Bir hukuk danışmanı olarak başladığım meslek hayatım, mesleğime karşı 5 yaşından beri beslediğim tutkumu kaybettiğim, bütünsel sağlığım ve duygularıma yönelik sorularımın cevaplarını bulduğum bir dönemde koçluğa çıktı. Koçluk, bana hem kendimi nerelere kadar geliştirebileceğim konusunda umut, tutku ve şefkat verdi hem de o dönem ki önemli değerlerim olan sürekli gelişim, cömertlik ve topluma hizmet konularında kocaman bir alan açtı bana.

Uluslararası arenada, Türkiye’de okumuş ve ruhsat almış bir avukat olarak, attığım her adımda meslek kural ve etiğinden ayrılmamak için yasaları araştırmak zorunda hissetmiştim. Bu süreç oldukça yorucuydu, hırslarımı ve umutlarımı törpüledi. Bir yandan İngiltere gibi, artık hukuk danışmanının hemen her alanın içinde zorunlu bir partner olduğu bir ülkede yüksek lisans yapmak, diğer yandan Amerika gibi hukuk bürolarının neredeyse sonsuz ‘özgürlükle’ işlediği ülkelerle işler yönetmek, başka bir yandan Orta Doğu’nun hukuki coğrafyasından bütün bunları yapıyor olmak ve sonra ülkemdeki işleyişe uyumlu olup olmadığını araştırmak, zordu. 

Belki bu nedenle, koçlukta henüz oturmamış ve denetlenmeyen düzenlemeler bir yandan beni rahatsız ederken bir yandan da bana derin bir nefes aldırdı. Yaratıcılığımı artırdı, hep uykuda olan girişimci kimliğimi uyandırdı, insanlığa hizmet etmek adına ufkumu açtı, müteşekkirim. 

Koçluk yaparken de birbirinden farklı ülkelerde çalışıyorum ve gözlemliyorum ki meslek olarak hala birçok ülkede bilinmiyoruz. Tanıtım seanslarının ilk dakikaları, çoğunlukla “koçluk nedir, koç kimdir” anlatmakla geçiyor.

“ICF (Uluslararası Koçluk Federasyonu), tarafından koçluk, günümüzün belirsiz ve karmaşık ortamlarında özellikle önemli olan, kişisel ve mesleki potansiyeli en üst düzeye çıkarmak için ilham veren, düşünmeye teşvik eden ve yaratıcı bir süreçte müşteri ile ortaklık ilişkisi olarak tanımlanmaktadır.”

ICF, koçluk alanında güvenilir, 25 yıllık bir hazine, mesleğin lideri. Koçluk mesleğinin ve okullarının uluslararası standartlarını belirleyip bir nevi hukuk mesleğinde baroların yaptığı görevi farklı bir formatta üstleniyor. Barolarla çok fazla farkı var tabi ki, en büyüklerinden biri de üyeliğin zorunlu olmaması.

O halde ICF’in tanımı üzerinden ilerlersek koçluk kişisel gelişiminize katkı sağlayan bir partnerlik çeşidi. Koçluk ilişkisinde; ilerlemek için ilham vermek, düşünceye teşvik etmek ve yaratıcı bir süreç sunmak var.

Hukuk danışmanı iken, danışanlar ellerinde bir konu ve hedef ile gelir ve konuyu tamamen bana teslim ederlerdi. Benim görevim ise, konu ve hedefi hukuki çerçevede değerlendirmek, hangi alana hitap ediyor ise o alandaki işleyiş tecrübelerimle de harmanlayıp hedefe yönelik yasal olan yöntemleri ortaya çıkarmak, olası risklerin altını çizmek, hedef herhangi bir pay sahibine (toplum ve devlet de dahil) zarar verecek bir şey ise hedeften vazgeçilmesi gerektiğini anlatmaktı aynı zamanda.  

Oysa koçluk bir danışmanlık değil. Koçiler, çoğunlukla yine ellerinde bir konu ve hedefle geliyorlar. Ancak bu kez görevim, bilgi ve tecrübe aktarıp aynı zamanda vekil olmak değil. Koçun bilgi ve tecrübesi, sessizliğini kullanışında, enerjiyi koklayışında, sezgilerinde ve tüm bunları konuşmaya değil ama sorularının gücüne aktarabilmesinde gizli. Burada konu, koçinin içinde zaten var olan ancak henüz konunun karmaşıklığı, etrafındaki duygusal bağ, geçmiş engelleyici tecrübeler gibi sebeplerden farkındalığına ulaşmayan bilgi ve tecrübeyi, onun için sorular sorarak, anlattıklarını ona tekrar yansıtarak ve daha birçok farklı yöntemle, onun farkındalığına taşımak. Hedefe giden yolunu çizmesinde ona tanıklık etmek.

Hukuk danışmanının; sorumluluk alanı, sağlam bilip güçlü konuşanı makbul, koçun; sorumluluk hissettireni, sağlam sezip güçlü soranı.