“Ey Resulüm! Sen, her ne kadar onlar iman etmiyorlar diye kendini helak edecek kadar üzsen de, Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman etmez.

     “Bu halleri devam ettikçe onlara hidayet kapıları kapalı kalacak. Çünkü;

     “O, akıllarını iyi kullanmıyanların önyargılı, kötü niyetli insanların; kalpleri üzerine hakikati görme  kabiliyetini körelten, akıllarını kullanma özelliğini yok eden; manevî pislikler, mutsuzluklar yağdırır da, bir türlü doğru yolu bulamazlar. 

     “Sürekli sıkıntı ve felâketlerden de kurtulamazlar. Allah onları rezillik içinde bırakır. Kısaca Allah, AKLINI DEĞERLENDİRMEYENlerde, düşünsel pislikler meydana getirir!” (Yunus: 100)

X

     “Şüphesiz, Allah katında yeryüzündeki canlıların en kötüsü (gül resmiyle, onu yapan ressam arasında bağlantı kuran, ama canlı büyüyen, kokan gülün bizzat kendisi ile onu yaratan yaratıcı arasında bağlantı kurmak için) AKILLARINI KULLANMIYAN (insanlardır. Bu insanlar bütün insanların bir araya gelse benzerini yaratmada aciz kaldığı varlıkların yaratılışını tabiata, sebeplere verme gibi bir cehaleti, bilinçli olarak tercih ediyorlar. İşte bu insanlar hakikat karşısında manen) sağır ve dilsiz kimselerdir.” (Enfal: 22, “Kur’an Bana ne Diyor?” Veli Tahir Erdoğan)  

X

     “Hâlâ akıllanmazlar mı? Aklı işletmiyorlar mı?” (Yasin: 68)

     “Kur’an’ı gereği gibi düşünmeyecekler mi?” (Nisa: 82)

     “Hiç düşünmüyor musunuz?” (En’am: 50)

     “Belki onlar düşünürler.” (A’raf: 176)

     “Düşünmediler mi?” (Rum; 8)

X

     Gibi kudsî havaleler / göndermeler; aklı istişhad ediyor (şahit olarak gösteriyor) ve ikaz ediyor / uyarıyor ve akla havale ediyor / bırakıyor, tahkike / araştırmaya sevk ediyor. Aklı azletmiyor / uzaklaştırmıyor. Ehl-i tefekkürü / düşünürleri susturmuyor, körü körüne taklit istemiyor.

X

     Aklı bu şekilde nazara verirken, şu hususu da unutmamak gerekiyor ki, yanlışa düşmeyelim:

     Takarrür etmiş / yerleşmiş metot ve usûldendir: Akıl ve nakil tearuz ettikleri / çatıştıkları zaman, akıl asıl itibar olunur. Nakil te’vîl olunur / başka bir anlam verilir. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.

X

     Çünkü, insandan; bürhana / delile tabi / bağlı olarak akıl, fikir ve kalble iman hakikatlerine girmesi isteniyor.

     Çünkü, insana; akıl, ilim ve fennin hükmettiği günümüzde; aklî bürhana / delile istinat eden / dayanan ve  bütün hükümlerini akla tespit ettiren Kur’an’ın hükmedeceği hatırlatılıyor.

     Çünkü, insan; akıl ve fikir sahibidir. Hayvanın aksine olarak, hazır zamanla beraber geçmiş ve gelecek zamanlarla da fıtraten / yaratılış bakımından alâkadar ve ilgilidir.

     Çünkü, insan; bütün künuz-u esma-İlahiye’nin / İlahî isimler hazinesinin miftahı / anahtarı ve kâinatın / evrenin hakaikinin / hakikatlerinin keşşafı / keşf edicisi hükmünde, bir cevher-i âli / yüksek bir cevher olan AKL’a sahip kılınmıştır.

     Çünkü, insana; bürhan / delil ve kanıt üzerine gitmesi gereken AKIL verilmiştir.

     Çünkü, insana; dimağda / beyinde olan bir AKIL verilmiştir.

     Çünkü, insana; hâssalarında bir inkişafa / gelişmeye, bir tafsile / açılıma, bir vüs’ata  / genişliğe yol açabileceği bir AKIL verilmiştir.

     Çünkü, insana; bütün mahlûkatın / yaratılanların üstüne çıkaran ve onu arz’a / yeryüzüne halife kılan bir AKIL verilmiştir.

     Çünkü, insan; zâhiren / görünüşte bir zerre / nokta hükmünde iken, taşıdığı ruh, kalbine konan istidat ve kabiliyetleri ve özellikle kafasına takılan AKIL sayesinde halife-yi ruy-i zemin / arz’a halife olmakla taltif edilmiş / lütuflandırılmıştır.