Evet! Sayın Ertuğrul ÖZKÖK Bey; sizin tabirinizle: (Siz çoğunlukta, biz azınlıkta olduğumuza göre, mevkiimiz açıkça belli değil mi?...) Gene sizin tabirinizle: (Hayatınızda ilk defa bir Ermeni okulundaymışsınız?!..) Peki bizim okulumuzu ziyaret, yıllarca aklınızın köşesinden dahi geçmemişken, aniden okullarımızdan birisini ziyaret, hem de biz Türkiye Ermenilerinde yakın mazide pek buruk izler bırakmış bulunan meşhur (KALFAYAN OKULUMUZU) şereflendirmenize mucib olan sebebi ziyaretinizi acaba neye borçluyuz?... Değerli makalenizde şöyle buyurmuşsunuz: -: (Bir de ilginç bir isim var “Avedis Hilkat. Marko Paşa’dan beri Kızılay’ın ilk gayr-ı Müslim yönetim kurulu üyesi... Dalga geçiyorum sanmayın. Kızılay’ın kurucusu Marko Paşa.) Sayın Özkök, bendenizi hayretlere düşürdünüz. Osmanlı Devlet-i Âlisi’ne bilhassa tıpta büyük hizmetleri dokunmuş bulunan merhum Marko Paşa (1824-1888) Kızılay’ın kurucusu olmayıp, kurucuları arasında yer alan bir tarihi şahsiyettir. Kızılay’ın ilk Hıristiyan Yönetim Kurulu Üyesi değildir. Sayın Özkök! “Dr. DİKRAN PAŞA PEŞTEMALCİYAN” adında bir Osmanlı Tıp Paşası hakkında bir bilginiz var mı veya hiç duydunuz mu? Hiç mi hiç sanmıyorum. Zira bilseydiniz öyle rahatlıkla kullandığınız yarı alaylı kelimeler sarf etmezdiniz!... Bir de “Avedis Hilkat” adında bir Ermeni Bey’in, günümüz Kızılay’ının Yönetim Kurulu üyelerinden olduğunu yazmışsınız. Peki bu zatın da mı, merhum Dr. Peştemalciyan hakkında bilgisi yoktu da size aktarmadı?... Her ne ise, bendeniz acizane mezkûr Dr. Peştemalciyan’ın cüz’i biyografisini değerli şahsınıza hediye edeyim. Kim bilir belki bir gün lâzım olabilir!... Dr. DİKRAN PAŞA PEŞTEMALCİYAN: (1838-1894) (12 Şubat 1869 günü, “Cemiyet-i Tıbbiye-i Şahane’ye âzâ seçildi. 1884’te Sultan II. Abdülhamid Hân’ın Tıbbi Müşavirliğine atandı ve aynı yıl içinde “Societé Française d’Hygién”e âzâ seçildi. Yararlı hizmetlerinden dolayı 1892’de “Paşalık” rütbesi tevcih edildi. Kızılhaç ve Hilâl-i Ahmer’in (Kızılay) aralarında yakın münasebetler kurabilmelerini sağlayan başlıca zat olan Dr. Dikran Paşa: “14 Nisan 1877 günü, Hilâl-i Ahmer’in Merkez Komitesi’nin resmen tesis edilişi ve 19 Nisan 1877 tarihinde, “Osmanlı Hilâl-ı Ahmer Cemiyeti, Merkez-i Umumisi’nin ilk toplantısını yaptığı, Dolmabahçe Sarayı’nın (Paşa) adındaki salonunda toplantıya katılanlar arasında bulunmaktaydı. Zira; Dr.Dikran Paşa Peştemalciyan “MERKEZ İDARE KURULU ÂZÂSI” seçilmişti. “3 Aralık 1894” tarihinde vefat eden bu değerli Osmanlı şu nişanlara layık görülmüştür: (İkinci Sınıf Mecidiye, Altun Liyakat ve Altun Hilâl-ı Anmer Nişanları) 1892’de “İftihar Nişanı” ve Yunanistan tarafından “Saint Sauveur Commander” nişanı.) Ne garip değil mi; Türkiye’nin en yüksek tirajlı gazetesinin yıllarca “Genel Yayın Müdürlüğü” görevini kusursuz üstlenmiş ve de mensubu bulunduğunuz sayın gazetenin muazzam arşivine rağmen, bu değerli Osmanlı Tıp Paşası ve Kızılay’ın kurucularından olmasına rağmen, siz dahi tanımıyorsunuz?!.. Zatınıza refakat eden: “Kızılay Başkanı, Tekin Küçükali”, Üsküdar Kaymakamı, “Süleyman Erdoğan” Belediye Başkanı “Mustafa Kara” ve Kalfayan Vakfı Başkanı “Daniel Antikacıoğlu” ve Kızılay’ın Yönetim Kurulu Üyesi “Avedis Hilkat. Evet mezkûr okulu ziyaret eden değerli heyet, makam, isim ve soyadları kayıtlı olan beylerden müteşekkildir. Sayın Özkök, 1980’lerdeki o uğursuz (ASALA) trajedisi, doğrudan bir Ermeni kuruluşunun marifeti olmayıp, (Beynelmilel bir eylem hareketidir.) Ne mutlu Türküm tabiri, Ulu Önderimiz Atatürk’ün bir vecizesidir ve bizler bunu iftiharla kabul ederiz. Gelmişiniz, gezmişiniz. Olumlu intibalar edinmişsiniz. Hemen hepsine de teşekkür ederiz. Ancak: Neyin nereye nasıl yazılması icap ettiğini öğrenmeye ihtiyacımız yoktur ve kimseden de icazet dilenmiyoruz! Siz okulun duvarlarına yazılanları bir tarafa bırakın da yakın tarihte zuhur etmiş şu vak’ayı dikkate alın ve şöyle bir düşünün: Bu hadise acaba biz çoğunluklara ne kazandırır, neler götürür?... 18 Mart 2011 Cuma tarihli Ermeni Cemaati kadim Basınından, (MARMARA) Gazetesinde neşredilen haber: (Evrensel. net-Engelli kartını almak için başvurduğu “Batman-Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünde görevli personelin: “Sen Ermenisin, kimliğinde Hıristiyan yazıyor. Dolayısıyla sana engelli kartı vermeyeceğiz” şeklindeki ırkçı sözlerine maruz kalan Ermeni yurttaş “Cevat Sinet”, İç Hukukta sonuç alamayınca, Türkiye’yi “AİHM”e şikâyet etmeye hazırlanıyor) Yukarıda kayda geçtiğim haber daha çok uzun. Ancak sizi fazla meşgul etmemek için cüz’i bir bölümünü aldım. Ben ne o memur efendiye, ne bir başka üst düzey görevliye asla gocunmuyorum. Zira bu bir yetiştirilme meselesidir. Benim küstüğüm ve sadece küsmekle de kalmayıp kendi çapımda böylesi zehirli fikir ve inançlara karşı mücadele vermeye mecbur kaldığım ortamı meydana getiren ve de yıllar yılı besleyen zihniyet acaba kimler tarafından masum ve cahil kimselere enjekte edilmiştir?... Şimdi soruyorum: Acaba, tarafsız görünen ve fakat, bilhassa “Irkçılığa” taraf çıkan ülkemiz Medyası’nın kahir ekseriyetinin bu hususta hiçbir taksiratı yok mudur? Yoktur derseniz ki, böyle diyeceğinizi hiç sanmıyorum. Çünkü, gerçekler, aynen güneş gibi balçıkla sıvanamaz. Dolayısı ile bu gibi meselelerin, sen-ben münakaşasına veya münazarasına çevirmeye kalkışılması müşterek ülkemizin hayati meselelerine dahi tesir edebilecek ortamlar meydana getirebilir. Binaenaleyh, çoğunluk azınlık demeden dini münazaralara dahi girmeden topyekün birlik içinde olmamız en akıllıca yol değilmidir. Şayet Atatürk Türkiye’sindeysek -ki şüphem yok- bir ırk üzerinde değil bir bütün üzerinde hassasiyet göstermemiz katiyetle ezzemdir. 1939’da başlayıp 1940’larda adeta doruğuna erişen gayri resmi “ırkçı idare tarzı” ne acıdır ki varlığını günümüze kadar sürdürmüştür ve hâlâ sürdürebiliyor... Şu kazazedenin sakat kartı almaya hakkı olduğu halde: “Sen Ermenisin kart alamazsın” zihniyeti ile mücadele edebilmek için Avrupa mahkemelerine başvurmak mecburiyetinde kalan bir zavallı vatandaşımız mağduriyet içinde kalmış ise herhalde bunun musebibi kendisi değildir. Hz.Allah şahidimdir ki çocukluğumdan beri bu konuda her daim acı duymaktan gayrı hiç bir duyguya erişemedim. Hz.Allah’ın inayeti ile 78 yaşına varabildiğim bugünlerimde bile hiçbir değişiklik göremedim!... Düşünün! Herhangi bir ülkeden buraya gelmiş değiliz. Öz ve öz Anadolu insanıyız. Kavim olarak Anadolu topraklarında asırlar boyu yaşamış ve emperyalist devletlerin kalleş icraatlarının kuyusuna düşerek zifiri karanlık girdaplara kapılmış ve nihayet küçücük bir zümre olarak İstanbul’a ancak tutunabilmişiz. Sizin makalenizde kayda geçtiğiniz gibi 1915 Tehcir Hareketinden sonra Anadolu’nun bütününde (2200 Ermeni kilisesi yoklara karışmış). Peki bunca kilisenin yoklara karışmasında acaba Avrupa Haçlıları ile bilerek veya bilmeyerek işbirliği yapan bazı odakların hiç payı yok mudur?.. Sayın Ertuğrul ÖZKÖK üstadım! Daha fazla yazacak ve de emin olun hatta ve hatta sonu gelmez muhtelif ve de Türkiye Ermenileriyle yakinen alakalı konular var. Fakat bunlarla sizi yormak istemem. Dolayısıyla naçiz makalemin adınıza Sayın Hürriyet Gazetesine postalacağını bilmenizi isterim efendim. Sevgi, saygı ve dualarımla... Bu makale (12 Nisan 2011 Salı) günü yazılmıştır.