Mutlu Aileler...

Öncelikle eşler birbirlerini oldukları gibi kabul ediyorlar. Eşlerinin iyi yönlerini öne çıkarıyorlar, kötü yönlerini ise görmezlikten geliyorlar ve önemsemiyorlar. Karşılıklı olarak eşlerini değiştirmek yerine kendilerini değiştirmeye çalışarak uyum sağlamaya çalışıyorlar. Bu tip evliliklerde eşler birbirlerinin iyi bir dostu ve iyi bir arkadaşıdır. Görüyoruz ki karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bu evliliklerde eşler sâdece ruhî olarak değil fizikî olarak da birbirlerine benzemeye başlıyorlar. Bunu da -birbirleriyle dost ve arkadaş olabilmeyi de- birlikte fazlaca vakit geçirerek sağlıyorlar; beraberce gezilere, pikniklere gidiyorlar. Mutlu evliliklerde, birbirlerine hep moral veren, destekleyen ve teşvik eden çiftler var.

Karı-koca, özellikle sıkıntılı günlerde birbirlerinin yanında, birbirlerine destek oluyor. Kişisel gelişimlerinde birbirlerini teşvik ediyorlar.

Mutlu çiftler birbirleriyle iletişim sırasında kibar, saygı ve sevgi dolu davranıyorlar. Sanki sekreteriyle veya bir yabancıyla konuşuyormuş gibi kibar, nazik ve düşünceli oluyorlar. Mesela hanım kocasından bahsederken, "Falanca Bey" diye bahsediyor.

Ve birbirleriyle konuşurlarken zıtlaşmaktan kaçınıyorlar. Öyle bir tehlike gördüklerinde hemen konuyu değiştiriyorlar. Yine birisi bir şeye güldüğünde öbürü de ona gülmeye çalışıyor; "Ne saçma şey, buna gülünür mü?" deyip iğnelemiyor karşısındakini; alaycı tavırlardan kaçmıyor. Birbirlerinin her konuda aynı fikirde olamayacaklarını biliyorlar ve bu durumu kabulleniyor, saygı duyuyor ve tartışma konusu haline getirmekten kaçmıyorlar.

Mutluluk çözüm bulmaktır!

Mutluluk insanın içe ve dışa dönük çabalarının bir sonucudur, insan kendi çabasıyla ya mutlu olur, ya da mutsuz. Mutluluğun temel ilkesi, kişinin kendisi ve başkalarıyla barışık olmasıdır.

Yunus Emre der ki: ‘Gelin tanış olalım/İşi kolay tutalım Sevelim sevilelim/Dünya kimseye kalmaz.’ Tanış olmak, insana ve hayata pozitif bakmaktır. Ne kadar zor görünürse görünsün, problemler karşısında yılmamak, beraberce çözüm aramaya çalışmaktır. Hiçbirimiz, hepimiz kadar zeki ve akıllı olamayız. Tanışmak, zekâları birleştirmek, ortak aklı harekete geçirmektir, Dünya tarihinin motor gücü, ortak akıldır. Japonlar pirinci ve balığı çok severler. Ancak, balığın tazesini tercih ederler.

"Kimseyi boş görme, hiç kimse boş değildir./Eksiklik görerek bakmak erenlere hoş değildir.

Ey Yunus, Hakk’ı bilen asla yalan söylemez./ikilik ile gelen doğru yolu bulmuş olmaz..." der.

Burada derviş Yunus şunu söyler; gönül ehli olmak niyetiyle yola çıkan, öncelikle Allah'ın hiçbir kulunu boş, lüzumsuz görmemelidir. Çünkü, yaratılmışta hata ve kusur görerek hayata bakmak erenlere yakışmaz. Yunus Emre'nin bir başka şiirinde geçen ve tüm gönül ehlinin düstur olarak benimsediği yaklaşım; “Yaratılanı Yaratandan ötürü sevmektir.”

Kalp temiz oldukça bakış da temiz olur. Ayrıca insan, karşısındakine bakarken onu değil, aslında kendini seyrettiğini fark etmelidir. Tasavvuf literatüründe hakiki dost sadece Allah'tır. Dost ile biliş; Allah'ı tanıma, sürekli olarak O’nunla beraber olduğunu, iletişim içinde olduğunu hatırda tutma demektir. Yunus Emre, Hakk'ı bilen kişinin hiçbir zaman yalan söylemeyeceğinin zikretmiştir.

Yunus Emre'nin üç temel prensibi vardır:

1- Hiçbir şeyi boş, gereksiz görmemek.

2- Yalansız, yalın, dosdoğru olmak.

3- Sınırsız, hesapsız, karşılıksız sevmek.

Yapabilir miyiz?....

Bencillikten vazgeçelim!

Çocuk karakterinin %50 anne-babayı yansıtır. Evliliğe aday çiftlerde, örneğin bir erkek ne kadar babalık bilincinde ya da kadın, anne olmanın sorumluluklarına ne kadar hakim? Günümüzde kişiler evliliklerini kurarken 'sorumluluklar' üzerinde yeterince durmuyorlar. Daha çok 'haklar' üzerinde duruyorlar ve bunu elde etmeye çalışılıyor ama kendilerinin yapması gereken sorumluluklar konusunda aynı şekilde istekli değiller.

Eşler sürekli bencil bir şekilde kendileri mutlu olmak istiyorlar ve kendi mutluluklarını ön planda tutuyor ve ben senin yerinde olsam eşime şöyle davranırdım" hitap şeklini kullanıyor fakat bunu söylerken kendisi olmayı unutuyor ve ihmal ediyor. Bu tarzda başlayan talep ve konuşmaların sonucu bazen tedavisi olmayan tartışmalara yol açabiliyor. Sürekli yüksek sesle tartışıp bunu hakaret boyutuna vardıran ve birbirine saygısı olmayan anne-baba yanında büyüyen çocuklar ise ‘özgüveni olmayan, kendini ifade edemeyen, başarısız, mutsuz’ olarak yetişiyor. Böyle bir ortamda büyüyen çocuktan mutlu bir yuva kurmasını beklemek zorlaşır.

Eğitimde en önemli etken “dinlemek” kadar “gözlemleyerek öğrenmek”tir ve ikisi ayrı ayrı olduğunda çok da fazla etkili olmayacaktır. Sigara, alkol gibi kötü alışkanlıklara bağlı bir babanın çocuğuna bunun aksini söylemesi, yüksek sesle konuşan bir annenin kızına alçak sesle konuşmanın doğruluğunu anlatması olumlu yönde tesir etmeyecektir.

Türk kadınlarının yüzde 61'i mutlu

Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla ülkemizdeki kadınların mutluluk profilini ortaya çıkardı. Açıklamada, kadınlarla ilgili yapılan araştırmalara yer verilirken 2005 yılı itibariyle Türkiye'deki toplam 22 milyon 46 bin işgücünün 5 milyon 700 bininin kadın işgücü olduğu, 2004-2005 öğretim döneminde 14 milyon 30 bin 618 öğrenciden 6 milyon 501 bin 592'sinin kız öğrenci olduğu, 591 bin 11 öğretmenden 273 bin 361'inin kadın olduğu belirtildi.

İlköğretimde kız öğrencilerin okullaşma oranının yüzde 86.63, orta öğretimde yüzde 50.51, yükseköğretimde ise yüzde 15.10 olduğu, 2005 yılında istihdam edilen kadınların yüzde 41.7'sinin ücretsiz aile işçisi, yüzde 38.3'ünün ücretli olarak, yüzde 13.6'sının ise kendi hesabına çalıştığı bildirildi.

Açıklamada, 2004 yılı Yaşam Memnuniyeti Anketi'ne göre tüm kadınların yüzde 61.5’inin mutlu olduğu belirtilirken, evli olan kadınların yüzde 65.3'ünün mutlu olduğu kaydedildi. Doğuşta beklenen yaşam süresi kadınlarda 74 olduğu belirlenirken, erkeklerde ise bu rakamın 69.1 olduğu bildirildi. 2004 yılında cezaevine giren 101 bin 308 hükümlüden 3369'unun kadın olduğu kaydedildi.