Bu günlerde büyüğün küçüklere sevgi, şefkat ve merhametinin zayıfladığını; küçüklerin büyüklere saygısının azaldığını, dahası insan olarak bizim yaşamımıza renk ve ahenk katan hayvanlara ve çevreye verilen zararları gördükçe çok üzülür olduk. Hatta eski günleri özler olduk Bu bağlamda eskinin güzel ahlak, saygı, sevgi ve toplumun birbirine saygın davranışlarının asilliğini anlatmak ve de anlayıp örnek almak için Osmanlı toplum yaşamında birkaç insani ve milli davranış örnekleri vermek istedim, şöyle ki: 

Herkesin malumudur ki; Osmanlılar ’da İslâm ahlâkı, Türk örf ve adetleri ahâkimdi. Genel davranış kuralları dâhil, herkes, İslam ahlâkına Türk örf ve adetlerine uymak için adeta birbirleri ile yarışır durumdaydılar. Vatanseverlik, vakar, büyüğe hürmet, küçüğe şefkat, vefa ve sadakat, hayırseverlik, cömertlik, merhamet ve hoşgörü, namus, temizlik, hayvan ve bitki sevgisi, his, kıymet ve idealleri başlığı altında toplanabilen ahlâk ölçülerine titizlikle riayet edilirdi. Güzel ahlâk ve bu değer ölçüleri sayesinde, Türk toprakları emniyet ve huzur içindeydi ve kardeşlik havası hâkimdi. 

II. Abdülhamit zamanında Osmanlı ülkesinde bulunan Edmondo da Amicis, Constantinopoli adlı eserinde şöyle der:

” Paşasından, sokak satıcısına kadar istisnasız her Türk’te vakar, ağırbaşlılık ve asillik ihtişamı vardır. 

Hepsi, derece farkları olmasına rağmen, aynı terbiyeyle yetişmişlerdir. Kıyafetleri farklı olmasa, İstanbul'da bir başka tabakanın olduğu belli değildir... İstanbul'un Türk halkı, Avrupa'nın en nazik ve kibar toplumudur. En ıssız sokaklarda bile, bir yabancı için küçük bir hakarete uğrama tehlikesi yoktur. Namaz kılınırken bile bir Hıristiyan camiye girip, Müslüman ibadetini seyredebilir. Size bakmazlar bile, küstahça bir bakış değil, sizinle ilgilenen kişiden asla alaycı bir bakış dahi göremezsiniz. Kahkaha ve kadın sesi duyamazsınız. Ahlak dışı en küçük bir olaya şahit olmak imkân dışıdır. Sokaklarda bir yerde birikmek, yolu tıkamak, yüksek sesle konuşmak, çarşıda bir dükkânı lüzumundan fazla işgal etmek, ayıp sayılır...” demektedir. 

Zaten, İslam’ın Peygamberi; “ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisi gereği Osmanlı’da bu inançla mütevazı yaşayarak kuralları bozamamaya çalışmıştır. 

Yirmi küsur ırka mensup halk, Osmanlı’nın hâkimiyeti altında sızlanmadan, hiçbir şikâyeti olmadan, mesut yaşadı. Müslüman olsun, olmasın herkes arazi / mülk sahibi olabilirdi. Birçok Hıristiyan, vergileri ağır ve adaleti belirsiz olan Hıristiyan ülkelerindeki ana yurtlarını terk ederek Türkiye’ye yerleşti. Osmanlı başkentinde gayrimüslimlere ait olan ibadethane sayısının gayrimüslim nüfusuna oranı, Müslümanlar’a ait olan ibadethane sayısının Müslüman nüfusuna oranından çok daha fazla idi Gayrimüslimlerin ibadethane olarak, doksan iki Rum ve Ermeni kilisesi, sekiz Katolik kilisesi, otuz dört sinagog vardır.”

Bir başka Avrupalı ve dahası Osmanlı’ya karşı gelmekten pişman olan Boğdan Prensi Büyük Stefan’ın oğullarına vasiyetinde şöyle der:

“Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız. Asla Rus’a yanaşmayın. Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Osmanlı’ya emanet edin. Adil ve merhametlidir. Dünyada esirlere, kölelere, cariyelere ve hatta kürek mahkûmlarına Müslüman Türkler’den daha iyi bakan ve daha iyi muamele eden hiçbir millet yoktur.” 

Osmanlı hanedanlığı ve Osmanlı Devleti için yurt içi ve yurt dışı olmak üzere binlerce kitap, makale, seminer, bilgi şöleni, bildiri, sergi, fuar ve de sayılmayacak kadar da toplantılar yapılmıştır. Bunu gayet iyi biliyorum. Ama yine de Osmanlı hakkında olumlu ve olumsuz söylentilerin aslının iyi bilinmesi ve anlaşılması için bu küçük çalışmayı yaptı.  Benim için Osmanlı uçsuz bucaksız bir okyanus gibidir. Bu nedenle bu okyanusta herkes bir şeyler aramış ve de aramaktadır. Herkes her konu da altın değerinde bilgiler hazinesine sahip olmuşlardır. Öyle ki Osmanlı hakkında araştırma yapanların yüzde doksanı maddi ve manevi kazanç sahibi olmuştur. Yani Osmanlı’nın lehinde ve aleyhinde kim ne yazarsa yazsın çok şey kazanmıştır. 

Ama yine de Osmanlı hakkında bilinmeyen ve keşfedilmeyi bekleyen bitmez tükenmez hazineler araştırmacıları beklemektedir. Avrupalılar şöyle derler; “Türkler olmasaydı tarih olmazdı” evet çok doğru Türkler olmasaydı tarih olmazdı; Osmanlı olmasaydı bugün Asya, Avrupa ve Afrika olmak üzere Osmanlı’da ayrılıp bağımsız olan 58 devlet de olmazdı. Yani “Osmanlı” toplumu küçücük bir beylik iken birlik ve beraberlik içerisinde, barışçıl politikalar izlenerek yasalar çerçevesinde güçlü bir topluma sahip olunuştur. 

Yine aynı Osmanlı birlikte birlik ve beraberlik içerisinde olmadığı için bilim ve ilimden uzaklaşınca çok kötü durumlara düşüp yok olup gitmiştir. Bu durumlara düşmemek için tarihten ibret almak çok önemlidir. Çünkü tarih bize geçmişi öğretirken, dostunuzu düşmanınızı tanımayı da öğretir. Bu bağlamda düşünürsek en önemli olay; insanlık için iyiyi doğruyu ve güzeli üretmektir. 

Çocuklarımız atalarının yapmış oldu adil ve merhametli işleri okuyup öğrenince bu güzel bilgilerle donanınca; suça yönelik değil de kültüre yönelik çalışmalar yapmaya başlayacaklardır. Çünkü insanlar yıllardır Osmanlı hakkında savaşlar bir yana diğer kültürel ve insani çalışmaları bilgiler hep kulaktan dolma “mişli- muşlu” bilgilerle yanıltılmıştır. Zaman zaman Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı’yı hep “ayrı milletin” devletiymiş gibi göstermeye çalışılmıştır. Unutmayalım ki; Osmanlı’da bizim, Türkiye Cumhuriyeti’de bizimdir. 

Kısacası şunun bilinmesini isterim ki;  Muhteşem Osmanlı’nın yaptıkları insani davranışları ve yardımları yüzlerce kitaba sığdırmak mümkün değildir. Çünkü 600 yıllık bir ömre sahip ve de üç kıtanın yönetimini elinde bulunduran devletin her yılını bir kitapta toplasak zaten 600 cilt yapar. Umarım ki, atalarımızın insanlık için yapmış oldukları adil ve merhametli davranışları güzel huylarından yaşam için ders alınır. Umarım ki; bu bilgileri hayatınızın her anında ibret alarak kullanılır. 

Son söz: Bugün yukardaki güzel hasletlerin yok olmasına üzüldükçe; aslında eskiyi günleri özler olduk!