RÖPORTAJ: Habib BABAR

Yeşilçam’a bir dönem damgasını vuran çocuk yıldız Parla Şenol, 1956 yılında sanatçı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 5 yaşındayken dahi kendi dublajını kendi yapan Şenol, Siyah beyaz perdenin küçük kızı olarak adını Türk sinema tarihine altın harflerle yazdırdı. Katıldığı yarışmada 260 çocuk arasında birinci seçilerek oyunculuğa başlayan Parla Şenol,1961 yılında Gülistan Güzey, Turgut Özatay ve Aysel Tanju’nun başrollerini paylaştığı ‘Hancı’ isimli sinema filmiyle kameralara merhaba dedi. Ayhan Işık, Fikret Hakan, Eşref Kolçak, Filiz Akın gibi birçok ünlü isimle başrol oynayan Şenol, oyunculuk serüvenini 38 filmle taçlandırdı… 1967-1984 yılları arasında müzik dünyasında da isminden söz ettirmeyi başaran Parla Şenol,7 tane 45 devrilik plak yaptı. Oyunculuk ta olduğu gibi müzik dünyasının da aranan yıldızları kervanına katıldı. Ünlü oyuncuyla dününü, bugününü konuştuk. Haydi buyurun bu keyifli röportajımıza…

BİZE BİRAZ KENDİNİZDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?

Ben 1956 yılında İstanbul’da dünyaya geldim. 1963,1967 yıllarında Namık Kemal İlköğretim Okulunu bitirdim. Daha sonra  İtalyan Kız Orta Okulu ‘dan mezun oldum.  Siye Koleji, Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi, Psikoloji Bölümünü başarıyla tamladım. Madam Olga Bale Dershanesi , İstanbul Belediye Konservatuarı ,bale, mimik, ritmik, softaj, 1965-1966 yıllarında bir yıl piyano, dersleri aldım.

260 ÇOCUK İÇİNDE BİRİNCİ SEÇİLDİM

OYUNCULUĞA NASIL BAŞLADINIZ?                                                                            

Ben bir döneme damgasını vuran müzisyen Arman Şenol’un kızıyım. Babam orkesra sefi olduğundan gazeteciler röportaja sıkça gelirlerdi. Gazetecilerden biri çocuk oyuncu arandığını ve yarışma yapılacağını söyledi. Bunun üzerine annem beni o yarışmaya kaydımı yaptırdı. Yarışmada birinci seçilecek olan çocuk Türker İnanoğlu’nun yeni kurduğu Erler Filmin 2 sinema filminde oynayabilecekti. Neyse ‘Yılın Yıldızları Yarışması’gelip çatmıştı. 20 seçkin jüri üyesi 260 çocuk yarışmacı bulunuyordu. Yarışmada birinci seçildim ve  1961 yılında çekimi gerçekleşen ‘Hancı’ filminde Güzey, Turgut Özatay ve Aysel Tanju ile kamera karşısına geçtim. Oyunculuk performansım çok beğenilmişti. 2 sinema filminden sonra ardı ardına teklifler almaya ve filmlerde oynamaya başladım.

ZEYNEP DEĞİRMENCİOĞLU İLE YILDIZ OYUNCUYDUK

SİZ SİNEMAYA BAŞLADIĞINIZDA KAÇ ÇOCUK OYUNCU VARDI?

Ben sinemaya başladığımda çocuk oyunculardan sadece Zeynep Değirmencioğlu(Ayşecik)vardı. Tabii o benden daha önceydi. 3 yaşta benden büyüktür. Birkaç küçük oyuncu çocuk vardı Funda Gürcen, Alev Oraloğlu ve birkaç çocuk oyuncu daha… Ancak Yıldız oyuncu ben ve Zeynep’ti. Bizden sonra yıldız oyuncu az çıktı. Ömercik, Yumurcak, Sezercik, belki Menderes Utku diyebilirim… Ondan sonra gelen çocuk oyunculara yıldız demek çok zor.

ŞARKICILIK GEÇMİŞİNİZ DE VAR NELER SÖYLEYECEKSİNİZ?

İstanbul Belediye Konservatuarı’nda bale öğrencisi olduğum için 5 sene üst üste solfaj dersleri aldım. Dersler zorunluydu. Dolayısıyla ben nota okuyabiliyor, sökebiliyordum. Babam yılların müzisyeni olduğundan bir orkestranın nerede ne yapacağını biliyordum. Durum böyle olunca  11 yaşında sahne  teklifi aldım ve kabul ettim.28 yaşına kadar sahneye çıktım, taki evlenene kadar…Piyasaya çıkarttığım 7 45’liğimin içinde İsmail İnanmadı, Bobidibu şarkılarım dönemin bol  tirajlı dergisi Hey’de müzik listelerine girdi. Aynı zamanda  ‘Dam üstünde Saksağan’isimli şarkım Türkiye’de yapılmış ilk kadın rapi olarak kabul ediliyor. Biz onu yaparken daha rep sözcüğü yoktu. Ama öyle bir hoşluk yapmak istemiştim. Babam, bilmeyerek bir öncülük yapmış oldu.

OYUNCULUKLA SAHNEYİ BİR ARADA YÜRÜTTÜM

HANGİ TÜR ŞARKILARI OKUYORDUNUZ?

Batı müziği okuyordum, tabii arada sevdiğim Türk Halk müziğini de seslendiriyordum. Şarkılarıma dansımı da katardım. Yani anlayacağınız ortaya karışık yapıyordum.

SAHNEYA GEÇTİĞİNİZDE SİNEMAYI BIRAKTINIZ MI?

Hayır… Oyunculuk sevdiğim bir meslekti. Sahne ile birlikte oyunculuğu da yürütüyordum. Hiç oyunculuğu bırakmadım ki…

SANATÇI HER SANAT DALINDA OLMALI MI SİZCE?

Gerçek sanatçı komple her türlü birikime haizdir. Şu görüşe katılmıyorum; ‘Aa, oyuncu neden dans ediyor, şarkı söylüyor?’ Hayır efendim, sanatın bir dalında kabiliyeti olan kişinin, iyi-kötü diğer sanat dallarında da kabiliyeti vardır. Sıradan bir insandan çok daha fazla kabiliyetli olduğu gerçektir. Mesela, Parlama Noktası kitabımın kapak tasarımı da bana ait.

SANATTA KALICI OLMAK İÇİN NE YAPMAK GEREKİYOR SİZCE?

Bazıları farklı olmak için kötü yolları seçer... Farklı olmanın pozitif yönlerini aramak gerek. Hayatta en büyük güç bilgidir. Tavsiyem kalıcı olmak istiyorlarsa ya da ileriki dönemlerinde ortada kalakalmak istemiyorlarsa kendilerini mutlaka eğitsinler. Benzer dönemlerim oldu fakat baş etmeyi bildim. Ev planı çizdim, çocuk büyüttüm. İtiraf etmeliyim ki, bir tek dublaj vardı beni hayata bağlayan. Maddi açıdan muhtaç değildim fakat yerinde bir karardı.

MÜZİKAL TECRÜBENİZ DE VAR?

Tabii ki, Türkiye’de yapılmış en gerçekçi ve en doğru müzikal Hababam Sınıfı’nda rol aldım. Şan Tiyatrosu’nda 1981’de sahnelendiğinde; Adile Naşit, Şener Şen, İlyas Salman, Ulvi Alacakaptan, Ayşen Gruda, genç nesilden Yaprak Özdemiroğlu, Yonca Evcimik, Ayşegül Çıdamlı, Gülay Baltacı, Müfide İnsenel ve ben öğrenci takımını canlandırdık. 

HAKİKATEN ÇOK GÜZEL BİR KIZMIŞIM

EN’LERİNİZ NELERDİR?

En nefret ettiğim yalandır. Hatta kompleksli ve alınganımdır. Belki o da erken yaşta şöhret olmanın getirdiği bir durum olabilir. Mesela genç kızlığımda çok güzelmişim, bunu daha yeni fark ediyorum. O dönem bilincinde değildim. Etrafımda bana hayran çok kişi vardı ama… Ben bunu şöhretin Parla Şenol’luğundan zannediyordum. Şimdi bakıyorum da; hakikaten çok güzel bir kızmışım.

ÇOCUK STAR GÜNLERİNİZİ BUGÜN NASIL HATIRLIYORSUNUZ?

Film galalarında çok mutlu olur ama çok üzülürdüm. Bütün o çoluk çocuk etrafıma birikir, otomobili havaya kaldırırlardı. Otomobilin camından imrenerek bakan gözler hayatım boyunca beni üzdü. Kendisiyle barışık insanlar yoksa, ben yarışılan-kıskanılan insan oldum. Bu nedenle kıskanılmamak için mütevazı ve yardımcı olmaya çalışıyorum. Ama yetmiyor. Kişi, takacak nokta bulamayınca hırsı içinde kalıyor. ‘Ben mükemmelim’ demiyorum. Aksine; dağınık ve ukalayım, işim ve canımın istediği işlerin haricinde de tembelimdir.

BİZE UNUTAMADIĞINIZ BİR ANINIZI ANLATIR MISINIZ?

Rahmetli Eşref Kolçak ve Harun Kolçak ile ailecek Şanlıurfa’da temiz su bulmak için dağa çıkmıştık. Tam o sırada bir yılanla karşılaştık. Eşref ağabey onu öldürdü, ben biraz rahatsız oldum ama merakla da gidip başına bakmıştım.

Bu keyifli röportaj için çok teşekkür ederim…

Ben teşekkür ederim Habib bey…