İtiraf etmeliyiz ki, dilencilerin Hızır olabileceği algısı hepimizin algısında bi yer etmiştir…
Her an karşımıza ansızın birileri çıkar;
“Abla” ya da “Abi şu kadar para ver!” derler…
Sırlar dünyasından çıkıp gelmiş gibi, imalı imalı…
 “Abla!!! Bak sen bu parayı ver… Bak dinle beni abla… Benim, senin karşına çıkmam bile, bil ki sana büyük bir hediyedir ablaa; Allah’ın çok sevdiği bir kulsun kiii, ben senin karşına çıktım ablaa!!!” derler.
Hele seninde o aralar daha büyük bir paraya ihtiyacın varsa; tamam dersin bu Yaradan’ın bana gönderdiği Hızır’dır…
Hızır’dır, Hızır; bakmayın kendini dilenci kılığında gösterişine… Tabi ya; Mevlam benim büyük paraya ihtiyacım olduğunu biliyordu, Hızır’ı dilenci diye karşıma çıkardı…
Evet evet, bu bir geçiş kalış sınavı olabilir; öyle ya ben okyanusa giderken, önüme çıkan damlayı görebileyim ki, damlanın içindeki okyanusa sahip olabileyim! O halde, okyanusun anahtarı bu dilencinin elinde, yani büyük paraya giden yol dilenci kılığındaki bu Hızır’dır!” dersin içinden.
İyilik yaparken bile kurnazlığı bırakmıyoruz ya! Eh kaz gelecek yere tavuğu esirgememek bizimkisi… Amma ya kaz gelmez ise, giden tavuklar ne olacak? Ne olacak canım sadaka sadaka…
Tek teselli bu ca-nım.
 
Eeee dilencilerde bizde inşa oluşan psikolojiyi farkındalar tabi.
Nasıl farkında olmasınlar ki; yapılan tezgah, istenilen sonuç tamda bu değil mi? İş bu halde, onlarda taşları yerine göre oturtuyorlar tabi!
Bizde inşa olunan psikoloji neymiş efendim?
Ne olacak canım, şu FETÖ yayınlarını izleye izliye her gördüğümüzün Hızır olabileceği ihtimali…
Evet, bu ihtimal bilinçaltımıza öylesine yerleşmiş ki, hepte o filmlerin içinden çıkıp gelmişiz gibi!
Hele birde, ister zengin ol, ister fakir; hiç fark etmez, hatta fakirsen daha iyi ya; o gün ekmek alacağın parayı bile ver, yarın fırın alacak para torbada hazır.
Hızır baba sırtındaki torbayla hali hazırda seni bekliyor olacak ya… Pış-ıııık!!!
 
Vallahide Billahi de dilenciye bakarken öylesine Hızır’a odaklanıyoruz ki; Hani Hızır’ı beklerken, evlilik programlarından henüz çıkmış kuduruktan yaşlı bir amca gelip yanımıza oturuverse; “beklenen Hızır baba bu deyip” peşinden de gidiveririz ha! Tövbe tövbe!
Eh malum torbasından çıkarıp verecekleri beklentisindeyiz ya. Bugünkü ekmek parasını vermiştik, yarın fırın alacağımız parayı verecek ya.
Alış veriş yani; küçük parayı dilenciye ver, büyük parayı Hızır’dan al kampanyası...
Sonra kendimizden bile gizli bir role bürünürüz; yüzümüze manevi bir huzme yansımış gibi, tebessümümüz bile değişir… Dudağımız hafif büyük tebessümündedir, nur saçarız nur! Aslında içimiz tilkilikten kaynarda kaynar; malum kurnaz Müslüman’ız ya; manevi bir ılıntıyla çaktırmadan torbayı açarız; Fırın alacak para nihayet gelmiştir ya…
O da ne?
Hızır sandığımız kuduruk dedenin torbasından, her gün aday olduğu hatunların telefon numaralarından başka hiç bir şey çıkmaz. Ondan sonra git derdini Esra Erol’a anlat, dur!
 
Sadaka vermeyi severiz! Sadaka verilmesi gerektiğine inanırız da, lakin ben bile İllallah etim! Neden? Neden olacak canım günde 20 kişi karşına çıktı say… Yirmisine birer lira versen, günde eder yirmi, ayda eder altı yüz. İyide bizim hayat standımız o kadar geniş mi ki? Değil elbet, ha olanlarda var o başka… Peki, ne yapmalıyız?
 
Eh bizde bunca kurt arasında hayatın kuzusu kalmamışız ya; gerçek ihtiyaç sahibi olup olmadıklarını resimden anlayabiliyoruz tabi…
Demem o ki; gerçek ihtiyaç sahibini ayırt etmek gerek…
Zira bunu ayırt etmezsek, kimleri beslediğimizi görmek gerek. Kimmiş bu kimler?
Söyleyeyim hemen…
Bu kimler çocuk çetecileri bir diğer adıyla dilenci çeteleri…
Peki, bunların Fetöyel bağlantıları var mı?
Sizce yok mu? Bal gibide var tabi!
1-FETÖ kanallarından dilencilerin Hızır olabileceği algısı…
2-Dilencilerin ise gördüğü her kişiye Hızır olduğunun iması…
İşte bu iki realiteyi ele alırsak ve Feto ya bu kadar beyinsel ve fiziksel teslim olmuş, onca sorgusuz sualsiz inananı da göz önünde bulundurursak…
Ortaya çıkan şekle bakın bakalım, var mı yok mu?
Bütün bunlar FDÖ’nün var olduğunun aleni ispatı değil mi?
Peki biz ne yap(tık)ıyoruz? Söyleyeyim hemen…
Onları besleyerek alanlarını daha da genişletmiş ol(duk)uyoruz.
 
DİKKAT
1-Küçük dilenci bir çocuk mu gördün? Hemen uzağına göz gezdir… Onu gözetleyen biri, hatta birileri muhakkak vardır. Yakınlarda kaç tane dilenci varsa hepsi koordinedir, onların çobanı olan FDÖ yakınlarındadır.
2-Velev bulunduğunuz yere bir dilenci geldi, sıra sıra herkesi dolaştı, para istedi… Kimseler vermedi! O sözünü ettiğim FDÖ çoban devreye giriyor! İyi giyimlidirler üstelik. Genelde insanları teşviş etmek amaçlı gelir, orta yerde oturur…
Az evvel reddedilen dilenciyi, parmak yada göz işaretiyle çağırır…
Gözünüze baka baka bir beşlik verir! insanımızın suçluluk psikolojisini devreye sokar ve atılan bu temel üstüne her kes başlar bir beşlik onluk atmaya…
Oysa bu bir oyundur. Oyunda amaç yerine ulaşılmıştır.
3- Ha birde son zamanlar da FDÖ yada SDÖ yani Fettullahçı Dilenci Örgütü Yada Suriyeliler Dilenci Örgütünün trendi olan, inandırmak adına para istemeyişleridir…
“Kardeşime bez, süt vs alınacak istersen sen gel şu marketten al” derler. İnanırsın! Öyle ya yalan olsa çocuk pedi yada mamaydı, şuydu buydu vs’irelerini neden aldırsınlar ki? Neden olacak canım, market sahibiyle anlaşmalıdır da ondan; senin aldıklarını, biraz sonra götürüp aynı makete satacaktır.  
Demem o ki, oturduğunuz bir yerde bir dilenci varsa, muhakkak orada bir tehlike vardır, bunu bilin yeter. Gerisini görürsünüz zaten!
 
Geçenlerde istikametim İstanbul’du. Vay anam vay; İstanbul, İstanbul olmaktan çıkmış, kelimenin tam anlamıyla dilenci furyası yuvası haline gelivermiş…
 
Oğlumla beraber akşam sefası işte, öyle geziniyoruz! Yanımıza küçük afacan bir dilenci yaklaştı.
Oğlum avuç dolusu tüm bozuklarını verdi.
Kaş göz işaretimle; “ Ne yaptın? Şimdi bu çocuk burada yalnız mı sanıyorsun? Hem de bu saatte ha!”
Bir yanda da etrafı gözetliyorum! Dört beş serserinin bizi gözetlediğini fark ettim. Şaşırmadım tabi…
Oğluma; “ Hadi gözün aydın, sayende bizi gözlerine kestirdiler” dedim! Oğlum inanmadı…
Sonra evet, bu serserilerin o küçük dilenci çocukla koordineli olduklarını anladı! Şükür! Biz nere gittiysek onlar peşimizde!
Baktık olacağı yok, özel taksiye atlayıp çekip, gittik!
Eh bu durumda oğluma ders oldu tabi! Yani umarım olmuştur. Demem o ki, evet biz yardım elimizi uzatmalıyız ama yardım elimizi uzatınca kolumuzu kopartmak isteyen çeteler var!
FDÖ yani Fetullahçı Dilenci Örgütleri var!
Eh birde Suriyeliler eklendi!!! Ya içimizdekiler!!? Bunlar ihtiyaç sahiplerimi? Suriyeliler ve içimizdeki bir çoğu evet ancak şurada genelleme yapabilirim FDÖ ve SDÖ verdiğinle de yetinmiyorlar, ya da verdiğinle seni çok çok varlıklı sanıp takibe alabiliyorlar… Hayatın bile güvende olmuyor, bu durumda.
Sadaka vereceksin, başına maraz alıp evine gidene kadar hayatını koltuğuna alacaksın! Var mı böyle bir şey? Var var!
Eh bu durumda ne yapacaksın? Öyle her önüne geleni Hızır sanıp cebini boşaltmayacaksın.
Yarın ekmek fırını açabilmek için, bugün cebindeki ekmek paranı boşaltmayacaksın!
Bir ekmeğine razı ol; Hızır algısıyla bir fırın açabilecek para beklemekten vazgeç. Yoksa hayatını bile o fırının ateşine atma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirsin.
Ne demiştik?
DİKKAT; baktığın her yerde, attığın her karış yerin üstü ve yerin altında  Fetö kapanı var…
Hatta tuvalete gittiğinde bile sifonu çabuk çek; klozetin içinden bile Fetö’nün başını uzatıp çıkma ihtimali var!
 
Benden söylemesi! Takdir sizin. Sevgilerimle.