, şehzadelerin harcamaları, divanları, yönetim-saray görevlileri, düğünleri, matemleri, sünnet törenleri, haremi…anlamanın yolu Feridun M. Emecen’in yazmış olduğu 30’a yakın kitabından en azından isimlerini zikrettiğim kitapları okumaktan geçiyor. www.tarihistan.org

ŞEHZÂDE DÎVÂNI DEFTERLERİ VE MANİSA

Feridun M. Emecen’in Manisa’ya dair son çalışması “Osmanlı İdarî Teşkilâtının Kaynakları- Şehzâde Dîvânı Defterleri Manisa Şehzâde Sarayı Dîvânı (1544-1594) adıyla yayımlandı. Esere Zekai Mete ve Arif Bilgin’in de katkı sağladığı anlaşılmaktadır. Saruhan Sancağında görev yapan şehzadeler hakkında detaylı bilgilere sahip olamadığımızdan yakınırdık. Ancak yayımlanmış olan bu önemli çalışma “Önsöz”,Giriş”,Kaynaklar” ve “Neşirle İlgili İzahat “lardan sonra “Şehzade Selim’in (II. Selim) Kazaya Defteri”, “Şehzade Selim’in (II. Selim) Divan Kayıt Defterleri”, “Şehzade Mehmet’in (III) Divan Defteri”, “Dizin”, “Ekler” bölümlerinden oluşmaktadır. Büyük boy hazırlanan kitabın kapağını Şemailname-i Ali Osman’da yer alan Sara-ı Amire minyatürü süslemektedir.

Önsöz yazısında Feridun M. Emecen Saruhan Sancağında görev yapan şehzadelerle ilgili henüz gün yüzüne çıkmamış birçok bilgi ve belgeye rastlandığını vurgulamaktadır.  Yeni bilgi ve belgelerin ortaya çıkmasıyla Osmanlı sancak sistemi ve şehzadeler hakkında daha tatminkâr değerlendirmeler yapılabileceği anlaşılmaktadır.

Bu çalışma Osmanlı arşivinde tesbit edilen ve ünik sayılabilecek bir özellik taşıyan Osmanlı şehzadelerinin idarecilik yıllarına ait zamanımıza intikal eden defterlerin neşir ve kısa değerlendirmesini ihtiva etmektedir. XVI. yüzyılın sonlarına kadar saltanat makamındaki hükümdarın erkek çocukları belli bir yaşa geldiklerinde önceden belirlenmiş bölgelere idareci olarak yollanıp ileride muhtemel saltanatları için bir nevi “staj” yaparlardı. Osmanlı sisteminde uygulanagelen bu anlayış ileride tahta geçecek olan şehzadeye büyük bir tecrübe kazandırır, taşradan edinilen bu birikim, payitahta taşınarak bir ölçüde taşra-başkent ilişkisinin ve etki alanının mahiyetini belirlerdi. Şehzadeler bulundukları bölgenin bir ölçüde normal idarecilerine (yani sancakbeyi, beylerbeyi) nispetle yetki itibarıyla merkezle olan bağlarında daha tesirli bir önceliğe sahiptiler. Onların bu idarecilikleriyle ilgili oluşan bürokratik müesseselerin ve buralarda ortaya çıkan resmî kayıtların şüphesiz bütün bu ilişkiler ağım anlamak bakımından ayrı bir önemi vardır.

Taşrada oluşan bu resmi evrak ve defterlerin nerede olduğu konusu tarihçilerin zihnini kurcalayan meselelerden biri durumundaydı. İyi bir tesadüf eseri olarak yaptığım çalışmalar sırasında bu zamana kadar “keşfedilmemiş” daha doğrusu “tanımlanmamış” bir halde Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin muhtelif tasniflerine dağılmış bu tür taşra bürokrasisine ait bir defter serisini tesbit edebilmiştim. Bu husustaki ilk bilgileri bir makale haline getirip yayımlamış, ardından da bazı defter parçalan üzerinde neşriyat yapmış, bu şekilde söz konusu defterleri tanıtmaya çalışmıştım. Bunların bir araya getirilerek tam metinlerinin araştırmacıların istifadesine sunulmak üzere bugünkü harflere çevrilmesi ve tasnifli bir edisyonunun gerçekleştirilmesi uzun zamandır düşündüğüm bir konuydu. Ancak defterlerin hacmi tek bir kişinin bu işin üstesinden gelmesini zorlaştırıyordu ve bu bakımdan neşir projesini değerli meslektaşlarım Zekai Mete ve Arif Bilgin ile paylaşarak onların da katkılarıyla “hayata geçirmeye” karar verdik.” Şeklinde ifade etmektedir.

VII. asırlık devlet hayatında önemli yere sahip sancakların yönetimi, sancaklarda tutulan kayıtlar, sancak yönetimin işleyişi, ekonomik, askeri, siyasi ve sosyal konularda şimdiye kadar ortaya çıkarılmamış yüzlerce belgenin yayınlanmış olması Osmanlı devlet ve toplum yapısını yakından anlamamıza yardımcı olacaktır. Osmanlı kayıtları içinde daha gün yüzü görmemiş özellikle Saruhan Sancağına gönderilen şehzadeler ve sancağın işleyişi ile ilgili belgelerin gün yüzü görmesiyle Manisa’nın Osmanlı yönetiminde adeta ikinci başkent olarak görüldüğü yakıni olarak anlaşılacak ve Devlet-i Aliye’nin Saruhan sancağına neden diğer sancak şehirlerinden daha fazla önem verdiği görülecektir.

Saruhan Sancağına 1390’dan itibaren gelmeye başlayan Osmanlı şehzadeleri Manisa’da adeta bir hükümdar gibi hareket etmişlerdir. Özellikle II. Murat’ın Manisa’ya gelip yerleşmek, ömrünün kalanını Manisa’da geçirmek istemesi ve bu amaçla Saray-ı Amire’yi (1445) yaptırmasından sonra Osmanlı yönetiminin, yöneticilerin gözünde şehrin önemi daha da artmış ve genellikle tahta çıkacak şehzadeler Saruhan Sancağına gelmiş, gelmek istemiştir.

Osmanlı tarihini bir bütün olarak yazmak için sancaklara gönderilen şehzadelerin faaliyetlerini de yazmak gerekmektedir. Bu amaçla başta Saruhan Sancağı olmak üzere sancak şehirlerinin tarihini yazmak bir anlamda Osmanlı’yı anlamak ve daha iyi tanımak olacaktır.