Kızıl Zindanlar ve benzeri 26 kitabın yazarı Cavit Ersen’i anmak için İstanbul’da bir sivil toplum kuruluşu olan Edebiyat Sanat Kültür Araştırmaları Derneği” bir toplantı düzenlemişti. Toplantıya bir çok dinleyici katılmıştı. Yazarın oğlu Süreyya Ersen eşi ve kızıyla orada hazır bulunarak dinleyenlere bilgi verdi.
Ancak dinleyenler arasından bir genç çok güzel ve değerli bir soru sordu.
Cavit Ersen’in kitaplarında evrensel değerler ne ölçüde yer bulmuştur diye sordu. Bilge Karınca Yayınevi sahibi Latif bey çok güzel bir cevap verdi. O yıllarda evrensel değerler gündemde değildi. Bu yüzden o yazarın kitaplarında evrensel değerler sorgulamak haksızlık olur dedi.
ESKADER Başkanı Mehmet Nuri Yardım bu açıklamaya itiraz ederek Cavit Ersen’in eserlerinde milli ve İslami değerlere yer verildiğini, bunların da evrensel değer olduğunu ileri sürdü.
Önce değer ne demek, sonra bireysel, yerel, milli, dini, evrensel değerler nelerdir diye düşünmek gerekliliği ortaya çıktı.
Gerçekten de insanın kendi ferdi değer dünyası, toplumun değerleri, ama tüm insanları ilgilendiren ortak değerler birbirinden farklıdır. Bu değerler bazen bir arada, bazan çelişir vaziyette olabilir. İnsanların zihnilerine deli gömlekleri giydirilmişse, yani bir ideoloji kalıbıyla düşünür, yaşar hale getirilmişlerse o insanlar evrensel değer peşinde olmazlar.
Önce değer nedir?
Değer” kelimesinin sözlük anlamı “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet, bir şeyin ya da şahsın taşıdığı yüksek ve yararlı nitelik ya da kıymet” olarak kaydedilmektedir.
Değer kelimesini, pisikolojik açıdan ele aldığımızda, düşünce, eylem, işlem yada nesnenin insan için taşıdığı önemi belirleyen, niteliğe ve niceliğe ilişkin inançlardır şeklinde tanımlayabiliriz.
Ferdi değerler:
Bir insan, diğer insanların, onlara ait özellikleri, niyetleri ve istekleri, davranışları hakkında hüküm verirken, kendisine ait olan değerler penceresinden bakar. Bu o kişinin ferdi değerleridir. Bu değerleri de kişi doğuştan getirmez. Ailesinden, sokağından, şehrinden, bölgesinden, ülkesinden, milletinden, ait olduğu iktisadi çevreden ve eğitiminden edinir. Bu pencereden gördükleri, bireysel çerçevesi içerisinde kalıyorsa onaylar, aksi taktirde yadırgar ve reddeder.
Toplumsal, içtimai değer
Değer kelimesine toplumsal açıdan baktığımızda, çeşitli olaylar, olgular ve fikirler karşısında bireylerin tepki ve fikir birliği olarak tanımlayabiliriz.
Anlaşılacağı üzere, kişi, çevresini sahip olduğu değerlere göre yargılar. Aynı zamanda, kişi çevre tarafından, toplum değerlerine göre yargılanır. Bu karşılıklı yargılamaların, toplum bireyleri arasında bir istikrara kavuşması noktasında, toplumsal bir kültür değerleri bütününün oluştuğu görülür.
Fakat oluşan her kültür, sahip olunması gereken değerleri ihtiva etmeyebilir. Pisikolojik olarak sağlıksız insanlar mevcudiyeti nasıl doğal ise, sosyolojik olarak hasta toplumlar da bulunabilir.
Kültürel değerler
Kişisel ve toplumsal, yani kültürel değerlerin ne olduğunu netletleştirdikten sonra, “Evrensel Değerler” ifadesi ile neyin işaret edildiği daha kolay anlaşılabilir.
Evrensel değer-genelgeçer değer
Doğaya baktığımızda, onun her bir parçasının kusursuzluğunu ve sayılamayacak kadar çok parçanın, inanılmayacak kadar mükemmel uyumunu görürüz. Bunu, keşfedilmiş en büyük astronomik sistemlerden, gözümüzle görebildiğimiz en küçük parçasına kadar gözlemlemek mümkündür.
Doğa, evren, varlık, onto belli doğrular, gerçekler, kurallara göre işler ve bu kurallar, gerçekler ve doğrular tüm evren için geçerli olacaktır.
İnsan oğlunun da, bu evrenin içerisinde, onun bir parçası olarak varlığını sürdürdüğünü, düşündüğümüzde, insanoğlu için de, evrende değişmez doğrular, gerçekler ve kuralların varlığı tartışılmaz bir hakikattir.
Evrensel değerler kavramı da, bu düşünce ışığında ortaya çıkmıştır. Evrensel değer olarak nitelendirilen bir olgunun, uluslararası bir nitelik kazanmış olduğu bütün insanlığı ilgilendirdiği kabul edilir.
Günümüzde, evrensel değerler denilince genel olarak, insanın doğuştan sahip olduğu hak ve özgürlükler, belli kıriterlere bağlı olarak yaşamasını garanti altına almayı hedefleyen fikri, ahlaki ve sosyal değer yargıları anlaşılmaktadır. Kültürleşme sürecinde tüm dünya milletlerinin paylaşmaları gereken ortak kültür öğeleridir.
Uluslar arası düzeyde insan hakları, hayvan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, işçi hakları, hasta hakları ve azınlık hakları olarak algılanmakta ve uygulama alanı bulmaktadır.
Öte yandan, doğa kanunları ile uyumlu olan canlıların güçlendiği, uyumu yakalayamayanların zayıfladığı ve zayıf olanların yok olduğu ispatlanmıştır. Bu gerçek “Doğal Eleme şeklinde isimlendiriliyor:
Kültürün ve değerlerin de insani, toplumsal ve canlı bir olgu olduğu göz önüne alındığında, sahip olduğu değerlerin evrensel değerlerle taban tabana zıt olan bir kültür doğal elemeye maruz kalarak yok olacaktır.
Ölü kültürler
Antropolog, Ölü kültürler bilgini Robert Edgerton yaptığı araştırmalarla bu konuya ışık tutmuştur.
Robert Edgerton, tarihte yaşamış üç yüz kadar uygarlığı incelemiş, bu uygarlıklar içerisinde kültürleri evrensel değerlerden yoksun olanların zaman içinde yok olduğu sonucuna varmıştır. Kültürel değerler ve evresel değerler arasındaki ilişkinin ne kadar önemli olduğu görülmektedir.
Her birimiz düşünerek ya da hislerimize başvurarak pek çok değerin evrensel olduğuna hükmedebiliriz. Bu değerlerin insan ve toplum için zararlı olduğu ispatlanmadıkça, bunun yanlışlığı da iddia edilemez.
Evrensel Değerler
Robert Edgerton’ın üç yüz uygarlığı inceleyerek tespit ettiği ve genel olarak altı maddede ifade ettiği evrensel değerler şunlardır:
• Hakikate hürmet
• Kişisel Bütünlük
• Hakkaniyet ve adalet
• İnsan haysiyetine hürmet
• Hizmet
• Sevgi
Hakikate hürmet
Saygı veya hürmet, benliğimiz dışındaki bir olgunun mevcudiyetinin kabulüne verilen onaydır. Kelimenin kökü de varlığını kabul ettiğimiz şeylere uyguladığımız bir fiilden gelmektedir: “Saymak”
Gerçeğe saygı., “gerçeğin bizim isteğimize göre değiştirilemeyeceği inancı” ve “davranışlarımızı gerçeği düşünerek yapmak” demektir.
Gerçeğe saygı, hakikate hürmet dendiğinde akla gelen bilim ve ilahi bilgilerdir.
Gerçeğin örtbas edildiği veya çarpıtıldığı yerde aklın ve sağ duyunun yerini korku almaktadır. Sağ duyunun yerini alan korku sayesinde, kötü niyetli pek çok kimse insanları maddi ve manevi yönden sömürebilmekte, topluma istedikleri amaçlar peşinde koşturabilmektedir.
Kişisel Bütünlük, Kemalat
Kişisel bütünlük insanın özünün, sözünün ve davranışının bir bütün içinde olmasıdır. Böyle insanlara kamil insan denir.
Kişisel bütünlüğün özünde gerçeğe saygı vardır. İnsanın her şeyden çok, kendisi ile ilgili bilgiye ihtiyacı vardır. Ahlaklı ve erdemli insan, kendisini tanıyan, tanımaya gayret eden, özellikle, farkına vardığında kendisine acı veren eksiklikleri ile yüzleşme cesaretini gösterebilen insandır.
İnsan ilişkilerinin temelinde güven yatar. İnsanların Mevlana’nın deyişiyle “ Ya olduğun gibi görün, yada göründüğün gibi ol.” şeklinde ifadesini bulan, kişisel bütünlüğe sahip bir insana güvenmemeleri mümkün değildir. Karşılıklı güven ve anlayış toplumun istikrarını da sağlayan önemli bir dayanak noktasıdır.
Kişisel bütünlüğe değer verilmeyen bir toplumda insanlar “-mış gibi” davranırlar. Bu tarz ilişkilerin hakim olduğu toplumlarda verilen sözler tutulmamakta ve ağzından çıkan sözlerin ikna ve yaptırım gücü olmamaktadır.
K işisel bütünlük kişinin kendi kendini aldatmaması, inandığı değerler çerçevesinde yaşamını oluşturmasıdır.
Hakkaniyet, Adalet
Hak ve hakkaniyet, bütün kültürlerde yer alan değerlerdir. Adalet kavramının ve hukuk sistemlerinin özünde bu değerler vardır. Ya da var olması aranır.
Hakkaniyet, haklı olana hakkını vermek demektir. Kültürü hakkaniyete değer veren bir toplumda haklı olan güçlü, hakkaniyete değer verilmeyen toplumda ise güçlü olan haklı konumunda olmaktadır. Hakkaniyete değer vermeyen toplumlarda zamanla yalan, hırsızlık, görevi kötüye kullanma gibi kötü davranışlar artmakta, dürüst insanlar ezilmekte, korku kültürü gelişmekte, yolsuzluk artmaktadır.
İnsan haysiyetine hürmet
İnsan haysiyeti “can”ın bir parçasıdır ve doğuştan gelir. Her insan ister yeni doğmuş bir bebek, ister fakir, ister zengin olsun haysiyetleri yönünden eşit bulunmaktadır.
Kültürü, insan haysiyetine değer veren bir toplumda çocuğa da değer verilir. Çocuğa gösterilen dikkat ve saygı aslında o toplumun geleceğine yapılan yatırımdır.
Bireyin en değerli varlığı onuru, şerefi, haysiyetidir. Birey onuruyla yükselir. Bir’in değeri olmadan, çoğun değeri olamayacağına göre, toplumdaki insana değer verilmeden bir ailenin, bir kurumun, bir ulusun, milletin değeri oluşturulamaz. Tıpkı sağlam taşlarla sağlam bina yapılabilirliği gibi.
İnsan onuruna değer verilmeyen toplumda baskı ve korku kültürü gelişmekte ve insanların özgürce yeni şeyler üretmeleri de mümkün olamamaktadır.
Hizmet
Biz yaşadığımızdan dolayı birbirimize hizmet etmekle yükümlüyüz. Dünyadaki canlı cansız bütün varlıklar, aslında farkında olmadan birbirlerinin yaşamalarını devam ettirebilmelerine yardımcı olmaktadır. Zımni bir dayanışma ve yardımlaşma söz konusudur.
Hizmet değerini yitiren toplumlar milli birlik kavramını da kaybettiğinden yok olmaya mahkum olmaktadırlar. Nitekim tarih böyle örneklerle doludur.
Sevgi
Sevgi, insanın en temel ihtiyaçlarından birisidir. Sevgi, duygu ve düşüncelerin paylaşılması, incelmesi ve böylece tutarlı ve zengin hale gelmesidir.
Hazret-i Peygamberin ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’ dediğini unutmamak gerekir. Öte yandan,18. yüzyılda yaşamış Alman filozof Arthur Shopenhauer, ahlak üzerine yaptığı fikri çalışmaları ile felsefe dünyasına ahlak konusunda yeni bir çığır açmış, yeni bir felsefe dalının Ahlak Felsefesinin oluşmasına öncülük etmiştir.
Ahlaklı davranışın tek ve gerçek temelinin sevgi olduğu sonucuna ulaşmak zor değildir. Kainatın mayası sevgidir ve Yaratıcı Kainatı sevgi mayasından yaratmıştır. çıkarabiliriz.
Kaynak:
http://www.msxlabs.org/forum/kultur/