O BPROFESÖR, ÜNİVERSİTEDE HOCA AYNI ZAMANDA BİR YAZAR 
Klasik sorumuzu soruyorum. Kendinizi tanıtır mısınız?
1977 Cerrahpaşa tıp fakültesi mezunuyum.1981 ocak ayında Fizik Tedavi Rehabilitasyon anabilim dalında uzman doktor oldum. 1985 yılında doçent oldum.1996 yılında profesör oldum. 2002 yılında yüzüncü yıl Üniversitesinden Devlet kadrosundan emekli oldum. Ama son iki yıldır Esenyurt Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinde derslere giriyorum. Bir yandan da bilimsel açıdan bir dönem yurtiçi ve yurtdışı dergilerde yayınlanan makaleler, yurtdışı kongreler, posterler gibi işler hayatımda varken son dönemlerde bunlardan daha farklı, biraz daha sosyal bir iş yapmaya çalışıyorum. Kitaplar yazıyorum.  Önceden tıp kitaplarını bir yazar  yazardı. Fakat Dünya’da da bu işle ilgili çok yazarlı kitaplar çıkmaya başladı. Çok yazarlı olunca da bir kitabın sahipleri artıyor. Çok yazarlı olunca da Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinin öğretim görevlilerini bu kadroda tutuyoruz. Dolayısı ile bir çok üniversite hocasının fikir ve görüşlerini ifade eden dolayısı ile de onlarında kendi öğrencilerine okutacağı yazılar ortaya çıkmış oluyor. Son çıkan kitabında 70 yazarın katıldığı Ortopedik Rehabilitasyon  konulu bir kitap. Bunlardan tek yazarlı olan tek bir kitabım var oda Kas ve İskelet Sistemi Hastalıkları kitabımdır. Burada diğer kitaplarımın içerisinde özelliği olan romatizma hastalıklarının tanı ve tedavisi kitabı da çok geniş kapsamlı bir romatizma kitabım olduğunu söyleyebilirim. Romatizma deyince başka bir konuya değinmem gerekiyor. Türkiye’de romatizmal hastalıklarla ilgili iki branş var. Aslında aramızda biraz çekişme var ama bu çekişmeyi başlatan biz değiliz. Romatoloji ünvanı alan romatologlar fizik tedavi kökenli romatologları ve fizik tedavi hekimlerini malesef  benimsemiyorlar. Halbuki  Türkiye’nin ilk romatoloğu olan Nihat DİLŞEN’in jürisinde bulunan herkes fizik tedavi doktoruydu. Fizik tedaviciler Türkiye’de romatologlara romatoloji diye bilim dalı kurulmasına hizmet ettiler. O romatoloji adına başvuran daire hekimini romatolog ilan ettiler. İlanın altında imzası olan 3 hekimin 3’üde fizik tedavi profesörüdür. Bu kitabın özelliği de tamamen fizik tedavi kökenli olan hekimlerin veya fizik tedavi romatologların da bir romatoloji kitabı yazabileceklerini kanıtlamak adına bu olay gelişti. O bakımdan bu kitabı çok önemsiyorum. Diğerleri nörolojik rehabilitasyon, osteoropoz (kemik erimesi), bel ağrıları ile ilgili iki kitabımız var oda hayatımızın birer parçası. Ben sağlıkla ilgili aktif hekimlikte yapıyorum. Muayene formatında haftanın 2 yarımgün cuma ve pazartesi günleri burada çalışıyorum. Perşembe günü üniversitede derse giriyorum. Diğer günlerde de sahibi olduğum Pendik bölge hastanesi, Maltepe bölge hastanesi ve Sancaktepe bölge hastanesinde oluyorum. Bunlardan Pendik bölge hastanesi standart üstü bir hastane ve farkındalık yaratan projeleri var ve uluslararası hastane sertifikasyonuna sahip bu çok önemli. Hastanemiz tam teşekküllü bir hastane.

Bu kadar yoğun iş temposunda kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?

21 TANE KLASİK OTOMOBİLİM  VARDI
İnsan isterse zaman ayırabiliyor. Kültürle,  tarihle geçmişle bağlantılarımızı devam ettirmemiz gerektiğine inanıyorum. Benimde görevlerimden bir tanesi koleksiyonerlik. İstanbul’un yüzleri diye bir kitap çıktı. Bu kitapta İstanbul’un yüz koleksiyonerden bir tanesi ben oldum. Bir ara benim  koleksiyonerlik babında 21 kadar otomobilim vardı. Acaba bir otomobil müzesi açar miyim diye bir hayalim vardı çünkü 50’nin üzerinde otomobil olunca bir müze açarsanız ziyaretçi kapasitesi olabilir. Bu araçların tamirinde, parçalarını getirmekte, içlerindeki döşemesini yaptırmakta zorlandığım için bazılarını vermek zorunda kaldım. Şu anda 7 otomobilim var. Sonunda bu işi beceremediğimi itiraf ediyorum. Çünkü klasik otomobiller devamlı bakım istiyor. Benim otomobillerim 1937 modelden başlıyor 1966 modele kadar bir serim var. Bu otomobil tutkusu açılımında Otomobille alakalı ne varsa toplamaya başlıyor insan. Otomobil dergileri, otomobil kitapları, otomobil objesi önünde, üstünde yada içinde oturmuş bir çok insan öyle ilginç resimler çektirmişler ki bu fotoğraflarından bir kolaj yapmak mümkün. Benim böyle bir kitap yapmak hazırlığım var. Ben burada artık tıp kitabı yazmaya dur deyip halka yönelik kitaplar yazmayı düşünüyorum. Kültürel konularda da yazmam gerekenler vardı. Bu projelerimden bir tanesi de “otomobil uçar gider” ismi olacak bir kitap için çoktandır hazırlık yapıyorum. Bu bir prestij kitabı olacak. Otomobildeki her noktanın bir hikayesi var. Mesela otomobilin farı ilk nasıldı şimdi otomobil farlarında nereye varıldı gibi. Her bölümün bir hikayesi var. Eski resimlerini içererek yapılacak olan bir kitap olduğundan bilgilendirici bir özelliği var.

En çok sevdiğiniz yemek nedir?

En çok patlıcanlı yemekleri severim.

Nereli siniz?

Ben aslında İzmit Kocaeli’de dünyaya gelmişim. Babamın babası Antalya’nın ilçelerinden Akseki’ye bağlı cevizli bucağındandı. Benim babam Astsubaydı. O yüzden devamlı gezerdik. Ben ilkokulu 5 ayrı yerde okudum. İzmit, Gelibolu, Sarıkamış, Diyarbakır, Sapanca. Ortaokulu,lise 1 ve Lise 2 yi  Diyarbakır’da okudum, Lise 3 ü İstanbul’da okudum. Derken askerliğimi ve üniversite hayatımın bir kısmını Van’da geçirdim. Askerliğimi Erzincan’da yaptım. Böyle  olunca da ben kendimi hayatımın 19 yılını doğuda geçirmiş biri olarak Türkiye’li olarak görüyorum. 

Özel hayatınızdan bahseder misiniz?

Benim eski eşim vefat etti. O eşimden olan iki çocuğum var oğlum 1979 doğumlu kızımda 1987 doğumlu. Bu oğlumdan 8 yaşında olan bir torunum var onlar Amerika’da yaşıyorlar. İkinci eşimden olan oğlum 20 yaşında ve oda Amerika’ da üniversite okuyor.

Sihirli bir gücünüz olsaydı neyi değiştirmek isterdiniz?

Dünya’da bir çok mülteci ya ekonomik yetersizliği olduğu için yada o ülkede yaşam hakları olmadığı için bir yerlere gitmek zorunda kalıyorlar. Kendileri perişan oldukları gibi gittikleri yerlerde de sıkıntı yaratıyorlar. Ben bunları değiştirmek isterdim.

Asla vazgeçemem dediğiniz şey nedir?

Ben yalan söylememekten asla vazgeçemem.

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? 

ASTSUBAY ÇOCUĞU OLMAK ZORDU
Benim babam Astsubay. Babamın mesleği dolayısı ile baskı görmesi nedeni ile biz aynı sıkıntıları yaşamamak adına derslerimize daha çok  çalışıyorduk. Bizim jenerasyonun Astsubay çocukları ilginçtir ki subay çocuklarından göreceli olarak daha başarılıdırlar. Sebebi ise bizim gibi babalarının sıkıntılarını çekmemektir. Biz 4 kardeşiz, 3 kardeş doktor olduk. Biz  paramız yetersiz olduğu için istediğimizi alıp yiyemezdik. Mesela bizim evimizde paralı bir kitap hiç olmadı buda beni acayip bir kitap koleksiyoneri yaptı. Benim babam işinin dışında 4 çocuğunu okutabilmek adına ek gelir elde edebilmek için fotoğrafçılık yapardı. Bu çektiği fotoğrafları evin içinde tab ederdi. Sanki evimiz bir fotoğrafhaneydi. Bizimde görevimiz o çıkan fotoğrafların kıyılarını tırtıklı makas ile kesmek, kurutmak ve düzenlemekti. Ben kısacası hayatın içinden geldim.

Neden doktor oldunuz? 

Kendi istediğim bir meslekti. Şansımızda yardım etti. Yoksa babamın bizi üniversitede okutacak gücü zaten yoktu.

Unutamadığınız bir anı anlatır mısınız?

BENİM ÖNÜMÜ UFKUMU KAPATTILAR
Ortaokulda ben çok başarılıydım. Diyarbakır’da okullar arası bilgi yarışması yapıldı. 6 okul vardı ama bizim okul birinci olmuştu. Takım kaptanı bendim bunun için kupayı bana vermişlerdi. Ben çok çalışkandım derslerim çok iyiydi. Matematik yarışmalarına, Tübitak ödüllü yarışmalara katılıyordum. Bunun sonucunda bir gün ortaokul son sınıfa  gidiyordum. Hocalar beni öğretmenler odasına çağırdılar sarı büyük bir zarf açtılar içinden çıkan soruları bana verdiler ve bunları çoz dediler. Bir masanın kenarına oturup soruları çözdüm ve sınıfıma gittim. Tabi ben bunu niçin yaptığımı bile sormadım hatta unuttum gitti. Bir gün öğretmenler elime bir zarf verdiler ve babama götürmemi söylediler. Sonra bakınca anladım ki girdiğim sınav Robert Koleji full bleed bursu sınavı imiş. Full bleed bursu dünyanın en nitelikli en mühim bursudur. Bir öğrenciyi sıfırdan alıp son noktaya kadar getirir. Bu arada eğer öğrencinin milli duygularında eksiklik varsa gittiği ülkenin duygularıyla da geri dönebilir. Ailem beni göndermedi halbuki ben orayı kazanmıştım ve böyle bir imkan asla geri çevrilemezdi. Ne yaptıysam beni göndermediler. Neden beni oraya göndermediklerini babam öldükten sonra annem bana şöyle açıkladı. “O okula gönderseydik de başımıza papaz mı olsaydın” dedi. Açıklamasını da şöyle yaptı. Tevfik Fikret neyli şairlerinden biridir. Tevfik Fikret’in oğluyla yazdığı şiirler vardı. Tevfik Fikret’in oğlu Haluk, Robert kolejinde okuyor ve daha sonra gidiyor papaz oluyor. Dolayısı ile annem ve babam eğer Robert kolejine gidersem Bağnaz bir şekilde benim ileride böyle bir şekle düşebileceğimden endişelenmiş olsalar gerek ki benim önümü ufkumu kapattılar.  Ben ne yapabilirdim ki, anne babaya itiraz etmek, hakkını aramak, anneye babaya karşı daha güçlü olmak nasıl olurdu ki. Buna nasıl keşke diyebilirim ki. Robert kolejini burada bitirdikten sonra Robert kolejiyle beraber gidip Amerika’daki üniversitelerde okuduğumda önümde ne olacaktı onu bilemem. O ezikliğimin, o yapamamanın, o engellenmemim karşılığında 3 çocuğumu da Dünya insanı yapmaya yöneldim. Çocuklarımın 3’de en az bir dili ana dili gibi konuşuyorlar. Ama o önümün kesilmesi bana çok ağır geldi. Düşünsenize full bleed bursu kime nasip olur. Hep içimde bir ukte kaldı.

Amacınıza, hedeflerinize ulaştınız mı?

BİR ŞEHİR MÜZESİ HAYALİM VAR
Eğer insanlar “amacıma ulaştım” derlerse biterler. Her zaman hedeflerimiz ve hayallerimiz vardır. Bir kere hedef demek daha mutlu ve daha güvenilir şeyler yapmaktır. Benimde bir şehir müzesi, bir kurtuluş savaşı müzesi yada ikisi iç içe olan müze yapma hedefim var. Geleceğe bir şeyler bırakmak istiyorsanız kitap bırakın yetmez, hayrat yapın, çeşme yapın, okul yapın. Cami yapmak eğer ihtiyaçsa mutlaka yapılmalıdır. Ama orada bir cami varsa daha şanlı, daha görkemli 3’cü 5’ci camiyi yapıp sevap kazanmayı bekleyeceğinize bence bir insan okutarak, bir insanın kültürüne, geçmişiyle ilgili bilgileri yoğun hale getirerek kendi örf ve ananelerine sahip bir insan haline getirmemiz tercih edilmelidir. İstanbul’un müzeye ihtiyacı var. Madem İstanbul Türkiye’nin kültür başkenti, İnsanların müze yaptırmaya teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir şehir müzesi yada ikinci açılımı ile kurtuluş savaşı müzesi yapılması gerektiğine inanıyorum. Kurtuluş savaşında burada Atatürk’ün rolü neydi, diğerlerinin rolü neydi net olarak ortaya koymak gerekli. Burada amaç Atatürk’ü putlaştırmak ya da aşağılamak değildir. Ama bir gerçek var ki Atatürk’ün başında bulunan, ona başkomutan ünvanı veren ve onu seçen bir meclis var. Bunlar nasıl oldu, oradaki dosyalar nasıl anlatıldı. Bazı insanlar var ki ellerinde birtakım objeler bulunuyor. İşte bunların araştırılması gerekiyor ve insanlara müzeler aracılığı ile gösterilmesi gerekiyor. Bunun için devlet müze yapmak için yer verebilir, bu konuda çalışmalar yapabilir.
Bu arada ben iyi bir seyyahım diyebilirim. 58 ülke gezdim. Bir evliya çelebiyim diyebilmek için 100 ülke gezmem gerekiyor.