Şöyle bir argüman ileri sürülüyor; “Yüksek faizler, enflasyonun, ekonomik krizin nedenidir. Faizler düşerse, yatırımlar artar, büyüme yükselir, işsizlik sona erer”... Bunu, asıl uzmanlık alanım ekonomidir diyen bir devlet adamı söylüyorsa, ciddiye almak gerekir. 

Türkiye, fert başına tasarruf oranı, fevkalade düşük, yüzde 11-12 dolaylarında olan bir ülkedir. OECD ortalaması yüzde 26’lardadır. Tasarruf oranı düşük olunca, yani, fertler zorunlu ihtiyaçlarından tasarruf edip, paralarını banka ve finans kuruluşlarına yatırmayınca, büyümenin, yatırımların finansmanı için kaynak kalmıyor. Yatırımların, istihsalin artması noktasında sermaye fonksiyonunun önemi öne çıkıyor. Bu nedenle sık sık faizlerle oynamanın, ekonomiyi kendi doğal sürecinden çıkarmanın bedeli büyük olur. Şimdiye kadar ekonominin yönetiminde olanlar, Babacan, Şimşek, Başçı, Çetinkaya bu gerçekleri, yani sadece faiz indirmenin tek başına çözüm olmadığını gördükleri için talimatı dinlemediler, görevlerinden alındılar. Son olarak göreve gelen, bıyık bırakan, Merkez Bankası Başkanı, şu ahir ömrümde şahane bir görev yakaladım deyip, talimatlara riayet ediyor, faizleri düşürüyor.... Acaba sonuç ne olacak!?.. İleriye sürülen görüş, “Efendim, bu yüksek faizle müteşebbis nasıl yatırım yapsın...” Ancak, faizlerin düşürülmesine rağmen yatırımlar artmıyor, mevduat azalıyor. Demek ki, sadece faiz indirimi yatırımları arttırmıyor, işsizliği azaltmıyor. Demek ki, başka koşulların yerine getirilmesine gereksinim var. 

Hep ifade ediyorum. Bir ülkede yatırımın, üretimin finansmanı için belli koşullar vardır. Birincisi kendi finans kaynaklarımız, eğer yeterli değilse, doğrudan yabancı sermaye girişi, üçüncüsü de, dış borç alıp, rantabl kullanmak... Dünyada  dolaşan 1.2 trilyon dolarlık yabancı sermayeden Türkiye çok düşük düzeyde, 20 milyar doların altında istifade edebiliyor. Türkiye, dış borç limitlerini doldurmuş durumda, esasen dış borcun faizi fevkalade yüksek. Elde sadece kendi finans kaynaklarımızı kullanmak kalıyor ki, bu da tasarruflardan finans kuruluşlarına yönelen kaynaklar için yetersiz kalıyor. Demek ki, bir ülkede sadece faiz düşürme, enstrümanı sonucu yatırımların artması mümkün olamıyor. 

Bir ülkede iç ve dış yatırımlar için güven ortamının, insan hak ve hürriyetlerinin, medeni ve çağdaş kuralların tam anlamıyla işlemesi, insanların yarınlarından emin olarak, geleceğe güvenle bakmaları esastır. Ülkede yapısal reformların, ekonominin, girişimcinin önünü açacak biçimde, meriyette olması elzemdir. Faiz iktisadın ayrılmaz fonksiyonudur, para, banka, kredi, yatırım sürecinde, kur politikasında, ihmal edilemeyecek role sahiptir. Türkiye’miz ilginç bir ülke... Yıllardır ülkeyi bölmek isteyen terör odakları ile savaşıyor, Suriye’de operasyonlar yapılıyor, güneyimizde sorunlar mevcut... Akdeniz’de petrol, gaz arama krizi ile karşı karşıya. Dış politikada dostumuz kalmadı... Buna rağmen turizmde rekorlar kırıyor... 2019 yılı altın turizm yılı olacak, Özal’ın yaptırdığı 1000’ne yakın 5 yıldızlı oteller, tatil köyleri dolu. Eğer yöneticiler basiretli, rasyonel hareket ederlerse, Türkiye 80 milyon turist ve en az 120 milyar dolar turizm gelir hedefine ulaşabilir. 

Tekrar baştaki konumuza dönersek, tek başına faiz düşürme hadisesi, yatırımları arttırmayacak, enflasyonu azaltmayacaktır. 8 milyonu bulan işsizliği çözemeyecektir. Ortaya atılan bir çok ekonomi programları da sonuç vermiyor. Planlı, programlı çalışmaya ihtiyaç vardır. Peki o zaman, 1961 Anayasası ile kurulan, Türkiye’yi 5 yıllık kalkınma planları ile kalkındıran, büyüten, Türkiye’nin bugün ulaştığı gelişme ve refah düzeyine katkısı inkar edilemeyecek, benim de mensubu olmaktan iftihar duyduğum, Devlet Planlama Teşkilatı’nı neden yok edip, kaldırdınız? Bak, 11 planı alelacele 8 aylık gecikme ile ‘Dostlar alışverişte görsün’ kabilinden geçirdiniz, plan, hedef ve öncelikleri makro büyüklükler, fevkalade tutarsızdır. Yılların birikimini taşıyan, Türkiye’nin enderunu olarak bilinen DPT’nin birbirinden değerli uzmanları, sağa, sola atışmışlardır. Plansız, programsız çalışmalarla, hata dolu ekonomi modelleri ile faiz düşürme hezeyanı ile Türkiye’nin gelişmesi, 2023 hedeflerine ulaşması mümkün değildir...