Kur’an ancak aklı ve vicdanı temiz olanlar için, beliğ / anlaşılır bir tebliğ / bildiridir.

     Kur’an ancak derin düşünebilen akıl sahipleri için, bir ikaz / bir uyarıdır.

     Çünkü ancak akıl sahipleri ibret / uyarıcı sonuç alabilir, kutsal tebliğin gereğini yerine getirebilir.

     Çünkü ancak akıl sahipleri âyetlerin hikmetini yani gaye, maksat 

     Ve hedef gösterici  olduğunu kavrayabilir, öyle bir mahiyet / içerik taşıdıklarını fehmedip / anlar.

     Çünkü ancak aklıselim / sağduyu sahipleri öğüt alabilir, âyetlerden ders çıkarabilir.

     Kur’an âdeta / sanki bir insan hakları bildirisi keyfiyeti / niteliğindedir.

     Güzel konuşmak kolay, güzel olmak ise zordur.

     Kur’an hem güzel sözlerden, hem de mânâlı / anlamlı kelimelerden müteşekkil / oluşmuştur.

     Âyetlerde lâf olsun diye konulmuş, lüzumsuz, boş bir söz yoktur. 

     X

     Bugünün insanı körü körüne inanmak istemiyor. Gördüğüne inanmak istiyor.

     Önce mâneviyatın karşısında olan materyalizmin / maddiyyunculuğun karşısına geçmek;

     Menfileri ilmen, mantıken geçersiz kılmak, sonra tevhide gelmek lâzım diyor.

     Çünkü güzel konuşmak kolay, güzel olmak ise zordur.

     Zira “Söz ancak eylemle değer kazanır. Hadiste Hz. Peygamber:

     ‘Allah sözü amelsiz (tatbik etmedikçe, uygulamadıkça) kabul buyurmaz.’ buyurmuştur.

     İzzet (onur) elde etmek, hem sözde, hem de işte ortaya çıkan itaatle / boyun eğmekle olur. 

     Yoksa gurur, tembellik, şeytanlık ve kötülüklerle değil.”

     Çünkü kulluk ancak marifet-i İlâhî / Allahı akıl ve ilimle bilmenin şuur ve bilinciyle olur.

     Zaten “Asıl marifet (gerçek biliş), Allahı bilmek, tanımak 

     Ve O’nun kanunlarına kayıtsız şartsız boyun eğmektir. (Kaldı ki:)

     Hz. Muhammed’i bilip tanımak da gerçek marifete dahildir.” 

X

     “Sen Allah’a imanının tam olduğunu sanırsın ama, heyhat (yazık ki) :

     Haybet (mahrumiyet) ve hüsran (ziyan) içinde gönlün ölüdür de haberin yok! 

     Müteyakkız (uyanık) olacaksın.

     Hem de hududda (sınırda) nöbet bekleyen bir insan gibi, bir lâhza (bir an) gözünü kırpmadan.”

X

     “Abdullah b. Revaha, dili kadar kılıcı, kılıcı kadar da dili keskin şanlı bir sahabiydi. O bazen

     Yakın arkadaşlarından birine ‘Gel seninle bir saat iman edelim!’ derdi. Onu tanıyanlar niyetini

     Ve ondaki iç derinliğini bildiklerinden bir şey demez ve itiraz da etmezlerdi. Fakat bir gün 

     Niyetini kavrayamayan bir sahabi gitti onun bu sözünü İki Cihan Serveri’ne iletti. Bu sahabi

     ‘Biz zaten iman etmedik mi? ‘Gel seninle bir saat iman edelim.’ ne demek?’ diyor. Ve bunu

     şikayet konusu yapıyordu. Ancak Allah Rasulü, İbn-i Revaha’yı herkesten iyi tanıyordu. 

     O boş söz sarf edecek bir insan değildi. Onda ayrı bir enginlik, ayrı bir derinlik vardı. 

     İki Cihan Serveri (Hz. Muhammed) şöyle buyurdu: ‘Allah, İbn-i Revaha’ya merhamet etsin. 

     O (meleklerin iftiharla bahsedecekleri) meclislerden lezzet alır, öyle meclisleri sever.’

     İşte Abdullah b. Revaha, her biri gökteki yıldızları andıran dostlarını imana davet ederken,  

     Aslında onlara şöyle bir teklifte bulunuyordu: ‘Gelin bir meclis kuralım...Cenab-ı Hakk’a ait  

     Mânâ ve hakikatların müzakere edildiği (bir yer olsun)...’ “

X

     “Cenab-ı Hakk, kendi dâvâsı uğruna bir araya gelen kullarını anlatır, der ki: 

     ‘Sizin, hallerine tam muttali olamadığınız (habersiz kaldığınız) benim bazı kullarım var. 

     Onlar şu anda benim kitabımın içinde mevcut hakikatları (gerçekleri)

     Öğrenmek ile meşguldürler.’ “

     Çünkü Kâinatın / Evrenin sırrı Kur’an’dadır. Kur’an da elimizdedir.

     Ne mutlu Kur’anı anlayanlara. Kur’anın gereğini yapanlara.