‘Faiz Lobisi’ ne istiyor? (1)

Abone Ol

Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı merkezli yaşanan gelişmelerin sorumlusu olarak gösterdiği “faiz lobisi” kimdir, ne yapmak istiyor?.
Başbakan’ın kastettiği anlamıyla “faiz lobisi”, dışarıdan düşük faizle sağladığı krediyi Türkiye'ye getirip devlete yüksek faizle satarak hatırı sayılır miktarda kazanç sağlayanlarla, kasasındaki paraları üretime yatıracak yerde devlete satarak nemalananlardan oluşuyor.
Yıllar yılı ekonominin kanını emen bu sülükler, AK Parti döneminde de, paradan para kazanma politikasıyla çok tatlı kazançlar sağladılar.
“Faiz lobisi” dediğimiz bu insanlara, aslında sıcak para lobisi demek daha doğru olacaktır. Çünkü, Gezi Parkı olaylarını tetiklemekle suçlanan “faiz lobisi”nin, lobicilik anlayışı açısından, finansal literatürde tam karşılığı yok. “Faiz lobisi” derken, Başbakan Erdoğan’ın, spekülatör olarak adlandırılabilecek bir grubu kastettiği anlaşılıyor.
Batılı ülkelerde speculative attack (spekülatif saldırı) anlamında, piyasalarda spekülatif eylemler yapan spekülatörler vardır. Spekülasyon, finansal temellere dayanan bilimsel bir tanımlamadır. Paradan para kazanma yolunu seçen bu kesim, yalnızca faizden değil, sahip oldukları büyük miktarda sermayeyi kullanarak, herhangi bir finansal türevin değerini aşağı yukarı dalgalandırarak oluşturdukları “keriz silkeleme” operasyonlarıyla önemli miktarda paralar kazanırlar. Gelişmiş ülkelerde bu tip spekülatif hareketler dikkatle izlenir ve sorumluları cezalandırılır.
Finansal piyasalarımızda spekülatörlerin ve onlarla paralel hareket eden yerli ortaklarının varlığı yıllardan beri bilinmektedir. Bunlar döviz, faiz, borsa şeytan üçgeninde yarattıkları dalgalanmalarla, yıllar yılı, bu ülkenin kanını, iliğini emmişlerdir. Bu kan emiciler Ak Parti döneminde de varlıklarını ve operasyonlarını sürdürmüşlerdir. Yalnız Ak Parti döneminde değil, ondan önceleri de küresel sisteme entegre olmuş ya da entegre edilmiş Türkiye, bu spekülatörlere ve yerli işbirlikçilerine, getirdikleri kısa vadeli sıcak paralar karşılığında çok “tatlı” kazançlar sağlamıştır.
Cari açıklarımızı bu sıcak paralarla finanse ettiğimizden, Başbakan Erdoğan’ın “faiz lobisi” dediği bu uluslararası spekülatörlerin oyunlarına ses çıkaramadık. Küresel krizi beklenenden çok daha hafif atlatmamızda, “tatlı” faizler karşılığında Türkiye’ye akan Arap sermayesinin etkili olduğu da, sıcak para hikayesinin bir başka gerçeğidir.
Şimdi ne değişti ki, Başbakan “faiz lobisi”nden şikayet eder duruma geldi?

FAİZLER SIFIRLANINCA…

Küresel kriz sonrasında zora düşen bütün ülkelerde faizler geri çekildi. Bazı ülker negatif faizi denemeye başladı. Bu gelişmeler paralelinde, Türkiye tarihinde ilk olarak, enflasyonun düşeceğine olan güven dolayısıyla, faizler yüzde sıfıra yakın seyretmeye başladı. Döviz, faiz ve borsa üçgeninde yarattıkları dalgalanmalardan para kazanmaya alışkın olan “faiz lobisi”nin, ve önemli oranda yabancıların kontrolünde olan bankaların Gezi Parkı olayları öncesinde yapılan faiz indiriminden şikayetçi oldukları söylenemez; tüketici kredisi kullanımını özendirerek kazanmaya devam ediyorlar.
 “Faiz lobisi”nin Gezi Parkı olaylarından yararlanmak istediği, Türkiye’yi daha yüksek faiz ödemeye zorlayıcı bir para trafiği denediği düşünülebilir, ama Gezi Parkı eylemlerini tetikleyen tek etkenin “faiz lobisi” olduğu söylenemez. “Faiz lobisi” yeni ortaya çıkmadı; yıllardır, getirdiği sıcak paraya karşılık aldığı “tatlı” faizlerle kanımızı iliğimizi emen “faiz lobisi”ne, 2006’dan bu yana, kamu, yıllık ortalama 48 milyar TL faiz ödemiştir. “Faiz lobisi” Ak Parti öncesinde de, Ak Parti döneminde de hep sahnedeydi. “Faiz lobisi” söylemiyle, “Başbakanımız büyük bir düşmanla boğuşmakta” imajı verilmek isteniyor olabilir, ama Gezi Parkı’nın eylemlerinin siyasi, ekonomik ve toplumsal boyutları da vardır ve sandığımızdan çok daha geniştir.
Faiz lobisi, finansal piyasalarda dalgalanmalar yaratacak toplumsal hareketlenmelere karşı çok duyarlıdırlar. Toplumun huzurunu kaçıracak toplumsal olaylar finansal piyasalarda büyük dalgalanmalar yaratacağından, “faiz lobisi”, daha doğrusu sıcak para lobisi, böyle bir dalgalanma olasılığı sezdiklerinde, paralarını, mümkün olduğu kadar süratle, bağladıkları güvenli limanlardan çözerek beklemeye geçerler. Küresel krizin yaralarını sarma, kriz öncesi büyüme temposunu yakalama telaşına giren dünyamızda finansal piyasalarda yaşanan çöküntü 2012 yılının Mayıs sonlarında dip yaparak yükselişe geçmişti. 2012 Mayısından 2013 Mayısına uzanan sürede yazılan hikayelerle finansal piyasalar zirvelerden zirvelere koştu. Büyük kazancalar sağlandı.
Gelinen noktada, yalnız Türkiye’de değil, küresel finansal piyasalarda oluşan gerginliğe bağlı olarak yaşanan bozulmalar, elde edilen kazançların realize edilmesi sürecini başlattı. Obama öksürdü, borsalar düştü, FED para politikamız devam edecek sinyali verdi piyasalar uçuşa geçti, Başbakan Erdoğan Gezi Parkı eylemcilerine, “Orayı terkedin yoksa anladığınız dilden konuşuruz” dedi, İstanbul borsası takla attı.
Her ülkede faizin ve dövizin düşmesinden kazanç sağlayanlar, bu dalgalanmaları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyenle vardır. Dikkat etmemiz gereken, dövizle faizin aynı anda yükselmemesidir. Çift başlı yükseliş enflasyonu tetikleyeceğinden, tehlikeli gelişme sayılır. Kur ve faizin aynı anda yükselmesi, aynı zamanda, küresel bir paniğin habercisidir ve tehlikelidir.

 FOTOĞRAFIN BÜTÜNÜNÜ GÖRMEK GEREKİR

Mayıs başından bu yana Türkiye’nin para piyasalarından ve borsasından 8 milyar dolarlık bir çıkış gerçekleşti. Bu çıkışta etkili olan yalnızca Gezi Parkı olayları değildi; Merkez Bankamızın ve ABD Merkez Bankası FED’in izlediği politikalara bağlı olarak beklenen bir hareketlenmeydi. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın da belirttiği gibi, finansal piyasaları olumsuz yönde etkileyerek kur ve faizde dalgalanmalar yaratan etkenler küresel piyasalardaki gerginlikten kaynaklanıyordu. Önümüzdeki hafta yapılacak FED toplantısı sonrasında TL’nin yeniden istikrara kavuşması bekleniyor.
Yüksek faizden nemalanmak üzere gelen sıcak paranın aniden yurtdışına kaçması, cari açığını sıcak para ile finanse eden bizim gibi ülkelerde sıkıntılar yaşanmasına neden olur.
“Faiz lobisi”, finansal piyasalarda toplumsal olaylardan kaynaklanan dalgalanmalar yaşanmasını, doğası gereği, bir fırsat olarak değerlendirmek isteyecektir. Belli oranda faiz elde etmek üzere gelen sıcak para, ani bir kararla yurtdışına kaçmaya başladığında, döviz fiyatları yükselme eğilimine girer. Merkez bankaları, bizde de yapıldığı gibi, döviz fiyatlarını belirli bir düzeyde tutabilmek için, günde birkaç kez müdahalede bulunmak durumunda kalabilir.
Ekonomi penceresinden bakıldığında, “faiz lobisi”nin, eskiden olduğu gibi, isteklerini dayatabilmek amacıyla, Gezi Parkı olaylarından yararlanmak istemiş, hatta gizli/açık destek vermiş olabilir. Küresel çapta yayın yapan televizyon ve gazetelerini bu amaçla kullanmış olabilir, ama Türkiye’nin karışmasından medet uman yalnızca “faiz lobisi” değil. Bizim asıl izlememiz gereken siyasi gelişmelerdir.
Suriye konusu ne oldu da gündemimizden düşüverdi?
Kapandı mı Suriye defteri; yoksa çok daha büyük belalar üretmek üzere fırtına öncesi sessizlik dönemi mi yaşanmaktadır?

YARIN: TÜRKİYE “FAİZ LOBİSİ”NİN OYUNLARINA KARŞILIK VEREBİLECEK MİDİR?