Gerek Ak Parti’nin içinde gerek de ülke genelinde dallanıp budaklandırılan, isim değiştire değiştire önümüze konulan bir tartışma konusu mevcut: 
Tek adamlık. 
Eğer ortada bir ‘’dava’’ varsa filhakika davanın baş mümessili olacak bir de ‘’lider’’ olmak zorundadır. Ne davasız lider liderdir ne de lidersiz dava davadır. 
Âmenna; birbirinden bağımsız kurgulanamayacak dava ve lider kavramları hüviyet ve nitelik bağlamında tartışılabilir. Lâkin fikir ve aksiyon idealitesinde tek adamlık tartışılamaz. Bu, ideoloji olgusuna terstir. 
Makûl ölçülerde çok seslilik, elbette davanın sağlam adımlarla ilerlemesi adına şüphesiz verimli bir ortam meydana getirecektir. Fakat bu çok seslilik en tepede değil, tepeye ulaşırken geçilen yolların kısırlaşmış engebelerinde, zirveye vardırıcı bütünleşmiş bir süzgeç mahiyetinde olmalıdır. Yani davanın aksiyon kısmında değil de fikirsel işleyişinde… 
Beyin fırtınası yapalım. 
Leninsiz bir komünist Rusya, Maosuz bir Çin devrimi, Che Guevarasız bir Proleter Enternasyonalizm ya da tüm bu ruhtan yoksun maddeci ideolojilerin mânâ kökündeki Marksizm masalı; Marks olmadan düşünülebilir mi? Yahut Mussolini’nin faşizmi hamurunda yoğrulmuş Nasyonal Sosyalizm; anti semitist (Yahudi karşıtı) Hitlersiz tahayyül edilebilir mi? 
Dünyanın seyrini değiştiren, milyonlarca cana mâl olan bu ideoloji savaşlarını; ölümlerinin üzerinden yıllar geçse bile kendilerinden binlerce km uzaklıkta hayat süren insanların fikrî olarak tapındıkları mevzubahis liderler olmadan kabul edebilir miyiz? 
Allah’ın yarattığı sınırlı idraklerinin gayretiyle Allah’ı yok sayarak savundukları kirli fikirleri aksiyona dökenlerin üstünü çizemiyoruz da, ‘’en üstün dava’’nın siyasi penceresinden hâdimi olmayı görev bilirken biz, nasıl olur da dava olgusunun mihenk taşını tartışmaya açabiliyoruz? 
Nasırlaşmış ideolojilerin tapınak şövalyeleri neden ilk hedef olarak ‘’dava’’yı değil de davanın başındakini -bir diğer tanımla en üst makamlı işçisini- hedef alıyor? 
Biz neden bunları göremiyoruz? 
Neden demokrasi safsatasıyla perdeledikleri sinsi kumpasların bir parçası oluyoruz? 
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki, “davamıza’’ aykırı bütün eylemleri tek adamlı sistemin bir gerekliliği olarak görenlerin; en basit tabiriyle “kaleyi içten fethetme’’ politikasına neden göz yumuyoruz? 
Bu ikiyüzlülüğe neden prim veriyoruz? 
Hülasa, marifet, sistemi eleştirmeyi sistemin mekanizmasında delikler açmadan yapabilmektir. 
Bir dava birkaç farklı koldan yürütülemez.  
Bir fikrin, bir ideolojinin, bir güruhun; eli, ayağı ve dili olması gereken “tek adam” mecburiyetini değil, “tek adam”ın dava üzerindeki kemiyet ve keyfiyetini sorgulamak gerekir.