EVLAD-I FATİHAN 

Abone Ol

İbrahim Güray AYTEKİN ÖZEL HABER ARAŞTIRMA

Evladı Fatihan  Osmanlı İmparatorluğu’nda Balkanlar’ın fethine katılan beylerinfatihlerin soyundan gelenlere verilen addır. O dönemden bugüne kadar Balkan Türkleri için bu tabir de kullanılır.

Evlad-ı Fatihan tabiri bir tamlamadır. Bu tamlama Farsça tamlama mantığına göre oluşturulmuştur. Farsça tamlama mantığı Hint-Avrupa tamlama mantığı örneği olarak Türk diline göre ters bir yapı arz eder. Bu yapıda tamlayan, tamlanandan sonra gelir. Evlad-ı Fatihan tamlaması Fatihlerin Soyu demektir.

Batıya yönelik fetihlerin ilerlemesiyle birlikte Rumeli’ye nakledilen yörüklerin sayıları giderek arttı. Bu sebeple bunlar askerî bir teşkilâta bağlanarak ayrı bir kanun ve nizama tâbi kılındılar. Nitekim Fâtih Kanunnâmesi’nde yörüklerle ilgili kayıttan bunların askerî bir yapıya sahip oldukları ve eşkinci olarak seferlere katıldıkları anlaşılmaktadır. Kanûnî Sultan Süleyman zamanında mufassal yörük kanunnâmeleri hazırlanarak bunların hukukî statüleriyle askerî-malî mükellefiyetleri daha da belirgin hale getirildi. XVII. yüzyıldan itibaren yörükler dağılmaya, ocak nizamları bozulmaya başladı. Bunda, XVII. yüzyılın başlarında Avrupa’daki sürekli savaşlar, timar sisteminin alt üst olması, yeni askerî teşekküllerin ortaya çıkması ve bozuk iktisadî şartlar önemli rol oynadı. Yapılan yoklamalarda eşkinci ve yamakların gerekenden daha az sayıda mevcut oldukları ve görevlerini yapmadıkları tesbit edildi.

1335 yılında Süleyman Gazi'nin Karesi beyi olması ile zamanının ünlü Kayı beyleri Hacı İlbey ve Gazi Evrenos Bey ile Trakya'nın fethini başlatan Osmanlı Türkleri tüm Trakya, Makedonya ve Bulgaristan'ı fethetmişlerdir. Buralara Anadolu'dan, Karadeniz’in kuzeyinden gelen Türkler yerleştirilmeye başlamıştır.

İkinci Viyana Kuşatması’ndan sonra başlayan savaşlar sırasında yörüklerin bu durumu daha belirgin bir hale geldi. Kötüye giden savaş ortamı içinde fetih ruhunu yeniden canlandırma ve insan gücü elde etme maksadıyla 1691 yılında yörük grupları, atalarının Rumeli’nin fethinde oynadıkları rolden dolayı evlâd-ı fâtihân adı altında Rumeli’nin sağ, sol ve orta kolunda yeniden teşkilâtlandırıldı. Daha sonra çeşitli belgelerde, eskiden beri Osmanlı Devleti’nin savaşçı bir yapıya sahip, devlete sadık askerlerinden olan ve savaşlarda büyük yararlıkları görülen, Anadolu’dan Rumeli’ye geçip burada vatan tutmuş bulunan Türkmenler’in evlâdı olduklarına temas edilen yörük grupları için evlâd-ı fâtihân adı sık sık kullanılmaya başlandı

Klasik dönemde Osmanlı ordularının ilerlemelerine ön hazırlığı akıncılar yapıyorlar ve istihbarat sağlıyorlardı. Ordu seferberlik halinde yolu boyunca müttefik yerel beylerin askerleri ve sipahi yazılmış olanların katılımları ile toparlanıyordu. Tahrir defterlerinde Türkmen asıllı olup Rumeli'de yarı-göçebe bir hayat süren yörüklerin orduda yerleri özellikle tespit edilmişti. Bunlar merkezi kuvvetlerle dil ve din paydaşlığı yanında biniclik, atıcılık, avcılık, iz sürme gibi hasletleriyle ideal askerlerdi.

II. Viyana Kuşatması sonrasındaki Kutsal İttifak Savaşlarının döneminde klasik düzenin yozlaştığı, asker kaçaklarının arttığı görülmüş ve reforma gidilme ihtiyacı hissedilmiştir. İşte 1102 H. (1691 M.) senesinde çıkarılan bir hatt-ı hümayun ile yörük taifeleri, "Evlâd-ı Fâtihân" adı altında ve Rumeli'nin sağ, sol ve orta kolunda olmak üzere yeniden yazıldı. Bunlara seferberlik dönemlerindeki askeri mükellefiyetler karşılığında geniş vergi muafiyetleri tanınmaktaydı. 

Nitekim yazılan bir kanunnâme’de; “Yörük taifesi öteden beri Devlet-i Âliyyenin güzîde ve cengâver, itâatli, ferman dinleyen askerlerinden olup, eski seferlerde küffâr ile yapılan harplerde, kendilerinden iyice yararlık ve yüz aklıkları görüldüğünden, bu tâifeye Evlâd-ı Fâtihân adı verilmiştir” denilmektedir. Balkanlar’daki savaşlarda en çok kayıp veren Evlad-ı Fatihan askerleri olurdu.

Bu çerçevede ilk tahrir, evlâd-ı fâtihân zâbiti tayin edildiği anlaşılan Belgrad muhafızı Vezir Hasan Paşa tarafından yapılmıştır. 1102 (1691) yılına ait olan ve Defter-i Piyâdegân-ı Evlâd-ı Fâtihân adını taşıyan bu defterde  Rumeli eyaletindeki evlâd-ı fâtihânın piyade miktarı nefer ve hâne olarak verilmiş, ayrıca koyun sayıları kaydedilmiştir. Defterde evlâd-ı fâtihâna ait Çatalca, Silivri, Çorlu, Burgos (Lüleburgaz), Tekfurdağı (Tekirdağı), Baba-yı Atîk (Babaeski), Hasköy, Hayrabolu, Kırkkilise (Kırklareli), Hatuneli, Rus Kasrı, Aydos, Ahyolu, Karinâbâd, Yenice-i Kızılağaç, Yanbolu, İslimye, Zağra-i Cedîd, Zağra-i Atîk, Çırpan, Kızanlık, Tatarpazarı, Filibe, Çirmen, Edirne, Cisr-i Ergene, Sultanyeri, Malkara, Kavak, İpsala, Ferecik, Mekri, Dimetoka, Kavala, Bereketlü, Demirhisarı, Yenice-i Vardar, Vodina, Toyran, Avrathisarı, Selânik, Karaferye, Cumapazarı, Çarşanba, Misivri, Petriç, Ustrumca, Tikveş, Radovişte, İştip, Dubniçe, Gümülcine, Yenice-i Karasu, Çağlayık, Drama, Pravişte, Serez, Karadağ, Pravadi, Yenipazar, Hacıoğlupazarcığı, Balçık, Babadağı, Hırsova, Karasu (Tekfurgölü), Silistre, Çardak, Hezargrad, Rusçuk, Yergöğü, Tırnova, Ziştovi, Lofça, Hotaliç (Servi), Osmanpazarı (Alakilise), Eskicuma ve Şumnu kazalarıyla Ereğli, Vize, Saray, Yanbolu kazası nahiyeleri, Karlıoğlu (Köpesti), Filibe kazası nahiyeleri, Edirne kazası nahiyeleri, Uzuncaova Hasköy nahiyeleri, Bazargâh, Boğdan, Lankaza, Kelmeriye ve Tozluk nahiyelerinde toplam 16.582 nefer, 1116 hâne bulunduğu ve 10.552 adet koyunları olduğu kaydedilmiştir. Bu rakamlar evlâd-ı fâtihân gruplarının Balkanlar'ın iskânındaki rolleri bakımından önemlidir.

Tanzimat devrinde Evlad-ı Fatihan muafiyetleri kaldırılarak diğer halk gibi bunlar da vergi ve askerlik mükellefiyetlerine tabi tutuldular. 1846 yılında Selanik müşirine yazılan bir emirle Evlad-ı Fatihan teşkilatı göreceli olarak ortadan kaldırılmış olmasına rağmen gönüllülük esasıyla 1923 yılına kadar fiilen devam etmiştir.

Teşkilatlanma tamamen eski Türk akıncı beylerinin Tımar esasına dayanmakta olup her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda aristokrasi olmadığı söylense de, eski bey soyundan gelenlerin liderliğinde eski tımar alanları (tımar köyleri) içerisinde, asker toplayarak gönüllülük esaslı bir teşkilatlanmadır. İkinci Balkan Savaşı’ndan sonra nüfus mübadelesine kadar sivil gruplar şeklinde işgale karşı direnişe devam etmişlerdir.

Yaptıkları göreve karşılık avârız vergisinden muaf olmakla birlikte evlâd-ı fâtihân zaman zaman güçlerini aşacak derecelere varan vergi talebi sebebiyle yerlerini terketmiştir. Meselâ 1704-1708 yılları arasında yapılan yoklamada Niğbolu ve Silistre’de mevcut 2311 nefer piyadeden 240’ının vefat etmiş, 116’sının fakir düşmüş, 635’inin de kaçmış olduğu tesbit edilmişti. Bunun üzerine 1707 yılında evlâd-ı fâtihân neferatına zulmedilmemesi ve vergilerinin eski usul üzere toplanması emredilmiştir.

Evlad-ı Fatihan’ın yapısı, Balkanlar’da o dönemden beri yaşayan Türklerin nüfusudur. Bu nüfus yapısı tek tipte değildir. Balkanlar’da yaşayan Türklerin bir kısmı Anadolu’dan iskân politikası doğrultusunda göç eden Türklerden oluşur. Başka bir kısmı ise Balkanlar’da Osmanlı öncesinde var olan çeşitli Türk boylarının devamıdır.

Balkanlar'da, Osmanlı öncesi ve sonrası diye ayırabileceğimiz iki grup Türk unsur vardır. Bunlardan öncekiler; Konyar, Gacal, Çitak ve Hristiyan Gagavuzlardır. Sonrakiler ise, Osmanlıların bizzat iskân ettikleri Yörükler ve Tatarlardır. Evlad-ı Fatihan da, işte bu ikinci gruba dahil olanlardır. Çünkü, Osmanlı'nın Balkanlar'daki askeri örgütlenmesi içinde yalnız onların yeri olmuştur. 

Osmanlı öncesinin dört grubundan Gagavuzlar hariç diğerleri, Yörük ve Tatarların Balkanlar'a gelmesinden sonra ve zaman içinde İslam olmakla, diğerlerine karışmışlardır. Kısaca, Balkan Türklerinin böyle karışık bir yapısı vardır. Bugün, herhangi bir Balkan göçmeni Türk, benim aslım Konyalı ve Karamanlı derse bile, bu öyle her zaman doğru bir ifade olmayacaktır. Anadolu'dan yoğun olarak Karamanoğulları Beyliği topraklarındaki Konyar Sarı Yörükler göç etmişlerdir. 

Osmanlı İmparatorluğu idaresi, Karamanoğulları topraklarından göç ettirdiği Türkleri, Balkan topraklarına dağınık bir şekilde yerleştirmiştir. Böylece Anadolu’daki aşiretler arasında kan davası bitmiş ve Balkanlar Türkleştirilip İslamlaştırılmıştır.

1912-1913 yıllarında Balkan Savaşları’nın Osmanlı İmparatorluğu tarafından kaybedilmesi, bölgedeki Türkler açısından büyük sorunlara sebep olmuştur. Yüzlerce yıldır bölgede yaşayan Türk nüfusun büyük bir kısmı çeşitli dönemlerde Türkiye’ye ve az bir kısmı da Avrupa ülkelerine göç etmek mecburiyetinde kalmıştır. Bütün bu göç hareketlerinin yanında, bugün de Balkan topraklarının çeşitli kesimlerinde Türk nüfus mevcuttur.

Evlâd-ı fâtihân teşkilâtı varlığını XIX. yüzyıl ortalarına kadar devam ettirmiş ve bu sırada yeni düzenlemeler de gerçekleştirilmiştir. Nitekim 1828 yılında yapılan düzenlemeye göre askerî hizmet veren neferlerin, yaptıkları göreve karşılık muafiyetleri devam etmekle birlikte diğer askerî gruplarda olduğu gibi düzenli tâlim yapmaları usulü getirilmiştir. 

Ancak bu tedbirler yeterli olmamış, evlâd-ı fâtihân gruplarının dağılması önlenememiştir. Bunun üzerine Tanzimat Fermanı’ndan sonra 1845’te muafiyetleri kaldırılarak diğer müslüman halk gibi askerlik ve vergi mükellefi haline getirildiler. 1846 tarihli bir belgede, evlâd-ı fâtihânın imtiyazlarının askerî hizmet karşılığı olduğu, Tanzimat hükümlerine göre askerliğin bütün halka teşmil edildiği, bu sebeple istisnaî muameleye gerek kalmadığından çeribaşılığın kaldırılması ve maaşlarının kesilerek evlâd-ı fâtihân hakkında da diğer ahali gibi davranılması gerektiği belirtilmişti. Böylece evlâd-ı fâtihân teşkilâtı tamamen ortadan kaldırılmış oldu.