Sadece 20.nci yüzyılın başında yaşadığımız savaşlar 1911-1912 Trablusgarp Harbi, 1912-1913 Balkan Savaşları, 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı ve peşinden işgal edilen vatanı kurtarmak için 1919-1922 Kurtuluş Savaşı dahil olmak üzere bu ülkenin insanları on yıl boyunca süren savaşlarla çeşitli cephelerde genç nesillerni kaybetmişti. Siyasal ömrünü tamamlayan ve Batı’nın Büyük Devletlerine yani emperyalist güçlerine kayıtsız şartsız teslim olan ve toprakları işgal edilen Osmanlı Devleti’nin SEVR Antlaşmasından sonra yapabileceği bir şey kalmamıştı. Halk uzun yıllar süren savaşların getirdiği yıkım ve yokluk içinde perişan haldeydi.

Neredeyse her evde bir şehit ve gazisi olan insanlar harap ve bitap düşmüş umutsuzca yabancıların merhametinden medet umuyordu. Fakat galipler yüzyıllardır biriktiridikleri öfke ve hnçla Türk’e kefen biçmekle meşguldü.

Balkanlar’da hristiyan komitacıların pusularından, Ortadoğu’da Müslüman din kardeşi Arapların kalleşliğine, Yunanlıların megalo idea’sından, Batının “şark meslesine”, içimizde doğuda Ermeni, Karadeniz’de Pontus, batıda padişah destekli yobaz, güneydoğuda bölücü ayaklanmalarına kadar yedi cephede savaşan Mehmetçikler, her türlü yokluk ve yoksulluğa büyük bir özveriyle göğüs germiş vatanı işgalden ve düşman çizmeleri altında ezilmekten kurtarmıştır.

15 Mayıs 1919’da İngilizleri de desteğiyle  İzmir’i işgal etmek için karaya ayak basan askerlerinin elindeki  Yunan bayrağını öpen  İZMİR METROPOLİTİ HRİSOSTOMOS, ilk cıkan işgal taburunu, abartılı bir torenle “takdis” etti, tuz serpti ve onlara şoyle hitap etti:

“Asker evlatlarım, Elen çocukları! Bugün ecdat topraklarını yeniden fethetmekle, İsa’nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu uğurda ne kadar Türk kanı döküp, içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız. Ben de bir bardak Türk kanı içmekle onlara karşı kin ve nefretimi teskin etmiş  olacağım. Haydi, buyurunuz, bütün Azizler sizin arkanızda olacak. Atalarınızın toprakları sizleri bekliyor...”

EY TÜRK İSTİKBALİNİN EVLADI !!!

Bugün de EGE’de, AKDENİZ’de, BATI TRAKYA’da, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da  ve Türk’e husumet besleyen diğer coğrafyalarda,  TÜRK EVLATLARININ KANINI İÇMEK için KİN ve NEFRETLE şeytani planlar yaparak pusuda bekleyenlerin olduğunu h,ç bir zaman UNUTMA....

İşgalin başladığı 13 Kasım 1918’den 6 Ekim 1923’e kadar işgalci çizmelernin Türk halkının onurunu, şerefini, ırzını, namusunu çiğnemesine karşı çıkıp, “geldikleri gibi giderler” diyerek zamanın Büyük Devletlerine kafa tutan ve aziz Türk Milletiyle birlikte Kurtuluş Savaşı sonunda hepsini geldikleri yere gönderen ATATÜRK’ü yeterince anlayabiliyormuyuz???

Gizlemeye gerek duymadıkları bir coşkuyla evlerini, işyerlerini düşman bayraklarıyla donatıp, işgali alkışlayan Osmanlının Hıristiyan uyrukları, kendileriyle yıllarca ekmeğini bölüşmüş Türk komşularını aşağılamakta, alaya almaktadır.  İşgal namlularının altında Saltanat ve Hilafet makamına kurulmuş Vahdettin; “Umutlarımı Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım” dese de İngiliz diplomatlarına ve komutanlarına Londra’ dan verilen talimat bambaşkadır: “Türklere yüz verilmeyecek ve ağır şekilde cezalandırılacakları kuşkuya yer bırakılmayacak şekilde kendilerine anlatılacaktır”. İstanbul sokaklarından, hele Pera’dan Tatavla’dan üniforma ile geçme gafletinde bulunan Türk polislerinin, subaylarının apoletleri sökülmekte, şapkaları kapılmakta, ay yıldızları üzerinde tepinilmekte, işgalci bayraklarına, askerlerine selama zorlanmaktadır. (1)

İşte bu şartlar altında kazanılan savaş sonrasında imzalanan LOZAN Antlaşmasıyla bağımsızlığımızı kazanmıştık. Sonrasında bize bu felaketi yaşatan hastalıklı yapının düzeltilmesine sıra gelmişti. Halkın hür iradesine dayalı, özgürlüğe, insan haklarına , hukuka saygılı adı Cumhuriyet olan yeni bir yapı kuruldu. 29 EKİM 19123’te Kanla irfanla kurduğumuz Cumhuriyetimizin 97.nci yılını gururla kutlarken, Türk milletinin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Öğretmenler!... Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister.” Sözünü hatırladım. Her vatandaşımız birer muhafız olduğunu unutmamalı ve yüzüncü yılına yaklaştığımız Cumhuriyetimizi sonsuz kadar yaşatmak için çalışmalıyız.

Ecdat yadigarı vatan topraklarınının bağımsızlığı uğruna canlarını verip,  kanlarıyla sulayan  başta Büyük Önderimiz MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve Silah Arkadaşları olmak üzere, bu günlerimizi borçlu olduğumuz aziz şehit ve gazilerimizle, vatan ve millet uğruna emek sarfetmiş tüm ceddimizi, rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun...  NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.